Obama’nın savaşı

Sakınan göze çöp batarmış. ABD Başkanı Barack Obama’ya da öyle oldu. Savaşlardan uzak durmaya, özellikle Ortadoğu’dan el etek çekmeye azmetmişti ama, şartlar buna izin vermedi. Gitti Bush’un ‘teröre karşı savaşı’, geldi Obama’nın IŞİD’e karşı mücadelesi…

ABD Başkanı, çarşamba gecesi Beyaz Saray’da IŞİD’le mücadele stratejisini açıklarken, kendi vatandaşlarını ve dünyayı, eski başkan George W.Bush’un yanlışlarını tekrarlamayacağına iknaya çalışıyordu. Bu bir Afganistan ya da Irak olmayacak, ABD kara operasyonu yapmayacak, cepheye asker göndermeyecekti. Ancak IŞİD’i ‘imha’ hedefine, Yemen ve Somali’dekine benzeyeceğini öne sürdüğü terörle mücadele operasyonları kadar kolay yolla ulaşması mümkün görünmüyor.

Obama’nın tarihe başarısız bir başkan olarak geçmesini arzu etmeyen sevenleri, IŞİD’i ‘imha’ gibi aşırı iddialı bir hedefle ortaya atılmasına üzüldüler. Bush’un ‘dünyada tiranlığı sona erdirme’ vaadi kadar olmasa da, fazlaca büyük bir meydan okuma olarak buldular. Peki temkini ile bilinen Obama’yı başkanlığının son demlerinde sonu kolay kolay gelmeyecek bir mücadelenin göbeğine iten ne olabilir? Sanırım ulusal güvenlikte zayıf olduğu yönünde ayyuka çıkan eleştiriler canına tak dedi. Amerikan çıkarlarını ciddi oranda tehdit altında gördü. Ve iki Amerikalı gazetecinin bıçakla infazının ardından ‘teröristleri bombalayalım’ tamtamları çalan kamuoyu anketlerinin cazibesine kendini kaptırdı. Ama umarım Afganistan ve Irak savaşlarına da halk desteği başlangıçta çok yüksekken işler sarpa sarınca tablonun tam tersine döndüğünü hesaba katmıştır.

ABD’NİN KOLTUK DEĞNEKLERİ

ABD’nin kara gücünü kullanmayacağı için sırf hava ve istihbarat gücüne dayalı savaş stratejisi, koltuk değneğine muhtaç. Koltuk değneği rolü oynaması beklenen bölge ülkelerinin birçoğu ise kendi ulusal çıkarlarını ve kamuoyu dengelerini gözeterek temkinli hareket ediyor. Buna Türkiye de dahil. Dolayısıyla Obama yönetimi IŞİD’e karşı ‘geniş’ bir uluslararası koalisyon oluşturduğunu ilan etmekte biraz acele etmiş gibi. Diplomatik girişimlerinde sekans sorunu da var. Strateji açıklanmadan önce, dost ve müttefiklerin ne verip ne veremeyeceğinin diplomatik kanallardan iyice yoklanmış olması gerekirdi. Ama Obama yönetimi adeta koalisyonu baştan ilan edip desteği emrivakiyle sonradan almaya çalışıyor. Ve tabiatıyla yer yer hayal kırıklığına uğruyor.

Galler’de görüştüğü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan duyduklarından tatmin olmayan Obama, Savunma Bakanı Chuck Hagel ve Dışişleri Bakanı John Kerry’i de Ankara’ya gönderdi. Türk Amerikan stratejik ilişkilerinde 1 Mart 2003 tezkere krizine benzer bir sınama döneminden geçiliyor. Ve doğrusunu söylemek gerekirse, Washington’un da Ankara’nın da fazla savunulacak yanı yok. Suriye ve Irak konusunda iki devlet arasında uzun zamandır bir sağırlar diyaloğu söz konusu. Washington, Ankara’nın ‘Irak’ta Maliki’ye bel bağlamayın, İran’ın kucağına itmeyin, Suriye’de meydan radikallere kalmadan Esed muhaliflerine el uzatın’ telkinlerine kulak tıkadı. Ankara ise Washington’dan gelen ‘Suriye’de sırf Esed karşıtı diye radikalleri desteklemeyin, Irak’ta Kürtlerle doğrudan enerji anlaşmaları yaparak ülkenin bölünmesini hızlandırmayın’ türü talepleri duymazdan geldi. Obama yönetimi Suriye’deki eylemsizliği ya da yarım yamalak adımlarıyla, Ankara ise bazı şaibeli uygulamalarıyla IŞİD türü oluşumların büyümesine istemeyerek katkıda bulundu. Şimdi ise bu ortak günahı ortadan kaldırmak için ortak hareket etmede zorlanıyorlar.

TÜRKİYE’DEN NE İSTİYORLAR?      

Peki Amerikalılar için Ankara’nın desteği niye önemli? Ve ne istiyorlar? Her şeyden evvel, NATO üyesi tek Müslüman ülkenin fazla ikna olmamış görüntüsü vermesi İslam dünyası nezdinde operasyonların meşruiyetine gölge düşürebilir. Diğer mutedil Sünnileri iknayı güçleştirebilir. Ayrıca Amerikan kamuoyunda da başarısızlık olarak algılanır. Operasyonel açıdan Türkiye’nin İncirlik gibi elverişli üslerini muharip amaçla kullandırması Pentagon’daki planlamacıları tabii ki mutlu eder. Ama olmazsa olmaz değil. Lojistik ve insani kullanımla da yetinebilirler. Türkiye’nin sınırlarından militan ve kaçak IŞİD petrolü trafiğine izin vermemesi, Suriyeli muhaliflerin askeri eğitimine yardımcı olması da öncelikli taleplerden. Ankara, el altından elinden geleni yapacağını söylüyor. ABD’den ise IŞİD’le mücadele eden Kürtleri silahlandırırken PKK’nın iyice palazlanmasına imkân vermemesini istiyor.

Ankara ve Washington yönetimleri, müttefiklik ruhuna uymayan açıklamalar yapmamaya özen göstererek IŞİD’le savaşın müzakerelerini sürdürüyorlar. Obama yönetimi Ankara’dan istediklerinin tümünü alamasa dahi, kendi kamuoyuna başarısız görünmemek için fazla bozuntuya vermeyecektir. Yani IŞİD’in elindeki Türk rehineler mazereti sadece Ankara’yı değil, Washington’u da kurtarıyor. Ancak bu, Amerikan medyasının kulağına Türkiye’yi mahcup edip işbirliğine zorlayacak şeyler fısıldanmayacağı anlamına gelmiyor. Mesela New York Times’ın adını vermeden alıntıladığı bir ‘Batılı’ diplomat (Amerikalı yetkililer hassas yorumlar yaparken bazen gazetecilere ‘Batılı’ diye yazılmasını rica ederler) IŞİD’in kaçak petrol ticaretinden ‘güçlü Türk eliti’nin fayda sağladığını söylemiş. Adrese teslim bir yorum…

IŞİD türü oluşumlar, başta Türkiye gibi bölge ülkeleri olmak üzere, herkes için tehdit. Bir yönüyle, geç de olsa ABD’nin kolları sıvaması olumlu. Ancak radikalizm ve terör bataklığını kurutmak için Obama’nın açıkladığından çok daha kapsamlı bir strateji gerekiyor. Mesela bölgedeki ihtilafların anası İsrail Filistin meselesinin adilce çözülmesi, farklı mezheplerin ve etnisitelerin barıştırılması şart. O da Obama’yı aşar…

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.