Büyük mücadelede insanoğlunun ezeli düşmanı Şeytan
Şa-ta-ne kökünden gelir şeytan, uzak oldu, kovuldu manasına gelir bu kelime ait olduğu dilde. Allah’ın huzurundan kovulmuş böylelikle rahmetinden uzaklaşmış, işi insanları azdırmak, istikametten koparmak ve insanların arasına fitne, fesat ve nifak sokmak olan azılı bir düşmandır. İnsanoğlu yaratıldığı gün, düşman olarak karşısında buldu şeytanı. Sebebini bilmiyordu belki bu amansız düşmanlığın. Ama istemeye istemeye de olsa içerisinde buldu kendisini. Kaderiymiş demek ki bu düşmanlığa maruz kalması, binbir türlü hikmetlere mebniydir belki de maruz kalacağı bu kin, nefret ve öfke. Şeytanın hâsede ve kibire dayalı bu düşmanlığı rahmetten de huzurdan da kovulmasına sebep olacaktı hem.
Allah-u Teala (cc) “yeryüzünde bir halife yaratacağım” buyurdu melek ve cinlere. Melekler hikmetini öğrenmek için sual etti ve kabullendiler yeni dostlarını. Cin taifesinden şeytan ise kendi kendini yedi bitirdi çılgına döndü adeta. İçin için kendini yiyor, kin ve nefretin dalgalarında boğuluyordu adeta. Hakîm olan Rabb’imiz devam etti; şimdi hepiniz halife olarak yarattığım “Âdem’e secde edin.” “Meleklere secde edin dediğimiz zaman, hepsi derhal secdeye kapandılar. İblis müstesna. O cinlerdendi.” Varlığın duman kısmından yaratılmışlardı cinler. Şeytan ise kendini daha fâik görüyordu zira o dumanın hâs hali olan ateşten yaratılmıştı. Rabb’inin secde emrine muhalefetini de bu özelliği ile anlatmaya çalışıyordu; “Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan” diyerek. Şeytanın ateşi öyle sıradan bir ateş de değildi hem. Onun ateşi “nar-ı semûmdu” yani vücudu yakıp kavuran, insanın gözeneklerine işleyen, teması halinde yakan ve zehirleyen bir ateş.
O günden; Hz. Adem babamızın yaratıldığı andan itibaren düşman oldu insanoğluna şeytan. Hem “apaçık bir düşman.” “Şeytan insana karşı, sadece öfkeyle değil, haset, hazımsızlık, kin, nefret gibi bütün mesâvi-i ahlâkla dopdolu bir varlıktır. O, insana karşı öyle bir hınçla dopdoludur ki, Hz. Âdem’in bütün evlatlarını yoldan çıkarsa yine de hıncını tam alamaz” der Hocaefendi. Ve kasem etti huzurda; “Senin izzet ve ululuğuna yemin ediyorum ki, onların hepsini baştan çıkaracağım.” (Sâd sûresi, 38/82) “Kâh önlerinden, kâh arkalarından, kâh sağlarından, kâh sollarından, onlara yaklaşacağım.” (A’raf Sûresi, 7/17) diye.
Hep planlar kurdu, kuruyor ve kuracak düşmanını baştan çıkarmak ve dalalete sürüklemek için. Her gün yeniliyor bu plan ve programlarını. Peygamberlerin, hak dostlarının hazırladıkları panzehirleri etkisiz hale getirmek için hergün yepyeni virüsler, mikroplar geliştiriyor. Güçlü bir düşmandır şeytan, rakibini yenmek için binlerce oyun bilir belki. Ondandır ki şeytanla mücadele tavsiye edilmez, uzak durma esas olmalıdır.
Şeytan tuzaklarını hem kişisel, hemde toplumsal hayatın altı cihetine kurar. Bediüzzaman hazretleri, şeytanın kurduğu tuzaklara hutuvatı-ı sitte ve hucumat-ı sitte adını verir ve bu tuzaklardan kurtulmanın reçetelerini de sıralar. Ama şeytan sağ ve diri. Hergün ayrı bir plan, ayrı bir tuzak peşinde. Önce insanda kötülük duygularını tetikler, onları iyilikten, güzellikten ve faziletten uzaklaştırmaya. Sokulur bütün hislere sinsice, ayarlarıyla oynar onları bozmak ister. “Bir kısım fayda ve hikmetler için insanın mahiyetine konan şehvet, gazap, öfke, hiddet, akıl, hırs ve inat gibi şeylerden her bir” duyguyu yaratılma gayesinin tam tersine kullandırmak ve “vicdan mekanizmasının aleyhine” işlettirmek ister. Daha sonra dini emirlere baş kaldırtır, yanlışı, hatayı, günahı güzel gösterir ve sokar insanı bataklığa. Şeytanın adım adım insanı nasıl aldattığını Hocaefendi şöyle anlatır; “Şeytan, bir kısım kimselerin etrafında kötü bir atmosfer oluşturur; orada laubalîlik estirir, bâtılı tasvir ettirir, nefret hislerini alevlendirir ve insanın mahiyetindeki şehevî, gazabî duyguları harekete geçirir; böylece ağına düşürdüğü o şahısların bakışlarını bulandırır, başlarını döndürür. Evet, o vesveselerini sürekli üfler durur; onun insî borazanları da o üflemeleri yaldızlı sözlerle ve diyalektiklerle sese dönüştürürler. Aldatmak için yaldızlı (içi bozuk, dışı süslü ve aldatıcı) sözler söylerler” der.
Önden gelir şeytan ve ümitlerini kırmak ister insanın/insanların. “Bittiniz siz, artık toparlanamazsınız, düşman çok ama çok kavi güçlü, koca devlet/devletler var arkasında vs vs der, dedirtir ve ümitleri kırmak ister. Mü’min ise “Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır,” “Bana başkası değil Allah yeter” der ve böylelikle kurtulur insi ve cinni şeytanların şerlerinden biiznillah.
Ama bırakmaz inananın yakasını ezeli düşmanı. Bu defa arkadan gelir ve maziyle köklerini kesmek ister. Köksüz yaşanamıyacağını bildiği için sürekli maziyi kötüler, mazi ile hâl arasında kıyas yaptırır ve hâli üstün gösterir. Mazinin dehlizlerinde dolaşır ve insanları da dolaştırır oralarda. Alaca gözüken her şeyi karartır gözlere ve böylelikle nesillere mazisi arasındaki bağları zayıflatır. Bir süre sonra mazisi ile arasında ki bağı kopan nesilde, fertte millette kurumaya başlar usulca. Yine bayramdır bu hal şeytana. Buna karşı uyanık olunup, dini ve milli şuur oluşturmak lazımdır nesiller arasında.
Bazen de sağdan yaklaşır; hayır ve hasenatları, yapanın malı gibi gösterir. Sahiplendirir güzellikleri fâiline. Halbuki hayrı yaratan da, hayrın sahibi de Allah’tır. Mel’un böyle yapmakla uzaklaştırmak ister kulu Rabb’inden. Suret-i haktan gibi görünür, ben yaptım, ben ettim bu kadar hayır ve hasenatı dedirtir. İşte bakın yollar, hanlar hamamlar hep benim eserim, “ben varsam sizlerde varsınız, yok olursam sizde yok olursunuz” diye söyletir. O bu sözleri söylettiği kişinin ağzına vurmuştur gemini artık. Kaybettirir sonra tam kazanma kuşağında.
Sağdan yaklaşması bazen de amelleri küçük gösterme, önemsiz gösterme şeklinde de gösterebilir kendini. Yada amelinde laubali yapmak ister insanı. Amelde ciddiyeti bıraktırır, boş bir kuruntu ile rahmete tutunmasını ister. Bu noktada bizleri şöyle ikaz eder Rabb’imiz; “Şeytan sizi Allah’ın affına güvendirerek aldatmasın (lokman 33)” Ve insan hep uyanık olmalı bu amansız düşmanına karşı. Hayırların Allah’tan olduğunu hatırlamalı her daim. Gururdan, ucubdan kaçmalı vebadan, tifodan kaçar gibi. Her emr-i ilahiye önem verip, itaat etmeli sonra.
Şeytanın kullandığı silahlardan biri de vesvesedir. Zayıftır tuzakları aslında şeytanın. Fakat vesvese ile zayıf olan tuzaklarını, öyle büyütür ve köpürtür ki çoklar boğulur o küçük seylapta. Son oyunlarından biridir aslında vesvese şeytanın oynadığı. Zira hakiki manada iman etmiş, salih amelin tadına varmış ehl-i imana kurduğu tuzaklar akim kalınca vesvese ile dağıtmak ister insanın istikametini. Vesveseyi hayale benzetir büyükler ve ona aldanmamayı tavsiye ederler. Hayal nasıl ki hakikate zarar veremez, vehim ve vesvese de gerçek değildir ve zarar veremezler amele.
Şeytanın tuzaklarından kurtulmak için; her daim Allah’a sığınmayı tavsiye eder Rabb’imiz. “Sen de ki: Ya Rabbî! Şeytanların vesveselerinden, onların yanımda bulunmalarından (atmosferimi kirletmelerinden) Sana sığınırım!” (Mü’minûn Sûresi, 23/97-98) “Kur’ân okumak istediğin zaman, o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.” (Nahl Sûresi, 16/98) ayeti kerimeleri şeytanın şerrinden emin olmanın en önemli yolunun istiaze yani Allah’ın inayetine sığınma olduğunu ifade ediyor.
Damarlarında dolaşır insanın şeytan. Kanıyla birlikte hareket eder, nüfuz edebilir bütün uzuvlarına. Maddi organlar nasıl ki manevi organların ev sahipleridir, öylede maddi uzuvlarda dolaşıp onlara tesir ettiği nisbette manevi organlara da tesir etmiş olur şeytan. Değdiği her yere kusar zehrini, tahrip eder her temas ettiğini. İnsanın damarlarına, kanına nüfuzu yeme – içmesiyle olur belki de. Ondandır ki lokmaları, besmele ile şeytandan koruma tavsiye edilmiş. Kur’an-ı Kerim “Şeytanın arkasına takılıp gitmeyin; o sizin için apaçık bir düşmandır ve sizi hep hayâsızlık ve çirkin işler yapmaya teşvik etmektedir”(2/168-169) demek suretiyle de bizi şeytanın arkasından gitmeme noktasında uyarır.
Şeytan madem hisleri istismar eder, nefsi kullanır, o halde hisler esma-i ilahiye ile doldurulmalı, nefis tezkiye edilip emmareden kurtarılmalı ki, şeytan insana zarar verecek menfezler bulamasın. İrade ibadetlerle güçlendirilerek, şeytanla mücadele edecek kıvama getirilmeli.
Şeytanın en büyük düşmanı başta peygamberler olmak üzere hak dostlarıdır. Şeytan hem cinni hem de insi avaneleriyle beraber çalışır. İnsanlar içerisinden Allah’a en yakın olanlarla en fazla uğraşır lanet varlık. Hem en büyük şeytan, yanına insler içerisinden en büyük şeytanı da alarak, en önemli Hak dostlarıyla uğraşıverirler. Onları hak yoldan saptırmak, nefsin hoşuna gidecek şehevi şeylerle, korkuyla, milli ve asâb damarlarını kabartmakla istikametten ayırmak isterler. Onların çizgilerinde sapma olmayınca da; o büyük kametleri itibarsızlaştırmak için türlü türlü iftira atmalar, yalanlar, tezyifler başlar. Özellikle ruhlarını şeytana satmış, iradesi felç olmuş, his ve zihni kir ve günahla dolmuş, böylelikle şeytanlaşmış insanlar, kraldan daha fazla kralcı olmuş ve şeytana rahmet okutmuşlardır her dönemde. Fethullah Gülen Hocaefendi bu noktayı şöyle anlatır: “Şimdilerde bu gariplerden garip dünyaya musallat olan mülhidler, münkirler, bohemler, şehvet simsarları, hak ve adalet bilmez tiranlar; tali’siz yığınlara şeytanların yapmadıklarını, yapamadıklarını yapmaktadırlar. Öyle ki, düşünceleri olabildiğine kirli, ağızları bozuk, içleri kin ve nefretle köpürüp duran bu şer şebekeleri, kendileri gibi düşünmeyenlere sürekli saldırmakta, herkese bir çeşit kara çalmakta, istediklerini göklere çıkarırken istemediklerini de rahatlıkla yerin dibine batırmaktadırlar. Âkif merhum, lanetle anılan bu müstağriblerden bazıları hakkında ağır bir üslupla da olsa şunları söyler: “Üdebâmız ana-avrat sövüyor birbirine / Türlü adlarla çıkan nâmütenâhi gazete / Ayrılık tohumları saçıyor bol bol memlekete…” Evet bu, evvelki gün öyle olmuştu… dün de öyleydi… şimdi de öyle…”
Her işinde binbir Hikmet bulunan Rabb’imizin şeytanı yaratılmasında da nice hikmetler sırladığı muhakkaktır. Şeytan olmasa iyilikle-kötülük tefrik edilemeyecek, insanlardan elmas ruhlarla, kömür ruhlar ayrışamayacak, imtihan sırrı bilinemeyecekti belki. Allah’ü â’lem diyelim ve küfre düşmüş, gözleri kör olmuş, hayra ait bütün duyguları ölmüş şeytanın şerrinden, şeytana dost olmuş, vicdanı tefessüh etmiş insi şeytanların şerlerinden Allah’a sığınalım.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment