Hiç durmadan yürüyeceksiniz
Yürüyeceğiz inşaallah, ufkumuzun ulaştığı, yüreğimizin yettiği yere dek. Gaye-i hayalimiz uğrunda. Önümüze kandan-irinden deryalar da çıksa devam edeceğiz rıhletimize. Milletin ışığa uyandığı günlerde, bir gaye-i hayal koymuştu önümüze Başyüce ve şöyle demişti; “Hizmet insanı, gönül verdiği dava uğrunda kandan-irinden deryaları geçip gitmeye azimli ve kararlı olur.” Bu sözüyle hak yolun önünde çokça muzır manilerin olacağını ve karasevdalıların bu engellere takılıp kalmamalarının gerektiğini ifade etmişti. Hem gaye-i hayale götüren her yolun, bir yürüme adabının da var olduğu da vurgulamıştı; “Varıp hedefine ulaştığında da her şeyi sahibine verecek kadar olgun ve Yüce Yaratıcı’ya karşı edepli ve saygılı…, müesseseleri yıkılıp plânları bozulduğu ve birliği dağılıp, kuvvetleri târumâr olduğunda fevkalâde inançlı ve ümitli…, uğruna baş koyduğu dâvânın kara sevdalısı olarak, cânı-cânânı feda edecek kadar vefalı ve geçtiği bu şeylerin hiçbirini bir daha hatırına getirmeyecek kadar da gönül eri ve hasbî olmalıdır.” sözleriyle.
Gaye-i hayali, hakkı tutup kaldırma derdi, milleti yüceltme ideali, nam-ı celili duyurma hedefi olan, yer yer sıkıntılarla karşılaşacaktır. Ama ümit ve azmini hiçbir şey kırmamalıdır dava adamının. Zira davası ve derdi insanlık olanın istinat noktası ve istimdat mercii Hâkim-i Mutlak olan Allah’tır (cc). Her konuda olduğu gibi, bu konuda da mü’minin içine ülfet veren, inşirah salan en büyük vesile Kur’andır. Kur’an-ı Kerim mucizedir çok yönleriyle. O’nun mucizeliğinin bir yönü de sureler arasındaki irtibattır. Ra’d gökgürültüsü demektir. Dünyanın kabz halidir gökgürültüsünün duyulduğu anlar. Etrafı karabulutlar iyice kaplamadan duyulmaz gök gürültüsünün sesi. Ama bir gerçek daha vardır ki; o da gök gürültüsünden sonra rahmet gelir. Gök gürültüsü bulutlar arası aşılanmadır ve arkasında rahmet olan yağmuru doğurur. Kur’an-ı Kerim’de de Ra’d süresinin ardından gelen İbrahim Suresi adeta rahmet gibidir.
İmtihanı ateş, hicret, ölümle tehdit edilmeler ve ailesi olan Hz İbrahim, bereket ve rahmet demektir. İbrahim sûresine rahmet sûresi adını verenlerde vardır. Yürüdüğü yolu İbrahimi olanların, zaman zaman akabelerle karşılaşacaklarını ama hiç bir zaman yollarının tıkanmayacağının müjdesini de sinesinde saklar bu bereketli sûre. Elif,Lam,Ra diye başlar sûre-i İbrahim. “Bu, Rab’lerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, azîz ve hamîd (üstün kudret sahibi ve her işi övgüye lâyık olan) Allah’ın yoluna, göklerde ve yerdeki her şeyin sahibinin yoluna, insanları çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır. Kendilerini bekleyen o çetin azaptan ötürü vay o inkârcıların hallerine! Vay onlara ki, âhirete inanmalarına rağmen, bile bile dünyayı âhirete tercih ederler. İnsanları Allah yolundan çevirir de, sırat-ı müstakim yolunu eğri büğrü göstermek isterler. İşte onlar haktan, doğru yoldan çok uzak bir sapıklık içindedirler.” Ayet-i kerime İbrahimi yolun üzerini zulümat bulutlarının kaplayacağını ifade ediyor. Sonra zulümatın askerlerinin dünyayı ahirete tercih ettiğini, sırat-ı müstakimi eğri- büğrü göstererek, Allah yolundan insanları uzaklaştırmak isteyeceklerini anlatıyor. Zulümatın en etkili silahının dünyevîleştirme olduğunu anlarız böylece. Karanlığın askerleri hem dostlarını hemde düşman gördüklerini seslerini kesmek için mal ve menal ile dünyaya bağlarlar adeta. Dünyalıklarına tenezzül etmeyenlere de dar ederler/etmek isterler dünyayı, yaşanmaz hale getirirler. “Sadde” kelimesi bunu anlatıyor bize. Her şeyin gemi elinde olan Hamid ve Aziz Allah (cc) ise, İbrahimileri karanlıktan nura çıkaracak ve onlar için daralan yolları genişleterek rahmete kavuşturacaktır inşaallah.
İbrahimiler taşımakla şeref kazandıklar risalet vazifesini yaparken hiç bir zaman yollar düz, düzler de pürüzsüz olmamıştır/olmayacaktır. Onlara; “ya siz de bizim gibi dünyevileşin, ya terk edin buraları, yoksa biz sizi söküp atmasını biliriz ve dar ederiz buraları size” derler. Ama İbrahim’i olanlar Allah’ın te’yidi ve hıfzı içerisindedirler. Ceberrutların bir süresi vardır ve ömürleri kendilerine biçilmiş süre kadardır. Ayet bunu şöyle haykırıyor; “Elbette Biz o zalimleri imha edeceğiz ve onlardan sonra o ülkeye sizi yerleştireceğiz. İşte bu, huzuruma çıkmaktan ve uyardığım azaptan çekinenler içindir.” Yolu, gayesi ve himmeti İbrahim olanlar hiç bir zaman Nemrutlardan, Firavunlardan, Şeddatlardan çekinmezler, onlar kendilerine bakar, niyetlerinin, yollarının ve amellerinin hulusiyetiyle ilgilenirler. Onlar güzel söz söyler, imanlarını devamlı tazeler, namazlarını ta’dil-i erkanına riayet ederek ikame eder, Allah’ın (cc) rızık olarak verdiği şeylerden gizli açık infak ederler. Kim bunları yaparsa İbrahimi çekirdeği toprağın bağrına salmıştır artık. Ve bir gün Muhammedi çiçekleri göreceği de muhakkaktır. Sonuçtaysa kudreti sonsuz nasıl ki; gökleri ve yeri yarattı ise, gökten yağmur indirerek bitkileri halk etti ise, suyun fıtratına kaldırma kuvveti verip gemileri taşıttı ise, dağların başından sular fışkırtarak nehirler ırmaklar halk etti ise, güneşi ve ayı insanın emrine verip gece ile gündüzü istifadesine sundu ise, salih ve saliha kullara da kendinden, sebepsiz ne isterlerse verecektir. Bu vaa’di İlahidir. (14/24-34)
Bunda şüphe yok, öncekilere lütfettiği ihsanlar, şartlar vaki olursa sonrakilere de verilecektir muhakkak; sünnetullah bu. Nasıl ki birgün Allah’ın emrine teslim olup, hanımı Hacer ve oğlu Hz. İsmail’i (as) kimsesiz ıssız Bekke vadisine koyup, ardına bile bakmadan geri dönmüştü Hz İbrahim (as). İşin doğrusu buna dense dense “aklın takla atması” denir. Bu nasıl bir teslimiyet, nasıl bir tevekkül Allah aşkına. Ama duayı da eksik etmez babamız ve yedi şey ister müsebbib-ül esbab’dan. Bu beldeyi emin kılmasını, zira önemli bir Zat’a ev sahipliği yapacaktır, kendisini ve evlatlarını putlara tapmaktan korumasını, onlara namazlarını fevt ettirmemesini, onları sevimli kılmasını ve onların şükretmeleri için rızıklandırmasını niyaz eder.
Sonrası mı? Allah her şeye nigehban. Herşey O’nun dest-i kudretinde. Bekke olur emin belde Mekke. Kaybolan, saklanan zemzem, İsmailin ayaklarının altında yeşerir yeniden. İnsanlığın İftihar Tablosu, Sonsuz Nur (sav) dünyaya orada ve o soydan teşrif buyurur. Ve biz “ya rabbi Efendimiz Hz Muhammed Mustafa’ya, O’nun â’li beytini salât ve selam ederiz. Aynen Hz İbrahim babamız ve O’nun â’li beytine de salât ve selam ettiğimiz gibi” diye dua ederiz beş vakit.
Her kabz hali bir bastı saklar bağrında, her zorluğu bir kolaylık takip eder. İman ve Kur’an davasının karşılaştığı sıkıntı ne kadar büyükse, rahmetide o nisbette büyük olacaktır. Sızıntısı dere ise ırmağa, ırmak ise denize, deniz ise ummana kavuşur. Dert ve sıkıntı umumi ve dünya genelinde olursa, mazhar olduğu vüdd de umumiyet kesbeder ve etrafı alemin kabulüne mazhar olunur zorlukların encamında.
Zalim ve kafirler mi? Onlar ise ayetin ifadesiyle “Sen, o zalimlerin işlediklerinden, sakın Rabbinin habersiz olduğunu zannetme! O, sadece onları, dehşetinden gözlerinin donup kalacağı bir güne ertelemektedir.” (14/42) kendilerini bekleyen açık akıbete hazırlanırlar. Ve o vaad edilen akibetler başlarına geldi, geliyor ve gelecek…
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment