Zaman’ın “Ha gayret” çağrısı bize değil mi?
Anadolu, değerlerimizin son karakolu. Dini ve milli değerlerimizin; İslamın, Kur’anın, Bayrağın, Vatan duygusunun… Bizi biz yapan, bizi geleceğe taşıyacak olan tüm kıymetlerin rahmidir Türkiye. Varolma umudumuz, belki ayağa kalkma ve ümmet-i vasat olma sevdamızdır. Üç yüz seneden beridir künde üstüne kündelerle yıkılışımızın ardından yeniden tecdidimiz, dirilişimizdir. Yüreğimizdir bizim Türkiye, onunla heyecanlanır, onunla duyar, hissederiz. O’nsuz sevgi bilmez, hüzün çökmez gönlümüze. Hayallerimiz O’nda, rüyalarımız O’ndadır. Hasretimiz, sevdamız, aşkımızdır ülkemiz. Türkiye’miz bitmeyen bir destan, noktası konmamış bir şiirdir bizim için.
Böyle kıymetli olunca göz koyanları da eksik olmamıştır hiç bir zaman. Sinsi gözler, hain eller hep tetikte olmuşlardır. Takip etmişlerdir kırağı düştüğü anları. Fırsat buldukları her fırsatta sokmak istemişlerdir yılan gibi. Kinle, nefretle saldırmışlardır zaman zaman. Ama her defasında Rabbımın inâyeti, milletimizin azim ve kararlılığıyla akim kalmıştır kötü emelleri. En son Çanakkale’ye gelmişlerdi. “Kimi hinduydu, kimi yamyam, kimi de bilmem ne bela”ydı. Geldiler ve gittiler, geldikleri gibi.
Ve yine geldiler. Bu defa daha planlı ve programlılar. Hem dıştan hem içten saldırıyorlar bu kez. İçte dirlik ve düzenimizi dağıttılar. Bütün sinir uçlarını, mukavemet edecek unsurları kör-kötürüm ettiler usulca. Farkına bile varmadık. Parayla, makamla, malla, dünya cazibesiyle, kadınla felç ettiler hareket kabiliyetlerimizi. Ruhumuzu öldürdüler. Tepkimiz öldü, himmeti milliyemiz kırıldı, dini gayuriyetimiz, his ve duygularımız köreldi. Şimdilerde kör, sağır ve dilsiz dolaşıyoruz avare.
Son karakolun son bekçisi kaldı yalnızca; ZAMAN. Elinde ki mavzeri ile son karakolu teslim etmemenin mücadelesini veriyor kendince. Onuruyla, dik duruşuyla, namus anlayışıyla siper oluyor nice hayasızca akına. Bugün Türkiye’de Zaman sevdalıları seferberlik ilan etmiş. Yollara dökülmüşler, kapı kapı dolaşıp sahip çıkıyorlar ZAMAN’a. Zira biliyorlar ki Zaman’a sahip çıkmak, Sahib-i Zaman’a (cc) sahip çıkmaktır. Haşa O’na (cc) sahip çıkma kimin haddine, hem ihtiyacı mı var ki? Benim ki, “Kim Allah’a yardımcı olacak?” ilâhi beyanına bir telmih belki. Sahip çıkacağız ki sahip çıkılalım. El uzatacağız tutsun elimizden, kaydırmasın ayağımızı.
Hem bazıları bitti işiniz artık, teslim olun, açın karakolun kapılarını diyor ya… Yazık onlara… “Kurudu – bitti, diyorlardı” evvelden de. “Soylu bir ağaç kurur mu hiç.” Kurumadı da Allah’ın (cc) izniyle. Daha dün konuştum bir Zaman sevdalısı ile, önce listemi yaptım diyordu. Dua ettim önceki gece Yaradana hasbice. “Beni, ülkemi, davamı, mağlup etme” diye. “Mahcup etme Allah’ım!” Sonra tek tek ziyaret ettim evlerinde listemdekileri. Boş çevirmediler, çevirtmedi SAHİBİM, SAHİB-İ ZAMAN. Umut verdi bana da. Daha işi bitmemiş demek ki son karakolun son sakinlerinin dedim kendi kendime. “Bak! Nasıl azmetmişler, atalarının erdiği yere ermeğe er-geç” diye mırıldandım sessizce.
Seferberlikte 7 den 70’e denilir. Eli iş tutan herkes iştirak etmelidir bu örfaneye. Uzak – yakın demeden koşulmalıdır yangını söndürmeye. İlk olarak dostlarıma açtım içimi. Katılmak namus borcumuz dediler. Sevindim, heyacandan mı, sevinçten mi bilemiyorum nemlendi gözlerim.
Evet buradan her birimiz, imkanı olmayan bir dostumuzu abone yapsak ne olur? Neyimiz eksik olur? Hem tanıdığımız üç beş dostumuzu arayıp abone yapsak BUGÜN, ZAMAN’a. Ben başladım Elhamdulillah. BUGÜN bir kere daha ZAMAN deme günü aziz dostlar. Ha gayret…
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment