Dine yapılan darbe
İçinde yaşadığımız ifritten sürecin bizleri ulaştıracağı muhtemel sonuçlar adına birçok tahminler yaptık, okuduk, dinledik.
Ekonomik kriz, devlet-millet arasındaki güven bunalımı, dış politikanın iflası, demokratik sosyal hukuk devletinde geriye gitme, toplum fertleri arasında kutuplaşma ve belki de en önemlisi gayri İslami ve ahlaki uygulamalardan dolayı dindarlığın –bana göre dinin- içinin boşaltılması, imajının zedelenmesi, önünün kesilmesi. Sadece Türkiye değil Ortadoğu başta bütün âlem-i İslam’da.
Muhtemel diye ürkek bir dille ifade ettiğim bu sonuçların hepsi de teker teker tahakkuk etti ve ediyor. Tahmin edeceğiniz gibi tamir, ihya, ıslah ve yeniden inşası en zor olan hiç şüphesiz en sonuncusu. Bunda hiç şüphe yok. Fakat önce şu soruya cevap aramalıyız; tahrip hangi boyutlarda? Şuurlu veya şuursuz son tahlilde dinin, dini değerlerin tahribini netice veren sözler ve eylemler durdu mu yoksa devam mı ediyor? Yurtiçi ve yurtdışı aydın ve entelektüel kesimler ne diyor? Sokakta yapılan anketlerden elde edilen sonuçlar neler? Akademisyenlerin, düşünce kuruluşlarının ilmi, anket şirketlerinin mukayeseli istatistiki çalışma sonuçları neyi gösteriyor?
Geçen gün dine karşı mesafeli olduğunu bildiğimiz, savundukları ideoloji ve gündelik eylemleri ile bunu açıkça deklare eden kesimin TV kanalında bir açık oturum programı izledim. Tek kelimeyle ürperdim. İktidar partisinin hukuka, ahlaka, insani ve vicdani değerlere aykırı tavır ve tutumlarının masaya yatırıldığı programda konuşmaların son noktası hep din oldu. Beni ürperten de işte bu. Neden mi? Kestirmeden söyleyeyim; inanç ve ideolojilerinden dolayı mesafe koydukları, ama toplumun gerçeği olması sebebiyle de dine karşı belli nispette korudukları saygıyı bütün bütün kaybetmişler. Üzülmemek elde mi?
Söz konusu programda dikkatimi çeken ikinci şey; kulaktan dolma bilgi sahibi oldukları dini kavramları kullanırken verdikleri manalar. Sahih hiçbir bilgiye dayanmıyor. Açıkçası, bilmiyorlar. Konu ile alakalı yarım sayfa kitap okumamışlar. Ama bizatihi yaşadıkları hadiseler, gördükleri örnekler, okudukları yazılar, dinledikleri konuşmalar bu yaklaşımlarının delili oluyor. Ve üzülerek ifade ediyorum ki haklılar. Çünkü buna zemin hazırlayan ‘muhafazakar dindar” diye kendilerini adlandıran ve ‘bunları İslam adına yapıyoruz’ diyen insanlar. Yazık ki ne yazık!
Mesela fetva kavramı. Batı dünyasından biliyorum, Humeyni’nin Selman Rüşdi hakkında Şeytan Ayetleri kitabından dolayı verdiği ölüm emri ile Batı literatürüne girmiş bir kavram fetva. Giriş noktası bu olunca ve mesele düşünce özgürlüğüne aykırılık noktasında tartışılınca artık bu kavramın Batılı insan zihninde nasıl bir yer edindiğini tahmin edebilirsiniz. Nitekim Google’dan yapacağınız bir araştırma, süreli yayınlarla akademik çalışmalar ekseninde kısa bir tarama bunu bütün çıplaklığı ile gösterir.
Fetva deyip neden hemen Batı’ya intikal ettiğimi merak etmemişsinizdir umarım. Ettiyseniz söyleyeyim; o programda fetva kelimesinin kullanım şekli ortalama Batılı bir insandan farkı yok. Halbuki fetvanın bizim dünyamızda anlam çerçevesi farklı olduğu gibi hayata yansıması da farklıdır. Bu farkın kapanmış olması üzücü değil mi?
Fetva, fakih bir kişinin dini bir meseleye verdiği yazılı veya sözlü cevabın adıdır. Bir Müslüman neden fetvaya ihtiyaç duyar? Çünkü Allah’ın emir ve yasaklarını uygulamak isteyen herkes fakihler gibi dinin detaylarına vakıf değildir ve olamaz. Tereddüt içinde kaldığı hadiselerde dini çerçevenin içinde kalmak için gider bir bilene sorar. Aldığı cevap onu uhrevi sorumluluktan kurtardığı gibi aklını ikna, kalbini de tatmin eder. Meşruiyet dediğimiz şey de işte budur.
Tekrar programa döneyim; fetva’yı sahih bilgi temeline dayanmadan kullanan bu insanlara bir noktadan sonra hak vermeden edemiyorsunuz; çünkü örnekleri yukarıda belirttiğim gibi “yolsuzluk hırsızlık değildir” türü pratik hayattan örnekler. Neresinden tutsan elinde kalır derler ya, işte öyle.
Yazının başlığına ne koyayım diye çok düşündüm ve modaya uymaya karar verdim; dine yapılan darbe. Şuurlu veya şuursuz bilemem; niyet okuması yapmamam, yarın Hakk’ın divanına çıktığımızda her şey belli olur ama sonuç değişmiyor. Dinin içini boşaltan bu eylemler dine karşı yapılan bir darbeden ibarettir vesselam.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment