Türkiye’nin dünya vizyonu ne olabilir?

Başbakan Erdoğan yolsuzluk operasyonu hakkında Türkiye’nin dünya vizyonuna müdahale etmek isteyen güçlerin etkili olabileceğini söylüyor. Hiç şüphesiz ki, üç Bakan’ın yakınlarının dahil olduğu bir yolsuzluk soruşturmasını bu sözlerle anlamlandırmak bugünün vizyonundan ziyade savunmacı, şüpheci, tek güç olma üzerine kurulmuş ve her türlü sesi kendine tehlike sayan otoriter bir politik söylemi yansıtıyor.

On yıllık Amerika yolculuğum, tam da bu tip bir politik söylemin yaptırımlarının hayatımı derinden etkilediği günlerde aldığım bir kararla başladı. Biz 28 şubatın ilk mağdurlarıydık. Çocuk yaştaki öğrencilerin kıyafetleri üzerine kurulmuş, siyasileşmiş zulüm söyleminin birinci şahitleriydik. Bir komutanın imam hatipli arkadaşlarımla birlikte bizi sistem dışı olmakla itham eden, küçümseyici üslupla “çöp tenekesinden farksız” olduğunu ifade ettiği kafalarımızla “derin” sohbetler eşliğinde milli güvenlik dersi yapardık. İstiklal marşında başörtümüzü çıkarmamız söylendiğine üç dört arkadaşımla birlikte sıradan çıkacak ve disiplin cezası alıp Gelibolu-Lapseki vapur yolculuğunun meşakketine, lodosuna rağmen her sabah yeni bir yolculuğa yelken açacaktık. Bilgi Üniversitesi’ni kazandığımda, ilk iki yılını rahat geçirip, sonrasında hafifletilmiş başörtüsü uygulamasıyla mücadele edişimiz öğrencilik yıllarımızın en zor günleriydi. Alışveriş merkezlerinde güvenlik üzerimize gelip bir şey diyecek mi diye korkardık. Tam da böyle bir ruh halinde iken Amerika’da yaşamanın benim için tek seçenek olduğuna inanıp gurbetin amansız pençesinde buldum kendimi.

On yıldır Hz. Adem’in cennetten kovulup dünyaya gönderildikten sonraki halini ruhumun en derinliklerine kadar hisseden ve mübalağsız her gün geri dönebilme hayaliyle yaşayan biri olarak ülkeme artık dönmek istiyor muyum bilmiyorum. Ezan sesiyle hakka çağrılmak, caminin kucaklayıcılığı, lahmacun, kebap, hamsi ve erik yiyebilmek, boğazda çay keyfi, hafta sonu aile ve dostlarla keyifli zamanlar, marketlerden helal gıda satın alabilmenin rahatlığı, aynı bayramlara ve özel günlere şahit olduğunuz memleket havası, çocuklar için okul servisi ve daha nice kolaylıklara rağmen, son iki yılda tüm yaşananlar hayallerimin üstünü sis bulutlarıyla örttü. Büyük bir aşkla bağlandığım Türkiye, “aşıkın, benim sevdiğim sen değilmişsin” dediği gibi gözümde gizemini yitirmeye başladı. Hukukun üstünlüğünün esas kabul edildiği ve herkesin özgürce yaşayabildiği çoğulcu bir zemin oluşturabilmiş bir coğrafyadan, hakim olan ideolojilerin ve emellerin sadece geçerli kabul edildiği bir ülkeye geri dönmenin korkusunu taşıyorum. Sünniler tarafından Alevilerin dini haklarının savunulduğu, gazatecilerin, hukukçuların, akademisyenlerin her ortamda özgürce fikirlerini söyleyebildikleri, insanların kişisel tercihlerinden ötürü yargılanmadığı, özgür iradenin başkalarına zarar vermemek şartıyla insanın kendi vicdanına bırakıldığı ve dinin her türlü siyasi söylem ve fişlenme aracı olmakdan çıktığı bir ülke ancak hayalini kurduğum Türkiye olabilir.

Ve ancak böyle bir ülke dünya vizyonu taşıyabilir.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.