Yetim değerler
Bir zamanlar bizim de değerlerimiz, kültürümüz ve mükemmel bir medeniyetimiz vardı. İçlere huzur veren inancımızla doluydu kalbimiz, barışık olduğumuz amellerimiz yaşardı cevarihimizde. Kendimize ait şehirlerimiz, kasabalarımız, köylerimiz vardı ve kendine has türkülerimiz, şarkılarımız mırıldanırdı dudaklarda. Burma bıyığımızla tanırlardı bizi, cömertliğimiz destandı dillere, sofralarımızda misafirimiz eksik olmazdı. Mahallemizde kendimiz gibi yaşar, cümle kapılı evlerimize kendimiz gibi girerdik. Selamlarımız vardı, tebessümlerimiz vardı, kelamlarımız vardı kendimizce. Yürüyüşümüz, oturuşumuz, kalkışımız, uzanışımız hep kendimize hastı. Giyinişimizin renk ve deseni de bize aitti, sevmezdik taklidi. Soframızın şekli, damağımızın tadı, yemeğimizin adabı vardı bizce. Kelimelerimiz sıcacık, cümlelerimiz kucaklayıcı ve samimiydi.
Hasılı biz vardık.
Sonra bir gün nasıl olduysa ip koptu, taneler dağıldı, şiraze bozuldu, kervan gitti ve biz dağlar başında kaybolduk. Dilimizi, şeklimizi, hislerimizi, duygularımızı terk ettik birer birer. Kendimizi yitirdik, başkalaştık ve bizi biz yapan değerlerimizi yetim-öksüz bıraktık. Cumbalı, misafirlerimizi ağırladığımız geniş salonlu evlerimiz yıkılmaya yüz tuttu, yıkılmasa da teslim ettik kor alevlere. Evlerimin arkasındaki bahçelerimiz kurudu, çocukların sallanması için kurduğumuz salıncak bozuldu, yaşlıların derdini döktüğü, sohbet ettiği güller soldu. Kurnasında bakraçlarımızı doldurduğumuz, doldururken de sohbetler ettiğimiz çeşmelerimiz kurudu, sıra sıra dizilmiş kavak dallarının zikir sesleri duyulmaz oldu ve biz ruhsuz, mahremiyetten uzak beton yığınlarına mahkum olduk. Saygımızı yitirdik, sevgiden mahrum kaldık, cömertliğin yerini cimrilik aldı, fedakarlığı karşı bayıra gömdük, velhasıl şimdilerde tüm değerlerimizin baş ucunda fatiha bekleyen mezartaşları var.
Ve Yok Oluyoruz.
Çocuklarımız, gençlerimiz uzaklaşır oldu kendinden ve kendi değerlerinden, bazıları itibarıyla da utanır oldular hem.
“Benim adım bay Necip, babamın ki Fazıl bey;
Utanırdı burnunu göstermekten sütninem,
Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem” mısraları destan şiirinin arasında kaldı. Köklerimizden kopar olduk maalesef, böylelikle de yokluğa doğru yelken açmaya devam ediyoruz. Kökleriyle arasında ki bağın koptuğu dallardan meyve beklenemiyeceği gibi, mazisinden kopan neslin, milletin geleceğinden de bahsetmek mümkün olmayacaktır. Hafizanallah kendi değerlerimizden bu kadar yabancılaşma, uzaklaşma devam ederse, neslimizin bir gün dininden, imanından bi haber olacağına, vatanını, milletini unutacağına, kitabını, peygamberini bilemeyeceğine şahitlik edeceğiz acı acı. Hatta kendinden ve değerlerinden utanacağından… Medeniyetimizin mimarları Yeseviler, Geylaniler, Mevlanalar, Fatihler, Yavuz’lar öksüz kalacak, Rabiatül Adeviyeler, Hasan Basri’ler, Nehailer, Alkameler, Fuzulliler, Şeyh Galipler boynunu bükecekler.
“Dönülmez akşamın ufkundayız.Vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!” mısraları garip kalacak,
“Yine bir dağ gibi, bir dev gibi doğrulacağız
Yeni bir ruh doğacak toprağımızdan
Tanıyacak bizi dünya yeniden heyecanla
Burma bıyığımızdan, kalpağımızdan” kıtası manasız kalacak diğerleri gibi. Süleymaniye’de Bayram sabahının tadı da olmayacak belki. Çünkü biz olmayacağız, halden dilden ve değerden anlayan olmayacak bu izmihlal devam ederse. Minare, şerefe, alem, kubbe, sütun, kemer, eyvan, avlu ve daha nice kavram anlaşılamıyacak gibi.
Ve İnsanlık Ölüyor…
Hem asıl üzüldüğüm zamanın bugüne kadarına ışık olmuş, bundan sonrasına da deniz feneri olacak potansiyeldeki kültür ve medeniyet değerlerimiz, taşıyanı olmadığından dolayı unutulacak ve bütün dünya mahrum olacak bu hazineden. Medeniyetler, farklı kültürlerin, değerlerin izdivacından ortaya çıkar. Toplumların ölen, yok olup kaybolan değerleri aslında yeni medeniyetlerinde kısırlaşması demektir.
Her şeyden önce, en büyük vazife ve sorumluluk olarak ele alınması gereken bu meseleyi, elden geldiğince öğrenmenin gerekliliği elzemdir. Gizli hazinelerimiz ortaya çıkarılacak, öğrenilecek, yaşanacak ve böylelikle kendimize yeniden mal edilinecektir. Sonra nesillerimiz bu değerlerimizi omuzlarında şanlı bir bayrak gibi taşırlarken, gittikleri yerlere değerlerimizi paylayacak, yeni değerleri de gittikleri yerde sahiplenecek ve yepyeni bir medeniyete de zemin hazırlamış olacaklar böylece.
Nasip olursa, elden geldiğince, bir kaç makalede kendi değerlerimizden bahsetmeye çalışacağım. Rabbim sadre şifa olacak, istifade ve istifadeye dönük şeyler yazdırmaya muvaffak kılsın inşaallah.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment