Related Articles
Ekrem Dumanlı, Washington Post’a yazdı: “Türkiye’de medyaya karşı cadı avı”
ABD’nin dünyaca ünlü gazetesi Washington Post, etkili Yorum sayfasını Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın Türkiye’de medya özgürlüğü ve demokrasiyle ilgili makalesine açtı.
‘Türkiye’de medyaya karşı cadı avı’ başlığını taşıyan yazıda Ekrem Dumanlı, 14 Aralık medyaya darbe operasyonunda yaşadıklarını ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğindeki Türkiye’de özgürlükler ve demokrasideki kötü gidişatı anlattı.
Gözaltından sonra mahkemeye ilk çıktığında yargıca ‘İki köşe yazısı ve bir haber. Hakkımdaki tüm delil bu mu?’ diye sorması ve ‘Evet’ cevabını alması anektoduyla yazısına giriş yapan Dumanlı, Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’nın tutuklandığını, kendisinin ise terörizm suçlamasıyla yargılanmak üzere serbest bırakıldığını hatırlattı.
Hükümeti eleştiren gazeteciler Sedef Kabaş ve Mehmet Baransu’nun da attıkları twitlerden dolayı Salı günü gözaltına alındıklarını belirten Dumanlı, ‘Gazetem Zaman ve ben, Erdoğan’ın cadı avının sadece son kurbanlarıyız.’ ifadelerini kullandı.
14 Aralık’ta gözaltına alınan gazeteciler, televizyon yapımcıları ve senaryo yazarlarına ‘silahlı terör örgütü’ üyesi suçlaması yapıldığına işaret eden Dumanlı, ‘Ele geçirilmiş silahlar, saldırı planları ya da gazeteci kılığına girmiş intihar bombacıları aramayın. Kabahatimiz, hükümetin demokratik Türkiye’nin altını oyan eylemlerini haberleştirmek.’ dedi.
Türkiye’de ‘görülmedik oranda’ hükümete tabi olan günümüz medyasının büyük kısmının ‘hükümet denetçileri’nin kontrolü altında olduğunu, hizadan çıkanın tacize uğradığını ya da işten atıldığını hatırlatan Ekrem Dumanlı, ‘Erdoğan’ın rejiminde terörist ilan edilmek için tek gereken, hükümetteki yolsuzluk ve güç istismarlarının aleyhinde konuşmak. Hemen ardından sözlü saldırılar, hükümet yanlısı medyanın karalama kampanyaları ve hukuki tacizler geliyor.’ diye devam etti.
Türk anayasasına ve uluslararası normlara aykırı yeni yasal düzenlemelerle Erdoğan’ın ‘canının istediği herkese’ dava açma ya da eza etme imkanı verildiğini belirten Dumanlı, ‘Somut deliller olmaksızın sadece ‘makul şüphe’ye dayalı olarak hükümete gözaltı yapma imkan veren bir kanunun onaylanmasından hemen birkaç gün sonra bizim içeriye alınmış olmamız bir sürpriz değildi.’ yorumunu yaptı.
17-25 Aralık yolsuzluk skandalının ardından Hizmet Hareketi’nin Erdoğan’ın ‘temel saplantı objesi’ haline geldiğini söyleyen Ekrem Dumanlı, hükümetin binlerce devlet memurunu tasfiye ettiğini, Hizmet’i destekleyenlerle bağlantılı kurumların, firmaların, son olarak medya kuruluşlarının ‘Erdoğan’ın saldırı makinası’nın kurbanı olduğunu kaydetti. Hizmet’in ‘ilham kaynağı’ olan ve ABD’de ikamet eden ‘düşünce adamı’ Fethullah Gülen’le ilgili yakalama kararına da değindi.
Ekrem Dumanlı’nın yazısında Türkiye’yi son 12 yıldır yöneten ve ilk iki döneminde ekonomik başarılara ve demokratik reformlara katkıda bulunan Erdoğan’ın seçim zaferleri ve muhalefet partilerinin ‘kifayetsizliği’nden aldığı cesaretle Türkiye’yi ‘tek adam ve tek parti’ idaresine sürüklediği kaydedildi.
2013’de Gezi protestocularına ‘sert muameleyi ve yolsuzluk skandalının ardından adalet mekanizmasının ‘sistematik şekilde’ engellenmesini ‘iki kritik dönüm noktası’ olarak nitelendiren Dumanlı, ‘O zamandan beri Erdoğan muhalifleri ve tenkidcileri kendisini devirmeyi hedefleyen büyük bir uluslararası komplonun parçası olmakla yaftalıyor.’ diye yazdı.
Erdoğan’ın ‘pervasız’ davranışlarıyla sadece kendi mirasına değil Türkiye ve müttefiklerine de zarar verdiğine işaret eden Dumanlı, şöyle devam etti: ‘Türkiye’nin istikrarlı yatırım merkezi imajı bozuldu. Karakter suikastı, kutuplaştırma ve sindirmeye dayalı siyasetin tehlikeli sosyal gerilimlere yol açması kaçınılmaz. İçerisi kaotik olan bir Türkiye uluslararası camia tarafından güvenilir bir ortak telakki edilemez. Erdoğan’ın otoriter adımları Türkiye’yi uzun zamandır benimsediği Avrupa Birliği’ne katılma hedefinden uzaklaştırıyor.’
Tüm olanlara rağmen, Türkiye’den ümidimi ‘hiç kaybetmeyeceğini’ vurgulayan Ekrem Dumanlı, Zaman’a baskının ardından yerli ve uluslararası protestolar muvacehesinde ‘daha da iyimser’ hissettiğini belirterek, yazısına şu cümlelere son verdi: ‘Eşim ve ben, gözaltındayken dünyaya gelen kızımızın adını bahtiyarlık ve mutluluk anlamına gelen Saadet koyduk. Saadet, Türk demokrasisinin daha parlak geleceğine olan inancımızın sembolü. Gecenin en karanlık anı, şafak sökmeden az öncedir.’
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment