Bulut Atlası roman mı film mi?
Amerika’nın son yıllardaki en parlak yazarlarından David Mitchell’in kurgusuyla dikkat çeken romanı Bulut Atlası’ndan uyarlanan aynı adlı film sinemalarda. Romanın hikâye anlatımı yanında hayli cılız kalan sinema dili, insanı görsel ve yazılı dilin imkânlarını yeniden düşünmeye sevk ediyor.
Matrix serisinden bu yana film dünyasını yeniden sarsmaları beklenen Wachowski Kardeşler, “Koş Lola Koş” filmiyle hatırda kalan Tom Tykwer’i de yanlarına alarak 2009’da Kosta Rika’da, okyanusun kenarında bir ev kiralarlar. Amerika’nın son yıllardaki en parlak yazarlarından David Mitchell’in kurgusuyla dikkatleri çeken romanı Bulut Atlası’nı filme aktarma projesi bu evde gerçekleşecektir. Uzun uğraşlardan sonra ortaya çıkan senaryo, üç yönetmen tarafından David Mitchell’e, İrlanda’daki evinde sunulur. Mitchell onaylamasa, filmle ilgili proje tamamen çöpe atılacaktır. Oysa Mitchell, yukarıdaki hikâyeyi anlatan New Yorker dergisi muhabiri Aleksandar Hemon’a, kitabı bitirdiğinde “filme çekilemez” olduğunu düşünerek hayıflandığını da aktarıyor. Aslında Mitchell’e hak vermemek elde değil. Altı farklı novellayı, bir araya getiren ve insanlığın yüzyıllar süren hikâyesini bir roman çatısı altında toparlayan Mitchell’in hayli zengin fikirleri karşısında, yapımcıların tercihiyle hikâyelerin birbirine benzetildiği, detaylardan arındırıldığı ve belli konuların ön plana çıkarıldığı bir film duruyor.
Ama zaten kitap uyarlamalarının kaderi hep aynı değil miydi? Sinemanın olağanüstü imkânlarına rağmen, bugüne kadar kitap fanatikleri tarafından beğenilmiş bir senaryoya rastlamak güç. Dünya çapında 1 milyardan fazla seyirciye ulaşan, Peter Jackson’ın sinemaya uyarladığı Yüzüklerin Efendisi serisi görücüye çıktığında küçük bir kıyamet kopmuştu. Serinin yazarı Tolkien, kapısını henüz 1950’lerde çalan yapımcılara, eğer tavsiyeye açık olacaklarsa müsaade edeceğini söylemişti. Ancak Jackson, gerçekten de etkileyici bir üçleme çıkarmayı başardı. Toplamda, extended (genişletilmiş) DVD seçenekleriyle birlikte 12 saate ulaşan bu görsel şölen, yine de romanın sıkı takipçileri tarafından eleştirildi. Bir başka örnek, yeraltı edebiyatının önde gelen isimlerinden Chuck Palahniuk’un “Dövüş Kulübü” kitabı. 1999’da David Fincher, romanı sinemaya uyarladığında, yeraltı edebiyatına özgü o mide bulandırıcı atmosferden, daha steril bir Hollywood stüdyosuna geçtiğimizi anlamak kimileri için büyük bir eksiklikti. Ama Palahniuk’un kelimelerine görsel karşılıklar bulmak, filmi marjinal bir sınıfa sokardı muhtemelen. Bulut Atlası’nın yazarı David Mitchell, geçen hafta New York Times’a yazdığı makalede, film uyarlamalarının başarısızlığının, filmlerin kitaba az bağlı kalmasından değil, aşırı bağlı kalmasından kaynaklandığını söyledi: “Filmin, resimlerle zenginleştirilmiş ve sesli-kitap olmasına gerek yok.” Bu bakımdan, Peter Jackson’ın bazı karakterleri ve hikâyeleri filme almayarak daha iyi ettiğini söyleyebilir miyiz?
Kitap uyarlamaları arasında başarılı olanlara da rastlamak mümkün. Özellikle bugüne kadar sayısız uyarlamaları yapılan modern klasik romanlar ya da Shakespeare oyunları hakkında daha az kafa karışıklığı var. Mesela sinema tarihinin en iyi filmlerinden The Godfather (Baba) serisi, Mario Puzo’nun aynı isimli romanından uyarlanmıştı. Yönetmen Francis Ford Coppola ile Mario Puzo, üç filmde de birlikte çalıştı ve kitaptaki onca mafya hikâyesine rağmen, filmlerde ana karakterleri merkeze alan senaryolar oluşturdular. Sinemanın, görsel açıdan daha fazla imkâna sahip olduğu düşünülse de, bazen beyazperdede hikâye anlatmak fazlaca masraflı olabiliyor. Yüzüklerin Efendisi’ne yönelik tepkilerin sonunda, birçok edebiyat eleştirmeni bu noktada birleşmişti: Kitaplardaki hikâyelerin tümünü anlatabilecek bir film çekmek imkânsız!
David Mitchell, Tolkien’in aksine, projenin başından bu yana kitabının filme aktarılmasından memnuniyet duyan bir yazar gibi davranıyor. Ancak metinlerin kalıcılığı ve kuşakları birbirine bağlayan bir kanal olması üzerinden oluşturulan bir roman kurgusunun, filmde yalnızca karakterlerin benzerlikleriyle işletilmeye çalışılması, görsel ve yazılı dilin imkânlarını yeniden düşünmeye sevk ediyor. Bulut Atlası’nın romanını okuduğunuzda, altı farklı romanın birbiriyle irtibat noktaları üzerine düşünmek için zamanınız kalıyor. Yan karakterler ve hikâyecikler, alt metindeki mesajları güçlendiriyor. Oysa film, bu altı farklı dünyayı birbirine bağlamak için Tom Hanks, Halle Barry ve Hugo Weaving gibi yıllanmış Hollywood starlarını kılıktan kılığa sokmayı, benzer yönetmenlik numaralarını kullanmayı tercih etmiş. Yine de filmde, kitaba yaraşır oranda senfonik bir ahenk yakalandığını es geçmemek gerekir.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment