Problem sadece Ferguson problemi değil
Malûmunuz Fergunson’da 18 yaşındaki zenci Michael Brown’un geçen Ağustos’ta beyaz polis memuru Darren Wilson tarafından vurularak öldürülmesinden beri ortalık karışık.
Geçen Salı günü jurinin ateş eden polis memurunu suçsuz bulmasından beri sadece Fergunson değil, ABD’de 100’ü aşkın şehirde şiddet saldırılarının etkileri sürüyor. Kimileri sözkonusu şiddeti kınarken, kimileri ‘gerçek şiddeti temin edenler cezasını bulmadıkça bu şiddet eylemlerinin son bulmasını beklemek hata olur’ diyor. Bir taraftan da polis ve siyahiler arasındaki ilişki ve polisin gücü doktirini hararetle tartışılmakta.
Her ne kadar tüm bu olanlar siyahi gencin ölümünün etrafında gelişse de, meselenin aslının çok daha geniş olduğunun herkes farkında. Irkçılık, işsizlik, sağlık ve eğitim hizmetlerinin kısıtlılığı, bütçe kesintileri yani memlekette olup biten herşeyin payı var bu yangında. Netçe görünüyor ki, ABD’nin sosyal uyumu çöküyor ve maalesef bir çok Amerikalı işin daha da sarpa saracağını düşünüyor.
Juri kararının açıklanmasının ardından konuşan Başkan Obama, “Kanun güçleri ve renkliler arasında büyük bir güvensizlik var” dedi ve ardından polis ile azınlıklar arasındaki bölünmeyi ortadan kaldırmak için daha çok çalışacağına sözverek ekledi: “Problem Ferguson’un değil. Amerika’nın problemi!”
Problem yeni değil ki, ‘Ferguson’un problemi deyip’ işin içinden sıyrılalım! Düşünün bir kere, Martin Luther King, Medgar Evers ve Malcolm X’in iki ortak noktası vardı:
1- Her üçü de Zenci Amerikalı kahramanlardı.
2- Her üçü de öldürüldü.
Ama “Bu Amerika’nın problemi” demek de yetersiz
Bu global bir problem. “Bir yerde adaletsizlik varsa adalet her yerde tehdit altındadır.” demiyor mu Martin Luther King, Jr.?
Olayların patlak verdiği günlerde sohbet sırasında bir Filistinli arkadaşım bana Ferguson’daki zencilerle empati kurmasının çok kolay olduğunu; silahsız bir insanın sadece etnik kökeni yüzünden nasıl öldürülebildiğini kolayca anlayabildiğini söyledi. Filistin ve İsrail arasındaki problemin ırk ayrımından çok politik kökenli bir toprak kavgası olduğunu biliyoruz ama orada yaşayan iki halkın ne hissettiğini bilmiyoruz!
ABD’de bunlar olup biterken dünyanın diğer ucunda, Türkiye’de, 26 Kasım’da Gezi olayları sırasına polis tarafından öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın davası görülüyordu. Niyeyse mahkeme son kararını Aralık ayına erteledi!
Korkmaz, Gezi olayları sırasında, polis tarafından vahşice dövüldüğünü açıkça gösteren video sosyal medyada paylaşılınca ülke çapındaki protestoların sembolü haline geldi. 19 yaşındaki Korkmaz, yediği dayak yüzünden girdiği komada 38 gün geçirdikten sonra hayata veda etti.
Gezi protestoları sırasında hayatını kaybeden en genç üç kurban Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük ve Berkin Elvan’dı. Bu kurbanların iki ortak özelliği vardı:
1) Her üçü de alelade çocuklarken Gezi’nin sembolü Alevi kahramanlar oldular.
2) Her üçü de hayatını polis şiddeti sebebiyle kaybetti.
Bu gençlerin hikayeleri sadece silahsız korumasız bir gencin sokakta polis tarafından öldürülmesini anlatmıyor bize. Daha derindeki acıların gün yüzüne çıkmasına da rehberlik ediyorlar aynı zamanda. Nesilden nesile aktarılan adaletsizliğin, hoşgörüsüzlüğün ve ‘öteki’ olmanın ağırlığı altında ezilenlerin de hüzünlü hikayesi bu.
İşte yine yeni bir muammayla karşı karşıyayız: #BerkinElvanDosyasıNerede?
Berkin’in ailesi sorunun cevabını bulabilmek için Twitter’da kampanya başlattı. Gerçekten, soruşturma sonrası niçin hala dava açılmadı? Aileye yapılan açıklamada, soruşturmayla ilgilenen savcıların sırayla görevden alındığı, yapılması gereken hukuki ve adli işlemlerin ise geciktirildiği belirtiliyor. Elvan ailesi, soruşturma kapsamında görüntüsü bulunan polislerin hâlâ kimliklerinin tespit edilmemesinden endişeli!
***
Şiddetin hiç bir türlüsü kabul edilebilir değil. Adalet karşısında kim olduğunun, teninin renginin, nereli olduğunun ya da neye inandığının önemi olmamalı! İşte, görüyorsunuz: Bu Ferguson’un problemi değil ama Gezi’nin de değil. Problem hepimizin problemi ve bu problemi hemen çözmemiz ve bu gidişatı hemen değiştirmemiz şart. Ancak bu değişimi sağlayabilmek için önce kendimizin değişmesi gerektiğini kabul etmemiz lazım. Çocuklarımızı, geleceği ve tüm insanlığı yenilgiye uğratmaktan bıkmadık mı? Sadece kendimiz için değil; herbirimiz için adalet, özgürlük ve eşitliğin bir hak olduğuna inanmak için ne bekiyoruz?
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment