Bir günü erteleyerek yaşamak
Hep beklentiler kuşağında geçti ömrümüz ve bu ahvalde de tükenmeye de devam ediyor zaman… İlk defa ‘bir günü bekleme kaderimiz’ ile tanıştığımızda bizde kundağa sarılı haldeydik ve Rabbin bizi emanet ettiği ebeveynlerimize irademizden azade bakıyorduk. O gün bugündür de biz hep bir günü bekleyerek yaşıyoruz. Kendi devri itibariyle altı yaşında hafız olan çocuklara defalarca şahit olan dedem üç dört yaşlarımızda “bu çocuğa Kur’an öğretin…” dediğinde çevredeki büyükler merhamet örtüsüyle sarmaladıkları hisleriyle ilkokula başlayacağım günleri işaret ederek hayatım en hayırlı öğrenme hamlesini erteliyorlardı. Doğumla altı yaş arası olan şuuraltı beslenme dönemi sürecinde bir kısım büyükler okusun yazsın öğrensin diyordu. Bir kısmı ise tohumun toprakla buluştuğunda en bereketli ürünü vereceği mevsimi kaçırıyor olmanın farkındalığından mahrum, “daha yaşı küçük, bırakın çocuk çocukluğunu yaşasın, oynasın…” düşüncesini terennüm ediyorlardı.
Derken bir sabah ilkokul önlükleri giyildi, büyüklerin elleri öpülerek hayır duaları alınıp okul yolu tutuldu. Günler günleri kovaladı ama bu defa da ulvi gayeler dersler, ödevler, “aman karışmayın yaza öğrenir…” benzeri bahaneler sıralanarak yeni bir güne ertelendi. Yaz geldi, günler güz gördü derken, “çocuklar yorgun, bir tatili hak ettiler…” iyi niyet paketli düşünceler bir sonraki tatilleri işaret ettiler.
Bir gün geldi bende öğrendim “bir güne odaklanarak hayırları erteleme” yaşam masalını ve o günden sonra artık büyüklerime ihtiyaç kalmadan hep yarın için yaşadım bugünü unutarak… İlkokulun sonunda sınavlara girerek daha iyi bir ortaokula girebilmek adına hayalleriyle günleri oyaladım, ortaokulda benzer bahaneleri kendime hedef yaptım ve nihayet liseye başladım. Fakat ne yazık ki bu marazdan yine yakamı kurtaramadım. Etrafımdaki hayır havarileri hocalarımızın anlattıkları, okuduklarımız ve dinlediklerimiz karşısında hep “hele bir üniversiteye kapak atalım o zaman bunların hepsini hayata geçiricez…” boş avuntularıyla kendimi uyuttum. Sonra üniversiteye girince anladım ki bu bir hastalık ve çevremde benim gibilerden çok var. Herkesin dilinde birbirinden farklı kılıklara girmiş “bir günü bekleyerek bugünden vazgeçme illeti” ve tüm toplumu sarmış. İnsanlar istikbale bakarken yürüdükleri yolun şartlarını göremeyerek sürekli tökezliyor ve geleceği belli olmayan günlerin hülyalarıyla teselli oluyor.
Tabii bu hastalık insanın ruhuna bir defa girmeye görsün, üniversitedekilerin de hayali bir an önce mezun olmak ve iyi bir işe yerleşmekmiş. Keşke artık o beklenen gün gelse de bu çile bitse diye hiç ümit etmeyin, çünkü ben kovalayanlar arasında o günü yakaladım diyenini duymadım. Okulunu bitirip arzu ettiği gibi bir iş bulunca ideallerindeki insan olmaya niyet edenlerden şimdilerde yanımda çok var. Fakat nasıl bir günse bu, kovaladıkça kaçıyor. Şimdi de “ille de evlenelim sonra kendi düzenimizi kurunca olacak inşallah…” hayali temennilerindeler. Hayali diyorum çünkü sorunun kaynağını yanlış yerde arayanlar bir ömür boyu yollarda telef olup gidiyorlar.
Bir de geleceği garanti olmayan malum günlere odaklanıp yıllarını heba eden gençlerin yanında bu masum fikirle kendini uyutan büyükler de var. Onlar namaz kılmaya başlamak için kırk yaş eşiğini geçmeyi bekliyorlar, hacca gitmek içi ise ya emekli olma şartları ya da çocuklarını evlendirmiş olma hedefleri var. Allah da kulluklarını şarta bağladıklarından dolayı onları o güne çoğu zaman kavuşturmuyor ve onlar taşıdıkları o yalancı hicranla ahirete göçüp gidiyorlar. Bir bakış silsilesini açıklayan “memur zihniyeti” tabiri “emekli olmak için yaşayan” zamanyedi kocaman bir kitlenin halini anlatmak içinde kullanılıyor. Asrın mütefekkirinin, “bir ömür, 25–30 sene boyunca kavuşup kavuşamayacakları belli bile olmayan kısacık bir emeklilik hayatı için çalışıp didiniyorlar, semeresi sonsuz saadet olan ahiret için günde bir saat namaza ayırmayı çok görüyorlar; batsın öyle emeklilik!” benzetmesi içinde insan hep küçük kazanma hesapları içinde büyük kaybediyor.
Şimdilerde kime hangi konuda dokunsanız ve hayır adına bir tavsiyede bulunsanız kendini kandırdığı gibi sizi de istemeden aldatarak size ertelediği günün hülyalarından ve nasıl iyi bir insan olacağından bahsediyor. Ve enteresandır ki çoğumuzda çevremizdekilere karşı ömrümüzü yakıp yıkan bu duruşa karşı odun taşır gibi destek olan bir hal içindeyiz. Kızının dağınıklığını gören baba “evladım genç kızsın, düzenli ol biraz…” dediğinde imdadına annesi yetişiyor ve “bırak bey kızı, bekârlığında rahat etsin, evlenince kendi yuvasında düzenini kurar…” diyor. Baba erkek evladını lise yıllarında yazları bir işe yerleştirip hayat tecrübesi kazanmasını hedeflerken devreye amcalar giriyor ve bırak ile başlayan bildik cümlelerden söylüyor. Her nedense dostlarda birbirine hep zor fakat hayırlı olanı değil de kolay ve muhatabının hoşuna gidecek olanı tavsiye ediyor. Gerçi böylelerinin dost olup olmadığı da su götürür ama günümüzde örneği çok olduğundan gerçeği ile karıştırıldı da muhakkak.
İnsanların hayallerini hep bir günü bekleyerek erteleme çarpıklığını fark edenler ise yarınlarına dair daha telaşsız olarak bugünü yaşamaya gayret ediyor. Çünkü ne üniversite bittiğinde, ne de sonrasındaki yaşam dönemlerinde bu oyunun bitmediğini görüyorlar ve bu oyalanmayı daha fazla sürdürmeye hiç niyetleri yok. Önceden iki bavulla her sene ev değiştirerek çoğu düşüncesini yıllar sonraya erteleyenler, bu farkındalık sonrası kaldıkları odalara çiçekler alıyor, duvarlarını tablolarla süslüyor ve hayallerini ertelemiyor. Aklına koyduğu bir hedefi gerçekleştirmek için belli bir parametre koymanın anlamsızlığının defalarca imtihanını yaşamış olarak bugün elinden gelenini yaparak daha huzurlu yaşıyorlar. Mesela artık kitap okumak için hafta sonunu beklemiyor, bir alışkanlığa niyet ettiği zaman çocukluğunda yaptığı gibi “pazartesi başlıcam, yeni ay ile birlikte hayata geçiricem demiyorlar. Elbette ki daha alacağı çok yol var fakat en azından kendini “o gün geldiğinde yapacağım…” içi boş hayali ile uyutmayarak yapamadıkları karşısında acizliğinin farkında olarak Rabbinden iradesine fer vermesi ve onu bırakmaması için dua dua yalvarıyorlar. Ayrıca çocukluğu boyunca büyüyeceği gün hesaplanarak büyük elbiseler giymek zorunda kalan arkadan gelen nesillere de dua etmeyi ihmal etmiyorlar…
Bu ahvalin dertlisi olan dostum, gel bir gün diyerek ertelediğin ne varsa bugünden tezi yok hayata geçirmek için tüm himmetini, gayretini ortaya koy. Yarınının geleceği belli değil ve tecrübe ile sabittir ki Efendimiz (sav)’in gencin namazını güneşe, yaşlınınkini muma benzetmesi misal mevsiminden sonraya ertelenen hayatta ne varsa kıymeti düşüyor. Şimdi sıra sende; kendine ait prensipleri olan ve bu prensipleri hayata geçirmek için bahane duvarlarıyla ömrünü ziyan edenlerden olmamak için Hakka hal ve kal diliyle yalvar ve artık olucam yapıcam deme, yap ve ol…
Preferences Preferences Preferences § 1 2 3 4 5 6 7 8 9 0 – = Backspace Tab q w e r t y u i o p [ ] Return capslock a s d f g h j k l ; ‘ shift ` z x c v b n m , . / shift English Deutsch Español Français Italiano Português Русский alt alt Preferences
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment