Kırmızı
Trafik kuralları insanların can güvenliği için gereklidir. Tıpkı onun gibi ruhsal yaşantımızı düzenleyen kurallar da iç dünyamızı korumak adına son derece önemlidir. İşte bu yüzden kırmızı da durmayı sevmeliyiz.
Fakat kırmızıda geçtiği için ruhu yaralananların sayısı gün geçtikçe artıyor. İçten içe kanayan ruhlardan akan kanlar yine “kırmızı.”
Dünya genelinde, medya, dergiler ve reklamlar, gençleri istedikleri kişiyle istedikleri zaman cinselliği yaşamaya teşvik ediyor. Cinselliğe karşı ilgiyi arttırıp bir takım uyuşturucuları da kullanarak “zevk” odaklı bir toplumu pohpohluyor. Gençler üzerine yaptığımız araştırmalarda gördüğümüz kadarıyla dünya yüzeyinde 15-19 yaş arası hamile kalma oranı en yüksek olan ülke Amerika.
Kısa süreli tat veren “zehirli bal” hükmündeki deneyimin sonuçları gerçekten yürek yakıyor. Medyada sunulanın aksine “küçük yaşta düzenli cinsel hayatları olan gençler olmayanlara göre daha mutsuz ve depresyonda” çünkü kendine güvenleri darbe alıyor. Kişiliklerine ihanet ettiklerini düşünüyor ve daha çok içlerine kapanıyorlar. Yaşadıkları derin pişmanlığı ailelerine söylemiyorlar ve daha çok “yalnızlaşıyorlar” böylece içlerindeki “boşluk ”da büyüyor. Hatta yaşadıkları yoğun stres yüzünden şeker hastası olanlar bile var.
Domino taşı gibi üst üste devrilen acılar bu kadarla da kalmıyor üstelik. Küçük yaşta hamile kalan genç kızların çoğu partnerleri ile evlenmiyor, ayda sadece sekiz yüz dolar nafaka ile yetiniyorlar. Çocuk annelerin büyük bir kısmı prematüre bebek sahibi oluyor ve okul hayatlarına ara vermek zorunda kalıyorlar.
Genç kızları tehdit eden bir diğer problem de, yetişkin biri ile yaşanılan birliktelik. Gençler kendisinin bir yetişkin tarafından “değerli” görüldüğünü düşünüyor. Ailesinden göremediği sevgi ve ilgiyi aslında fırsatçı bir adamdan bekliyor. 13-14 yaşında yetişkinlerle cinsellik yaşayan gençler tespit edilince okuldan atılıyor ve tek başına kalmaya yani yalnızlığa itiliyor. Bütün bunların üstüne bir de hamile kalanların çoğu ailesinden baskı ve ceza görüyor.
Gençleri reklamlar, internet ve magazin ile her anlamda cinsel özgürlüğe çağıran bu yaklaşım, yine onları sonuçları tek başına göğüslemeye mahkum ediyor. Genellikle bu durumda mağdur olanlar (hamilelik ve duygusal çöküntü yaşayan) kız çocukları. Mesela yirmi yaşında bir erkek on üç yaşındaki bir kızı hamile bırakıp sonra da onu kürtaj olmaya zorlayabiliyor.
“…Çünkü, erkek sekiz dakika zevk ve lezzet için sefahete girse, ancak sekiz lira kadar birşey zarar eder. Fakat kadın sekiz dakika sefahetteki zevkin cezası olarak, dünyada dahi sekiz ay ağır bir yükü karnında taşır ve sekiz sene de o hâmisiz çocuğun terbiyesinin meşakkatine girdiği için, sefahette erkeklere yetişemez, yüz derece fazla cezasını çeker.” (24. Lema)
Amerika’daki kiliselerin gençlik kolları (youth service) yeni nesli bilinçlendirmek adına çalışmalar yapıyor, bu çok güzel bir adım fakat bebek adımlarıyla sağnak sağnak yağan ateş toplarından nasıl kaçılabilir? Alev alev yanan bir ateşten söz ediyoruz. Ateşi harlayan da maalesef farkındalığın azlığı.
Dini inançlar erken hamilelik ve cinsel ilişkiyi sınırlıyor. Kilisede gençler için seminerler veren bir papaz kitabında özetle şöyle diyor3: “Genç kızlarımız medya bombardımanından dolayı fikirlerinden çok fiziklerine önem veriyorlar. Nasıl daha zayıf, uzun, çekici ve kadınsı görünürüm ona zaman harcıyorlar. Mutlak iradenin yarattığı şekilde, kendini olduğu gibi kabul edip sevmeyi öğretmeliyiz onlara. Bu şuna benziyor; Tanrı nasıl ki, Adem’e Cennette ‘herşeyi yapmakta özgürsün, ancak bu ağaca dokunma’ demiş, yani onu korumak için kendine zarar vermesini engellemek amacıyla bir kural koymuş. Biz de gençlerimize “istediğini yapapilirsin ama Yaratıcı’nın kuralları dahilinde” demeliyiz. Eğer ben O’nun çizdiği sınırdan çıkarsam ‘özgürlüğümü’ kaybederim”.
Sözü daha fazla uzatmadan, (kainat kitabından özetle yazılmış) harika bir çözüm önerisi ile bitirelim4:
“Değil mi ki, isteğe yaklaşınca, istememeyi istemek artık imkansızlaşır. Bu yüzden değil mi Rabbim, senden gelen yasaklar ‘yapma’ ile değil ‘yaklaşma’ emri ile başlar. Yaklaşırsam eğer şu içimdeki doğal olan akışla Züleyha’nın ırmağına, yaklaştıktan sonra ‘yapmam’ diyemem. Üstelik yaklaşırsam eğer yapmamaya da artık dua edemem. Daha kolay olan ‘yapma’ değil ‘yaklaşma’. Öyleyse aslolan: ‘Yaklaşma!’ ”.
Kaynakça:
1 Myra İmmell, “Contemporary Issues Companion – Teen Pregnancy”, Greenhaven Press, 1st edition, April 2002.
2 Gale E., “Teen Pregnancy and Parenting: Current Controversies”, Greenhaven Press, November 24, 2010
3 Brian Housman, “Engaging Your Teen’s World: Become a Culturally Savvy Parent”, Brazos Press, August 1, 2009
4 Nazan Bekiroğlu, “Yûsuf İle Züleyha”, Timaş yayınları, İstanbul, 2000
1 Comment
Only registered users can comment.
Her gecen gun genc kiz olma yolunda adimlar atan prensesimin egitiminde ne kadar dikkatli olmam gerektigini bir kere daha hatirlattiginiz icin tesekkurler. Her zamanki gibi son nokta harika…