Siyasî yalan veya yalanın sıradanlaşması
Yalan, hakikate muhalif beyanda bulunmak demek. Amaç belli, söz konusu gerçekten habersiz kişi veya kişileri aldatmak ve bundan dünyevî bir menfaat elde etmek.
Bütün dinlerde önemli bir yeri var yalanın. Hem kitaplarında hem de peygamber beyanlarında. İslam’da büyük günahlardan biri. Hükmü haram. Yalan başkasının hak ve hukukuna tecavüz eder duruma gelirse, cezai yaptırımların konusu. Bir başka ifadeyle ahlaken ayıp, dinen günah olan yalan, bu durumda hukuken suç oluyor. Bunlar genelde herkesin bildiği şeyler.
Pekala siyasi yalan ne? Böyle bir tabir yok literatürde. Yalan yalandır. Siyasisi, gayri siyasisi olmaz. Ama siyaset arenasında özellikle son yıllarda hız kazanan yalanları ve bu yalanlarla aldatılan saf kitleleri görünce literatürde buna ayrı bir sayfa açılması gerektiği kanaatindeyim. Onun için bunun adına siyasi yalan dedim. Kabul edilir edilmez bilemem; zaman gösterecek.
Nedir siyasi yalan? Siyasilerin oy devşirmek, iktidara gelmek veya iktidardan gitmemek için kitleleri aldatmak amacıyla bile bile hakikate muhalif söyledikleri şeylerin adıdır. Örnek vermeye gerek var mı bilmiyorum? Her Allah’ın günü siyaset meydanlarında söylenen yalanlardan bahsediyorum. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” derler atalarımız. Hayır, o yalancıların mumu yalanı söylediği konuşma bitmeden sönüyor. Siyasi daha sahneden inmeden haber sitelerinde konuşmaları yalanlanıyor. Gazeteciler sanki iş edinmiş onu. Bugün ne yalan söyleyecek diye tetikte bekliyorlar. Olsun, zaten gazetecinin işi kamu yararı namına denetim görevi yapmak değil midir? Ama şu da unutulmamalı; yalanların büyüklüğü, çokluğu ve sıklığı artık gündemi takip eden ve dün-bugün mukayesesi yapabilen herkesin bildiği gerçekler. Dolayısıyla gazetecilere bile gerek yok sanki!
Siyasi yalan suç teşkil etmezse hukuki bir yaptırımı yok. Olsa da partileşen devletin yetkili kurumları müdahale edemez. Korku, devlet bürokrasisinin neredeyse tamamını esir almış durumda. Fakat siyasi yalanların ahlaken ayıp ve dinen günah olma özellikleri aynen devam ediyor. Ahlaken ayıp dedim ama ciddi şüphelerim var. Geçen hafta yazdığım ahlaki kırılma başlıklı yazıda ifade ettiğim gibi, toplumumuz maalesef dün ayıp dediğine bugün ayıp demiyor. Tahmin değil, somut verilere dayanıyor bu tespit. Gemisini kurtaran kaptan. Cebine ve canına dokunmadığı müddetçe çoklarının toplumdaki ahlaki kırılmayı düşündüğü yok. “Çalıyorlar ama çalışıyorlar!”, “Bugüne kadar gelen her iktidar çaldı, biraz da bizimkiler çalsın!” mevcut durumu özetleyen iki cümle. 18. ve 19. asırda batının pozitivizmi yaşadığı dönemde devreye sokulan ve dinden bağımsız bir zemine oturtulan “rasyonel ahlak”ta bile bu kadarını bulamazsınız. İsterseniz bakın o dönemlerde yapılan “ahlakın rasyonelleşmesi” tartışmalarına. İddia ediyorum; o dönemde dahi “çalıyorlar ama çalışıyorlar” türünden bir anlayışı göremeyeceksiniz. Çünkü adı üzerinde, rasyonel akıl ve mantığın şekillendirdiği rasyonel ahlak buna karşı.
Dinen günah olmaya gelince; o devam ediyor ve edecek. Çünkü haramı helal, helali haram yapmaya kimsenin gücü yetmez. “Yolsuzluk hırsızlık değildir” fetvaları ile ne hırsızlık helal olur ne de yolsuzluk. “Harp hiledir” beyanları ile temellendirilmeye çalışılan siyasi yalan da hakeza. Son tahlilde kitleleri aldatmaya yönelik, hakikate muhalif o beyanların dünyada gerçekliği ortaya çıkmasa da ahirette mutlaka çıkacak. Çıkacak ve o yalanlarla kanaatini belirleyen veya değiştiren kişiler adedince ilgili siyasiler günah yüküyle karşılaşacak. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Önemine binaen tekrar edeyim; siyasi yalan kitle iletişim vasıtaları aracılığı ile milyonlarca insanı etkiliyor. Ülkenin bugün ve yarınını belirliyor. Dolayısıyla bu yalan kahve muhabbetinde bir kişinin bir kişiye söylediği yalanla eş değer tutulamaz. Onun için diyorum; o siyasi yalanla düşünce ve kanaatleri etkilenen ve belirlenen kişiler adedinde günah işliyor o siyasiler. Ahirette göreceğiz bunun böyle olduğunu.
Burada önemli soru; mezkur siyasi yalanlara inanan insanların durumu. Kur’an birisinin getirdiği haberin sorgulanmasını emrediyor bize. “Söyleyen devletin en üst düzeyindeki yöneticilerdir. Onlar yalan söylemez. Devletin istihbaratı, polis teşkilatı ellerinde. Biliyorlar ve öyle konuşuyorlardır” deme, bir mazeret sayılmaz. Ayet açık ve net; kim söylerse söylesin; hele söyleyen son yıllarda tel tel yalanları dökülen insanlarsa, elbette onların söylediklerini evvel emirde çaprazlama sorguya tabi tutma Müslüman’ın üzerine düşen bir vazife ve vecibedir.
Yazımı şöyle bitireyim; yalan ilm-i ilahiye muhalif beyanın adıdır. Ve yalan söyleyenleri Allah bize şöyle anlatıyor: “Yalanı, yalnızca Allah’ın ayetlerine inanmayanlar uydurur. İşte yalancıların ta kendileri onlardır.” (Nahl, 105)
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment