Kibir ve egoda zirve: Sen kimsin?

Kibir ve egoda zirve: Sen kimsin?

En ufak bir tartışmada bile ‘Sen kimsin!’ cümlesini duyar olduk. Uzmanlara göre bu ifade, kibrin ve egonun göstergesi. Bu kişilerde ‘Ben her şeye muktedirim, bana saygı duymalısınız, benim her şeye hakkım var.’ duygusu hâkim.

Ana haber bültenlerinde siyasî haberlere sıra gelince gerilmemek elde değil. Zira üslup, kaygı verici. Tahrik eden, hakarete varan kelimeler havada uçuşuyor ki bunların içinde en dikkat çekeni; ‘Sen kimsin!’. Google’a ‘siyaset ve sen kimsin’ kelimelerini yazdığınızda bile onlarca siyasetçinin ismi sıralanıveriyor. Peki, bu ‘sen kimsin’ deyip kükreyenler kim?

Psikiyatrist Yrd. Doç. Dr. Bahadır Bakım, “Tipik narsistik bir cümle bu.” diyerek sözlerine başlıyor. Ona göre bu ifadeyi kullananlarda “Ben çok büyüğüm ve yüceyim. Diğerleri değersiz.” duygusu hâkim. Bakım, bu kişilerin anne-baba ilgisinden yoksun kalmış, çocukluğunda ezilmiş olabileceğine dikkat çekiyor: “Yaşadıklarının acısını hissetmemek için içlerinde gerçek dışı bir güçlülük zırhı oluştururlar. Bu zırhın altında çaresiz, yıpranmış, incinmiş bir çocukluk öyküsü vardır. Güçlülük kılıfıyla ayakta kalmaya çalışırlar.”

Psikiyatrist Bahadır Bakım’ın ifadesiyle, bu kişiler ilgi ve alkışla büyüyor. Daima ön planda olmak istiyor. Empati yapamıyor, takdir edemiyor, birine bağlanamıyorlar. Çocuklarından büyük beklentileri oluyor. Bu beklenti karşılanmayınca, “Benim çocuğum olarak nasıl başarılı olamazsın!” diyerek öfkeye kapılıyorlar. Kendilerinden beklentileri de ‘Ben yüceyim’ şeklinde olduğu için ‘Çocuğum da yüce olmalı’ hissine sahip oluyorlar. Nitekim bir süre sonra çevresindekileri de kendi uzantıları haline getiriyorlar.

“Özgüven bu işin neresinde?” diyecek oluyoruz. Bakım, “Özgüven, kişinin ‘ben yeterliyim’ demesidir. Ama bu kişiler bunun ötesinde ‘ben yüceyim’ hissine sahip. Aşırılık ve sınırsızlık var. ‘Sen kimsin!’ ifadesi ‘Ben her şeye muktedirim, bana saygı duymalısınız, benim her şeye hakkım var’ı içinde barındırıyor. Bu iddialı cümle, kibrin ve egonun hâkim olduğunu gösteriyor.” diyor.

Yrd. Doç. Dr. Bakım’a göre bu kişiler şatafatı seviyor. Konutlarını ‘Oturduğum yer en iyisi olmalı.’ diyerek inşa ettiriyorlar, yazlıkları denizle ormanın birleştiği yerlerde oluyor. En iyi arabalarla gezip, en güzel kadınla evlenmek istiyorlar. Birçok şeyi temsil ettiklerini düşündükleri için her şeye hakları olduğunu savunuyorlar. ‘Ben bunları hak ediyorum. Allah bana bu kadar para verdi, demek ki benim bir şeyler yapmamı istiyor. O’nun en sevgili kuluyum.’ hissini taşıyorlar. Güçten ve başarıdan oluşan çevre de ‘Biz yapamıyoruz ama yapan birisi var ve bizi temsil ediyor.’ fikriyle buna alkış tutuyor. Bu kişiler, gerçeklik algısı bozulduğu için çevrelerindeki sahtelikleri de fark edemiyor.

Sahip olduğu her şey ellerinden gidecek korkusu yaşadıkları için çevrelerine kuşkuyla bakıp ‘Ayağımı kaydıracak mı?’ endişesi taşıyorlar. Çatlak bir ses çıkınca ‘Sen benim kim olduğumu biliyor musun?’ cümlesiyle kükrüyorlar. Zihinlerindeki aldatılma kaygısıyla ‘beni takip ediyorlar, öldürecekler’ gibi paranoyalara da kapılabiliyorlar.

Hitler ve Mussolini böyleydi

Bahadır Bakım, Hitler ve Mussolini’nin böyle bir ruh haline sahip olduğunu anlatıyor. Bakım’ın kanaatine göre, günümüzde bazı politikacılarda da onların yansımasını görmek mümkün. ‘Kral çıplak’ diyen herkesi diskalifiye ediyorlar ve çevrelerine kendileri gibi düşünen insanlardan bir şebeke örüyorlar. Gerçeklerden koptukları için sırça köşklerinden bakınca her şey iyi görünüyor ve gerçekte yaşananları fark edemiyorlar. Bakım, “Bu kişiler kendilerini tanrısal algılar. Çevresindekileri kendi uzantısı olarak görürler. Her an zarar görme kaygısı taşıdıklarından herkes onlar için potansiyel tehlikedir. Bu tehlikelere şiddetle yaklaşırlar, öfke kontrolleri olmaz. Küfür, hakaret, itham cümlelerine başvururlar.” diyor.

Bu kişilerin tedavileri mümkün değil mi derseniz, psikoterapiyle mümkün. Ancak Bahadır Bakım, ‘benim suçum yok, tüm suç etraftakilerin’ yaklaşımına sahip oldukları için terapiye gelmeyeceklerini de belirtiyor.

Siyasîlerin üslubu toplumu etkiliyor

“Siyasetçilerin ‘Sen kimsin, ben kimim!’ üslubu bizi ne kadar etkiler?” sorusunu yönelttiğimiz psikiyatrist Bahadır Bakım, “Gençler o figürleri örnek alıyor ve o figürlerin kullandığı kelimelerin ‘güç ifadeleri’ olduğunu düşünüyor. Halbuki bu üslup, kibrin ve egonun ifadesi. Bu hal, en yukarıdan aşağıya yayılıyor; toplumun agresifleşmesine ve öfkeli olmasına yol açıyor. Birbirini anlamaktan uzak, sadece kendisini seven insanlar ortaya çıkıyor.” diyor.

Bakım’a göre sahip olmak ile ‘olmak’ arasındaki çizgiyi gözden kaçırıyoruz. ‘Evim olsun, malım olsun’ derken ‘sahip olmak’ hissi baskın hepimizde. Olgun, bilge ve insan ‘olmak’ kavramları ise uzakta. Materyalist, maddeci, sahip olup tüketmeye dönük bir topluma dönüşüyoruz. Üretmiyoruz. Buna sevgi üretmemek de dahil. Ama konu öfke üretmeye gelince bizi tutana aşk olsun!

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.