Bir değil bin kapı açılsın
Bayshore tam bir İstanbul havasında karşılıyor diye beni sık sık uğrar oldum Arnavut kaldırımı yollarında gezinmek ve aynı yolu paylaşabildiğim, üstelik tamamen yabancı olduğum insanların sesini hemen yanıbaşımda duyabilmek için. Açık hava, köşebaşlarına kurulmuş cafe’ler, sokağa açılan sayısız mağazanın vitrinlerinden taşan renkler… Hiçkimseyi tanımıyorum. Tanıdık bir tek sîma ile karşılaşma ihtimâlim yok. Her yer kalabalık. Gözlerine bakıyorum insanların. Yüz hatlarını inceliyorum. Beni görmüyorlar. Delip geçiyor bakışları bedenimi. Kimi gülüyor, kimi konuşuyor, kimi oturuyor, kimi telefonuyla yakın ilişkide. Benim onları incelediğimi gören bir tek kul yok aralarında. “Görünmez olmama neden nedir?” merakı yüreğime taş gibi oturuyor. Daha bir çekiliyorum kendi dünyama. Aşamayacağımı bildiğim duvarlar yükselirken dört yanımda, her gece rüyamda tanıştığım insanların sohbetlerine nasıl katıldığımı hatırlıyorum. Midemde acı bir yanma hissediyorum. Gerçek olamayacak düşlerle avunmak sanki benimkisi.
Burada bulunma nedenimin üzerinden bu kaçıncı geçişim oysa. Düyayı her anlamda tatmak derdinde olmadığım âşikâr mâdem, mâdem görevimin bilincindeyim, içim ve dışım aynı tutarlı kelimeleri tekrar ediyor yorulmadan mâdem, mâdem var bir amacım-hedefim-gâyem, nedendir bu ulaşamamak, varamamak, hatta yaklaşamamak şu güzel olduğundan hiç kuşkum olmayan gönüllere? Kendimi görülebilir kılmanın bir değil pek çok yolu olmalı oysa, henüz bilemedeğim. Derin kuyularımı arşınlamak yerine aydınlığa çıkmalıyım artık.
İnsanların sessiz çığlıklarını duyuyorum, kendi çığlıklarıma karışıyor sesleri. “Herkes kendi acısı içinde tek başına boğuluyor” diye düşünüyorum. Kalabalıklar içinde kimsesizlikten kıvranmak hepimizin yaptığı. Gözlerimizi kapatıp, kulaklarımızı tıkayıp sokaklarda yürürken mutlu yaşadığımızı gösteren sahte işaretler bırakıyoruz yol kenarlarına. İki küçük kızının cesedi başında ağlayan babanın feryadını sahte de olsa bu kadar mutluyken hissetmemiz mümkün değil. Olağan savaş manzaraları artık bunlar maalesef. Kötülük bize ulaşacak kadar büyük güce sahip değilmiş gibi geliyor bize. Anı yaşamanın gafletine düşmek bu. İçinde bulunduğumuz çemberin dışına çıkamamak bu. Kurduğumuz düzen bozulmadığı sürece bir seyirci olarak kalmak bu. Sonra manşetlerde kalan başlıkların gerçekle ilgisi yokmuş gibi sadece okuyup geçmek bu. İbn Rüşd’ün sözü, “Allah size bir yüz vermiş, bir tane de siz eklemeyin.” Bu asrın insanının kaç maskesi var yedeğinde taşıdığı, yeri geldikçe taktığı?
Sürekli temkinli yaşamak ne kadar mümkün? Yorar insanı. Üç küçük kızı kaçırıp on yıl boyunca onlara işkence yapan School Bus şoförünün ömür boyu hapiste kalacak olması yaşanmışları yaşanmamış yapamaz ki. Her hafta başı elementary school’dan velilere gelen telefonda, “Beyaz van ile gezinen çocuk hırsızı adam henüz yakalanamamıştır!” uyarısı ile gün boyu zihin-yürek arası köprüde koşturmak ruhta yaralar açmaya başlar. Güvensizlik hayatı zorlaştırır. Tüm huzur çekilip gider hayatlarımızdan. Arkadaşımızın evine gece onlar uyurken giren hırsızın kim olduğunu hiçbir zaman öğrenemeyecek olmamız sokakta her karşılaştığımızın yüzüne “acaba!” ile bakmamıza sebep olur. Üç küçük torununu, iki kedisini ve oğlunu kendisiyle birlikte arabaya kilitleyerek eksoz dumanıyla zehirleyen bir anneannenin hemen iki sokak ötede daha dün nefes alıp veriyor olduğunu bilmek çaresizliğimizin büyüklüğünü gözümüzün önüne sermeye yarar. Cinnetin her an yakınımızda gezindiğinin kanıtıdır işte bu.
Kalabalık bir meydanda oturmuş kahvemi yudumlarken ve incelerken insanların yüz çizgilerini düşünmeden edemiyorum yarın nerede olacaklarını/olacağımı. Şimdi burada olup yarın ne yapacağını kestiremediğim insanlar arasındayken nasıl güçlü durabilirim? Hiçkimseyi tanımıyorum, kimse tarafından tanınmıyorum. Bu durumda, “Kırk gece namazı sonrası yakarışlarla açılmayacak kapı yok!” cümlesinde duraklıyorum soluk alabilmek için. Gök yarılmadan bir kapı açılsın da, beni umutlandırsın istiyorum.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment