Nurların Nuru ( Sallalahû Aleyhi ve Sellem) 2

Efendimizin (sav) peygamberliğine sayısız deliller sayılabilinir. Bediüzzaman hazretleri “Kütüb-ü semâviyede geçen yüzlerce ayetler geçmiş peygamberler, devlet başkanları, ilim adamlar, hâtif ve kâhinlerin mütevatir şehâdetleri, binlerce mucizeleri,  kendi enfes ifadeleriyle “ahlâk-ı hamîdesi” veya nurani şahsiyeti, O büyük insanın hem peygamberliğine hem de Allah’ın varlığına delildir” der.
Bu makalede Efendiler Efendisinin (sav) siret ve suretinin güzelliğinin, peygamberliğine delaleti anlatılmaya çalışılacak. Efendimiz (sav)  sireten güzeller güzeliydi.  Sureten güzellik,  O’nun (sav) yanında yüzünü göstermekten haya ederdi.


Ahlak, O (sav) yaşayınca güzelleşip, ahlak-ı âliye oldu. Bütün güzel davranışları, nakış nakış işledi insanlığa. Sözleri, davranışları, hâli ve hayatıyla dosdoğru, Allah’a insanlara karşı  vefalı, bütün varlığa karşı şefkatli. Emin hem, eliyle diliyle ve davranışlarıyla. Cömertler kapısında dilenci. Müsamahakar hem hem de mütevazi. Rebiül evvel ayının on ikinci gecesi, Amine annemize sunduğu ilk gülücükten, Medine’de huzurlu hanede, Hz Aişe annemizin kucağında, tebessümle Rabbına yürüdüğü ana kadar, bir tane bile (haşa) uygunsuz davranışı olmamış kamil insan.


Zıtları cem etmiş büyük nebi. Hem nebiler hatemi, hem devlet başkanı,  hem mükemmel bir aile reisi.  Her gün devlet işleriyle meşgul olur, sonra gelir evine, yardım eder eşlerine. Bir ara yanında dokuz hanımı beraber olmuş, ama kendi aralarında bile en küçük problemleri olmamıştır.
Müthiş bir inkılap gerçekleştirmiş. Değiştirmişti her şeyi. Adetler, gelenekler, görenekler, kitap, mektep, yeme, içme, giyinme her şey değişmiş. Bir tek kendisi değişmemişti.


Hem mükemmel bir erkân-ı harp, hemde harika diplomat. Bedir’de, Uhut’ta, Hendek’te vs. orduyu mükemmel idare etmiş, hiç bir savaşında aynı taktiği uygulamamış ve girdiği bütün savaşlardan zaferle çıkmiş muzaffer komutan. Medineye ilk gelişte Yahudilerle yaptığı, Hudeybiye’de Mekkelilerle imzaladığı,  kimsenin anlayamadığı ufukta anlaşmalar imzalamış ve herkesi hayrette bırakmıştır. Basiret ve feraset sahibi Hz Ömer (ra) efendimiz bile “keşke Hayber antlaşmasının yapıldığı gün, anlaşmaya karşı fikrimi beyan etmeseydim” diyecektir.


Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi Sonsuz Nur isimli şaheserinin önsözünde  Efendimiz’in (sav) ilmiyle alakalı şöyle diyor; “Yine O, ilimlerin varıp kendisine dayandığı kilit insandı. Âdeta, kıyamete kadar olacak hâdiseleri bir ekranda seyrediyor gibi, gaybî bir levhadan okuyup bir bir söylüyordu. O’nun irtihal-i dâr-ı bekâ buyurmasından bunca asır sonra, bugün teknik ve teknolojinin mükemmel imkânları ile araştırmaları neticesinde varılan noktada, herkes Hz. Muhammed’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) on dört asır önce diktiği bayrağı görüyor…”

İstkametle yaşamış, sırat-ı müstakimdir O (sav). Hayata nasıl açtıysa gözlerini, aynen öyle de kapatmıştır. Bir beze sarılı başladığı hayatına bir bezle veda etti. “Ruhunun ufkuna” yürüdüğü vakit, ailesinin nafakası için kalkanı bir Yahudinin elinde rehindi. Halbuki dünyanın bütün malları, makamları, güzellikleri amâde idi emrine. Bir defasında tam namaza duracaktı. Gözümün nuru dediği Rabbiyle buluşma koridoruna. Birden evine koştu, bir şeyler yaptı ve sonra gelip ikame etti namazını. Sahabeler sordular; “ya Resulullah niçin evine gittin” diye. “Evde ganimetten kalan mallar vardı, dağıtamamıştım, eve gittim onları dağıttım.” Huneyn savaşı sonrasında kendisine düşen malları öyle dağıtmıştı ki, mallardan nasibini alan Saffan bin Ümeyye kendisini karşılayanlara şöyle diyecekti: ” gidin gidin Muhammet ganimetleri öyle bir dağıtıyor ki, böyle dağıtan ancak Peygamber olabilir.”


Suretiyle de güzeller güzeliydi Efendimiz(sav). Hz Aişe annemiz (ra); “Mısır sarayında, Yusuf’un güzelliğini gören kadınlar, ellerindeki biçaklarıyla kendilerini kesmişlerdi, eğer görselerdi benim efendimi, yüreklerine saplarlardı bıçaklarını” der O’nun (sav) güzelliğini anlatırken. O’nun (sav) yüz güzelliği, beden düzgünlüğü,  Allah’ın Cemîl ismine tam aynadır. Cenâb-ı Hakk’ın her isminin yetmiş bin tecelli mertebesi vardır. Her kişide bu isimler farklı derecelerde tecelli ederler. Efendimiz (sav) de ise bütün isimler gibi cemîl ismide en azam mertebede tecelli etmiştir.

Efendimiz (asv) her zaman hay ve diridir hem. Vefatından sonra kabrinde mübârek cesedinîn çürütmemiştir toprak. Hem ne haddine ki onun nurani bedenine dokunsun.  Altın madenini toprak çürütebilmişmi ki altının yanında kıymet dilendiği o mübarek bedeni çürütebilsin. Hem şehitlerin bile cesedine nasıl ki kıyamamıştır toprak,  insanlığın iftihar tablosunun, sonsuz nur’un, kendisinin bile varlık sebebi olan cevhere nasıl kıysın ki. Hem Efendimiz (sav)’in kendisi de; “Muhakkak ki Allah, toprağa peygamberlerin cesedini yemeyi haram etmiştir.” buyurmuyorlar mı? Şu lal-ü güher inci ye ne demeli: “Kim bana Salât-u Selam getirirse, Allah ruhumu cesedime iade eder ve ben O’nun selamını alır ve mükabele ederim.”  Hem “Kabrimi ziyaret eden, hayatımda iken, beni ziyaret etmiş olur,” demiyor mu?
Ne güzel der şairler O’nu (sav) anlatırken.

Şem’a-yı Nûr-i Ahmed’e Cibriller pervane döner;
Nûr cemâlli Muhammed’e melekler pervane döner…
Muhammed Lütfi Efe Hzretleri

Mahşerde nebîler bile senden medet ister,
Rahmet, diyen âlemlere, Rahman’dır Efendim.
                                                         Ali Ulvi Kurucu Hocaefendi.
Sultân-ı rüsûl, şâh-ı mümeccedsin efendim
Bî-çârelere devlet-i sermedsin efendim
                             Şeyh Galip

Nere baksam, kimi görsem gönlüm hep Sen’dedir,
Kulun boynundaki tasmasıyla bir bendedir;
Onu alıp satmak yalnız Sen’in elindedir,
Işığım, ziyam, göznurum, bürhânım Efendim.

Fethullah Gülen Hocaefendi

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.