Tatil sonbaharda da güzel

Tatil sonbaharda da güzel

Yaza güzellemeler yapılırken derin bir sessizliğe gömülenlerdenseniz, hazan sevenler kulübüne hoşgeldiniz. ‘Denizsiz tatil mi olur?’ diyenlere aldırmayın. Sonbaharın renkleri yeter de artar bize. Dökülen yapraklara basınca çıkan sesten mutlu olur, geride kalan yaza bir de şarkı mırıldanırız: “Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli…”

Gelin şunun adını koyalım. Türkiye’de üç kişiden dördünün şair olmasının müsebbiplerinden biri ‘sonbahar’. Yemin etsek başımız ağrımaz. Şair açık açık yazmış işte ‘beni bu güzel havalar mahvetti’ diye. Beton binalar arasında ‘yağmurdan sonra toprak kokusu’ romantizmi yapacak kadar şairlik olunca serde, sonbahar gelmeden, nostaljisi geliyor. Battaniye altına girip elimizde kahve fincanıyla kitap okuma hayalleri mi kurmuyoruz, düşen yaprakları mı dilimize dolamıyoruz. Hiçbir şey yapamıyorsak ‘Bu sabah yağmur var İstanbul’da’ yazmak için telefon tuşlarına uzanıyor parmaklarımız. Enikonu seviyoruz bu mevsimi. Aşırı dozda sonbahardan şair olan bir başka halk daha var mı bilinmez ama sonbaharın hüznü bize münhasır değil. Sonbaharla eş anlamlı kullandığımız hazanın Farsçadan gelmesi de, sonbaharın İngilizcedeki karşılığının düşüş anlamına gelen ‘fall’ olması da tesadüf değil. Öyle ya da böyle sonbahar her dilde hüzün demek. ‘Yaz bitti artık tatile gidebilirim’ diyen azınlık için ise kaçışların en güzeli. Bob Ross tablolarına taş çıkartacak manzaralara sahip ‘sonbaharın en güzel yaşandığı’ uzak-yakın diyarları derledik. Kimbilir belki şurada tatilini sonbahara saklayan birileri vardır!

Sonbaharda New York başkadır

Belli bir yaş grubu için klasikler arasına giren, Amerikalı film eleştirmenlerinin ise hep düşük not verdiği Sonbaharda Aşk Başkadır filmi, hiçbir şey yapmasa da ‘sonbahar eşittir New York’ algısı oluşturdu kafamızda. Sonu ölümle biten bir aşk hikâyesini konu alan film, sonbahar klişelerimize klişe kattı sağ olsun. Güz gelince beş numara şiş alıp örgü örmeye koyulan kızlar, kızlarımız var mesela… Allah sonlarını benzetmesin diyerek konuya geri dönelim. New York, sonbaharın en güzel yaşandığı şehirler sıralamasında hep ilk sıralarda. Filmin etkisi elbette güçlü ama şehrin orta yerinde ranta kurban gitmeyen yeşil alanların güzün gelişiyle renkten renge girmesini hafife almamak lazım. Elin oğlu yapmış, darısı bizim başımıza deyip komşu ülke Kanada’ya göz atalım…

Kırmızı yapraklar ülkesi Kanada

Şu bilgisayarlarımızın masaüstünde ‘dört mevsim’i temsilen dönen ve dünyanın farklı diyarlarını gösteren fotoğraflar var ya. Hani şu, ‘yok canım öyle renk mi olur? Photoshop’tur kesin’ diyerek kendimizi avuttuğumuz deniz kenarları, ormanlar, dağlar vs…. Hayallerinizi yıkmak istemeyiz sonuçta ama onlar gerçek olabilir. Biz de gidenlerin, geri dönüp anlatanların yalancısıyız. Kanada öyle bir yer mesela. Hassaten sonbaharda. Simgesi ‘en kırmızısından’ akçaağaç yaprağı olan bir ülkeden bahsediyoruz neticede. O zamanlar Photoshop da olmadığına göre kırmızı yaprak efsane değil ve galiba bu kez kandırılmadık ey halkım! Vakti ve bütçesi müsait olanlara duyurulur. Sezon dışı olduğu için nispeten ucuz uçuş bulmak da mümkün. Kanada da tıpkı Almanya gibi ‘sonbaharı’ hemen hemen her şehriyle temsil eden bir ülke. İlla birkaç öneri isterseniz Doğu Kanada ve Vancouver yeter de artar bile. Vancouver’ın hepsi beş kilometreden uzun yürüyüş alanına sahip parkları, dağları ve botanik parkları hemen bugün olmasa da ‘yemeden içmeden kesip’ gezmeye ayıranlara rengarenk doğallıklar sunuyor.

Gökten yaprak yağan ülke; Almanya

Yapraklar düşmede bilinmez nerden / Gökkubbede uzak bahçeler bozulmuş sanki / Yapraklar düşmede gönülsüz / Ve geceler ağır dünyamız kopmuş gibi yıldızlardan / Kaymada yalnızlığa / Hepimiz düşmedeyiz, şu gördüğün el düşüyor / Nereye baksan hep o düşüş / Ama biri var ki bu düşenleri tutuyor yumuşak ve sonsuz.

Şiir sevmeyenlere ‘kelimelerle ateşkes imzalatacak’; güz sevmeyenleri hüzne müptela edecek bu dizelerin sahibi Alman şair Rainer Marie Rilke. Rilke’ye bu dizeleri yazdıran da edebi dehası olduğu kadar ‘sonbahar gibi sonbahar’lar yaşayan memleketi. Hakikaten Almanya, sonbaharın hakkını en fazla veren ülkelerden biri. Ülkeyi bir baştan bir başa dolaşan nehir kenarlarında yapacağınız uzun yürüyüşler ve bisiklet gezileriyle kendinizi bir film karesi içinde düşlemeniz, biraz da havaya girmeniz mümkün. Fonda sarı turuncu hatta neredeyse kırmızı yapraklar… Almanya’ya özgü bir başka renk daha var. Ve hatta sırf bu yüzden kocakarı yazı diyorlar bu mevsime. Sebebini kısaca açıklayalım: Ağlarıyla kendini rüzgâra bırakıp kışı geçirmek için uygun yer arayan örümceklerin ‘yaşlı kadın saçını’ hatırlatan görüntüsü özellikle güneşli sonbahar günlerinde belirgin olarak görülebiliyormuş. Sadece bu yüzden bu mevsime ‘kocakarı yazı’ denmesine sebep olmuş. Sonbahar, otoban kenarlarında bile ağaç görmeye alıştıran doğasıyla Almanya’nın hemen her yerinde güzel geçiyor. Berlin, Heidelberg ve ‘Kara ormanlar’ olarak bilinen İsviçre sınırına yakın Schwarzwald bölgesi bizim önerimiz olsun.

Kalabalıktan uzak tatiller için İtalya

İtalya da ekim ortalarına kadar 20 derecenin üzerinde seyreden sıcaklıkları ve eşsiz doğasıyla sonbahar için uygun ülkelerden biri. Sezonda insanı bezdiren kalabalığı ve uçak-otel fiyatları düşerken, sıcaklıkların o kadar da çok düşmemesi İtalya’yı özellikle de Floransa ve Roma’yı cazip kılıyor. Eylül-ekim aylarında çıkan mantar ve cevizi de meşhur olan İtalya, sonbahar döneminde başlayan festivaller ve kültür sanat etkinlikleriyle tatil anlayışı yaz mevsiminden ibaret olmayan turistler için özellikle çekici olabilir.

İstanbul’da sonbahar nazlı bu sene

Sezen Aksu ‘Bulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze’ sözlerini bugünler için yazmış gibi. Bekliyoruz… Gözümüz bulutlarda, ‘ağla ağla açılırsın’ demek geliyor içimizden. Yağacağı yok… Şehrin orta yerinde işten, okuldan çıkıp ha deyince gideceğimiz, uzun yürüyüşler yapıp banklarda oturacağımız geniş geniş parklarımız da yok. Çünkü yıkılan stadyumların yerine park yapacak halleri yok. ‘Kalanlara selam olsun’ deyip İstanbul’da sonbaharı ucundan kıyısından hissedebileceğimiz parklardan bahçelerden bahsedip bu bahsi kapatalım en iyisi.

Atatürk Arboretumu deyince nereden bahsedildiğini anlamak zor. Belgrad Ormanı içinde, bin 500’e yakın bitki türünü barındıran botanik parkı diyelim daha anlaşılır olsun. Yılın her ayı görmeye değer olan bu canlı bitki müzesi sonbaharda ‘bildiğiniz’ kırmızıya dönüşüyor. Sarıyer yakınlarındaki Bahçeköy’de bulunan park, şehrin merkezinde olmasa, giriş çıkış saatleri epey kısıtlı da olsa ‘zahmet olmadan rahmet olmaz’ diye düşünenler için iyi bir adres. Gülhane Parkı, Fenerbahçe Parkı, Emirgan Korusu, Yıldız Parkı da var, var olmasına da sonbahar nostaljisi yapmak isteyenler için çok uygun olmayabilir. Belediyeler son birkaç yıldır temizlik niyetine yaprakları süpürüyor çünkü. Sonbahar demişken Abant’ı es geçmek ayıp olur. Güz gelince renk cümbüşü yaşatan en mühim yerlerden biri de Bolu’daki Abant Tabiat Parkı. Sarı, turuncu ve kızılın birbiri içine girdiği eşsiz manzarayı tamamlayan ise muhteşem göl manzarası. Saymakla bitecek gibi değil. İyisi mi manzaradan manzara beğenip sonbaharın tadına varın. Nereye giderseniz ne yaparsanız yapın sonbaharın nostaljisini değil, kendisini yaşayın.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.