Paranoya ve Önyargı hastalıkları

“Bir önyargıyı yok etmek atomu parçalamaktan daha zordur” diyor  Einstein. İnsanlık 2013 yılına bir yığın hastalığın pençesinde  giriyor. Bu hastalıkların en tehlikelisi de ‘önyargı ve paranoya’ hastalığı. Mesela, 11 Eylül’ün üzerinden yıllar geçti ama izlerinin silinmesi bir yana, gün geçtikçe perçinleşen ve granitleşen paranoyak  ve histerik bir hastalık olarak karşımızda durmaya devam ediyor. 11 Eylül’den  bu ve benzeri ferdi ve içtimai hastalıklar başta Amerika ve bütün dünyaya virüslü bir miras olarak kaldı. Paranoya ve önyargı zamanla kin ve nefret gibi insani olmayan başka hastalıkları netice veriyor. Bunun en son örneğini New York-Queens’te metroda yaşanan olayda bir daha gördük. 11 Eylül 2001’de yapılan saldırılar dolayısıyla Müslümanlardan nefret ettiğini söyleyen kadın “İkiz Kuleler’in vurulmasından sonra Müslümanlardan ve Hindulardan nefret ediyorum. Bu tarihten bu yana onlara düşmanım” dedi. 
Dünyada en çok paranoya yaşayan ve yaşatılan ülke şüphesiz Amerika. Paranoya ve önyargı virüsünün yayılmasına en büyük vasıta şüphesiz medya olmuştur. İnsan, toplum ve devlet ilişkilerinde en büyük  ve güzel vesile diyalog, en tehlikeli mani önyargı hastalığı ve paranoya batağıdır. Ülkeleri ayakta tutan en önemli dinamiklerin bu hastalıklarla nasıl yok edildiğini anlamak lazım. Bütün dünyada medya vasıtasıyla iradi olarak sürdürülen paranoya hastalığı daha uzun süreceğe benziyor. Ve bu hastalıktan  birileri menfaatleri hesabına çok ciddi primler elde etti ve ediyor. Çünkü mesnedsiz ve tutarsız paranoyalar üzerine birşeyler bina etmek kadar kolay bir şey yok.
Kısacası şu, bütün dünya toptan paranoya yaşıyor. Vesveseyle hop oturuyor hop kalkıyoruz. Önyargı duvarlarımızı her geçen gün daha kalın duvarlarla takviye ediyoruz. Hatta bu hastalıklar öylesine içimize sinmiş ki, farkında değiliz belki ama konuştuğumuz her cümlenin satır aralarında paranoyak bir kelime veya mana saklı. Önyargı arkasından sui- zanlara davetiye çıkarıp hoşgörü, diyalog ve iyi niyetin üstüne at sürüyoruz. İnanmıyorsanız kendinizi kontrol edebilir veya ettirebilirsiniz. Ama işin garip tarafı şu ki, insanlar, toplumlar ve devletler paranoyak bir hastalığın pençesinde olduklarının farkında değiller.

Evet, önce medyayı paranoya üzerine kurdular, bütün haber, yazı ve fotoğraflar özenle seçilip halkın saf ve temiz efkarına sunuldu, sunuluyor. Sonra mevzu öyle bir hal alıyor ki, hiç şüphesi ve terettüdü olmayanların bile kafalarında, kalplerinde, beyinlerinde, tahayyüllerinde, tasavvurlarında ve taakkullerinde, duygu ve düşüncelerinde bir yığın vesvese ve bir yığın paranoya ortaya çıkıyor. Siz bir de bunu devletler seviyesinde düşünürseniz ve hele Amerika gibi süper bir gücün bu hastalıktan nasibini aldığını düşünürseniz. Bununla beraber o kadar paranoyak devletler, milletler zuhur etmiş ki haddi hesabı yok. Sonrasında her devlet bu hastalığı farkında olarak veya olmayarak bütün halkına bulaştırdı. Denebilir ki bütün dünya bu hastalığın pençesinde, herkes birbirine bin şüphe, bir yığın endişe ve korku ile bakıyor.

Bütün bu hayal ürünü hastalıklar güzel bir planın arkasından ikinci plan olarak dünyanın karşısına çıktı ve çok ciddi hüsn-ü kabul gördü. Herkes bu hikayeye kandı. Herkes bu virüsden nasibini aldı. En akıllısından, en zeki ve muhakemesi en güçlü olanına kadar kimse paranoya hastalığından nasipsiz kalmadı. Herşeyde olduğu gibi bu mevzudada birilerinin elinde bir silah olarak bulunan ve kullanılan medya da vazifesini bi-hakkın yerine getirdi.

Bu hastalıklara çok acil müdahalede bulunup bu virüsü mualece etmek elzemdir. Aksi halde bu hastalıklardan  21. Asırda topyekün bütün insanlık çok çekecektir. Ve bu hastalığın ilacını icad edene kadar, insanlar, milletler ve devletler arası düşmanlık bir çığ gibi büyüyecek ve insanlık toptan bu hastalığın mahkumu haline gelecektir. Dünyayı ve insanlığı felakete sürüklemek isteyen bir derin şebeke insanı insan yapan en önemli sevgi, şefkat, güven, hoşgörü ve diyalog gibi değerleri yok edip karanlık bir dünyanın hülyaları ile yaşıyor. Paranoya, önyargı ve güvensizlik hastalığını iradi, sosyal bir hastalık olarak toplumlara itina ile enjekte ettiler.

Bu hastalık Amerika’da başladığından dolayı, bu işin çözümü yine Amerika’dan olacaktır ve olmalıdır. Yüzlerce farklı dil, din, kültür, renk, ırk ve insanın yaşadığı bu coğrafyada bu mesele kökten bir çözüme kavuşmazsa başka hiçbir yerde çözülemez. Birileri Amerika’yı dolayısıyla bütün dünyayı ısrarla bu hastalıkların ağına ve batağına çekmek istiyor. Bu hastalıkların en etkili tedavisi şüphesiz sevgi, barış ve güven ortamında kültürlerarası, dinlerarası, milletlerarası, devletlerarası diyalogtur. Evet bütün bu diyaloglar neticesinde ortaya çıkacak karşılıklı güven insanlığı tehtid eden bu zehrin panzehiri olacaktır.

Write a comment

1 Comment

  1. ERHAN March 3, 17:19

    EVET COK GÜZEL BIR YAZI BU BANA BENIM ADIM KHAN FILMINI HATIRLATTI

Only registered users can comment.