Bu hangi Cevşen?
Diyaloglar münasebetiyle tanıştığımız Monsenyör Marovitch ile bazı hatıralarımız oldu.
Bazılarını vefatı münasebetiyle anlatmak istiyorum.
Bir toplantıdan beraber dönüyorduk. Eminönü’ne gelince, akşam namazının vakti daralmıştı. Hemen Yeni Cami’de namazlarımızı kılmak istedik. Baktım, arkamızdan o da camiye girdi. Biz namazı bitirinceye kadar arkamızda ayaküstü saygıyla bizleri bekledi.
Bangladeş’teki okulumuzun öğretmenlerinden Süleyman Bey, trafik kazası geçirmişti. Ayağı kesilmiş olarak İstanbul’a getirildi. O zamanki Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel, özel ilgi göstermiş ve uçaktaki yerini Süleyman öğretmene vererek beraber gelmişlerdi. Marovitch ile beraber bu adanmış ruhun ziyaretine hastaneye gitmiştik. Hasta odasından çıkınca Marovitch, “Allah yolunda koşan böyle fedakâr öğretmenlere ne mutlu! Hâlâ aklı-kalbi Bangladeş’teki öğrencilerinin yanında. Acaba kabul ederler mi; tedavisi için ben bir beş yüz dolarımı vermek istiyorum.” diyerek beni, tekrar ailesinin yanına gönderdi.
Papa görüşmesi gündeme gelince Vatikan’a gitmek için para biriktirmiş… Tercümanlık yapmak istiyordu. Fakat Ankara’dan büyükelçileri, “Zaten orada tercüman var; sen gitmeyeceksin.” deyince, biriktirdiği bu parayı gidemiyorum diyerek; kanser tedavisi gören gönüllü öğretmenlerden birisinin ihtiyacında kullanılsın diye göndermişti. Kaderin garip cilvesine bakınız ki, o tercüman vefat edince, acele olarak kendisine haber gönderip uçak biletlerini ve harçlığını da göndermişlerdi. Tercümanlık yine ona nasip olmuştu…
Vatikan dönüşü gazeteye uğramıştı. “Orada Cevşen Duası okumuşsun?” diye sordum. Dedi ki: “Geçtiğimiz Ramazan, İstanbul Müftüsü Salahaddin Kaya’nın ziyaretine gidip Ramazan’ını tebrik etmiştim. Bana “Ramazan günü sana çay-kahve ikram edemiyorum. Kabul edersen Cevşen Duası’nın Türkçe tercümesini vereyim.” diyerek hediye etmişti. Baktım Allah’ımızın güzel isimleri… Hep onlarla dua ediyorum.” dedi.
Bir iftar akşamı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nda yemek vardı. Yemekte İstanbul’daki bütün din temsilcileri vardı. O kalktı, Cevşen’den bir dua yaptı. Duadan sonra bizim muhabirlerden birisi yanıma yaklaştı: “Ben şimdi haber yazacağım ama, kafam karıştı; bunların da ayrı bir Cevşenleri mi var? Ben ne yazayım?” dedi. Ben de güldüm. “Cevşen bir tane… Onların ayrı bir Cevşenleri yok. O, bizim duamızı okuyor. Sakın yanlış bir şey yazmayasın!..” dedim…
Avusturya’nın Insburg şehrinden bir grup gelmişti. Bizim oradaki kültür merkezimiz, bir grup son sınıf papaz adayı öğrenciyi getirmiş, gezdiriyorlardı. Gazeteye de gelip benden bazı sorularına cevap istemişlerdi. Bizim yanımızdan Marovitch’in yanına uğruyorlar. Onlara, “Bakın Hz. Muhammed, İsa Efendimiz’den sonra geliyor. Ben onun gerçek peygamber olduğunu kabul ediyorum. Getirdiği Kur’an ve sözleri meydanda… Hepsi de güzel şeyler. Aklınızla, kalbinizle okuyup inceleyin.” diyor. Öbür gün, Avusturya Lisesi’ne ziyarete gidiyorlar, orada birisi, onlara çok menfi sözler söylüyor. Ama oradan ayrıldıktan sonra papaz adayları, bizim arkadaşlara “Marovitch’in sözleri bize daha mantıklı geldi!..” diyorlar…
Marovitch, bu toprakların insanıydı… Ezanımızdan ve kültürümüzden pek çok güzelliklerimizi benimsemişti. Benim şahitliğim bu…
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment