WSJ – ‘Suriye’deki gerilime rağmen yatırımcılar Türkiye’yi izliyor’
Ülkenin Suriye’deki çatışmalara saplanabileceği yönündeki risklerin arttığı bir dönemde yatırımcılar, Türkiye’yi nakit paraya boğarken gelişmekte olan piyasalardaki yüksek getirilere olan talebin mevcut ortamdaki korkulara baskın çıktığı yönünde işaretler var.
Geçen haftalarda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a bağlı güçler Türkiye sınırına sadece 30 mil uzaklıkta bulunan Halep’te muhaliflerin elindeki bölgeleri bombalarken Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye’nin sınırın öte tarafında kendi topraklarındaki bir Kürt gruba kamplar kurmaya çalışması durumunda adımlar atılacağı yönünde tehditlerde bulundu. Son iki ayda yaşananlar bir zamanlar müttefik olan iki ülke arasındaki gerilimin önemli ölçüde arttığını gösteriyordu: Suriye haziran ayında bir Türk keşif uçağını düşürürken Türkiye buna komşusuyla 565 mil uzunluğundaki sınıra birlikler ve ağır silahlar göndererek cevap vermişti.
Gelişmiş piyasalardaki merkez bankalarının kendi ekonomilerini destekleme çabaları sayesinde risk alma iştahı devam ediyor. Fon yöneticileri ve uzmanlar, Avrupa Merkez Bankasının avro bölgesi borç kriziyle mücadele ettiğini, ABD Merkez Bankasının (FED) ise ABD ekonomisini yeniden ateşleyecek üçüncü raunt ekonomik kalkınma planının işaretlerini verdiğini ve yatırımcıların da bu ucuz nakit paranın bir kısmını merkez bankalarından Türkiye’ye sarkıttığını belirtiyorlar. Türkiye, diğer yükselmekte olan ülkeler arasında önce çıkıyor çünkü veriler artan ihracat ve güçlü iç taleple desteklenen ekonominin yeni bir dengeye doğru ilerlediğini gösteriyor.
Boston’daki Eaton Vance’da 13 milyar dolar tutarındaki varlığın yanı sıra yükselen piyasa borçlarının idaresine yardımcı olan Michael Cirami, “Son on yıl içinde Türkiye’nin komşuları istikrarsız dönemler geçirdi. Bu nedenle yatırımcılar bunları görmezden gelmeye alıştı ve belki şu anda da aynısını yapıyorlardır. Türkiye’de süren yatıştırıcı ve olumlu bir hikâye var: Bu nedenle insanlar dış siyasi risklere aldırmıyorlar.” dedi.
Durum her zaman böyle değildi. 1991 yılındaki Körfez krizinin ardından Türkiye 2001 yılındaki bankacılık kriziyle doruğa çıkan on yıllık bir istikrarsızlığın içine girdi. O dönemde ürkek yatırımcılar her kaos işaretinde ülkeyi terk ettiler. Bir seferinde o zamanın Cumhurbaşkanı, bir Millî Güvenlik Konseyi toplantısında yaşanan münakaşa sırasında anayasa kitapçığını fırlattığında hisse senetleri yüzde 14 düşerken yatırımcılar 3,5 milyar doları ülkeden çektiler ve lira yüzde yüz değer kaybetti.
Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarını sağlamlaştırırken son 10 yılda görece sakinlik ve iç uzlaşma dönemi başladı. Bu dönem boyunca Türkiye ekonomisi yılda ortalama yüzde 5,5 büyürken, kişi başına düşen gelir üçe katlanarak 10 bin doların üzerine çıktı ve 2011 yılında ihracat 135 milyar dolarla rekor seviyede arttı.
Önce ticaret sonra diplomasi dış politikasının ustalıkla işlendiği Erdoğan’ın idaresi altındaki Türkiye, siyasi güçten ziyade ekonomik çıkarlarının peşinden gitti. Uzmanlara ve eski diplomatlara göre bu duruş değişecek gibi görünmüyor.
Geçen ay keşif uçağının düşürülmesine Türkiye’nin tepkisi -Esad’a karşı öfkeli bir üslup kullanılmasına rağmen- Ankara’nın soğukkanlılığını koruyabildiğini gösterdi.
Kürdistan İşçi Partisinin (PKK) Suriye’nin kuzeyinde üsler kurabileceğine dair haberlerin çıkmasının ardından Erdoğan’ın savaş yanlısı “hareket” vaatlerine rağmen uzmanlar, durumun diğerinden farklı olmayacağını söylüyorlar. Türkiye’nin, ülkenin güneydoğusunda özerklik isteyen ve ABD, Avrupa Birliği tarafından terörist örgüt olarak kabul edilen PKK ile verdiği mücadele, 30 yılda 40 binden fazla cana mal oldu.
Merkezi Londra’da bulunan Ekonomist İstihbarat Biriminde (EIU) üst düzey analist Robert O’Daly, “Kürtlerin Suriye’de kasabaların kontrolünü ele geçirmesi, Türk hükûmetini gerçekten endişelendirmiş gibi görünüyor. Olabilecekler konusunda öfkeliler. Fakat Türkiye’nin gerçekten Suriye çatışmasının içine çekilme riski, kazara meydana gelen bir olayla -uçağın düşürülmesinin hemen ardından askerî bir tepki vermek gibi- olabilirdi. Fakat bu olmadı.” dedi.
O’Daly, “Varsayımlar, Türk hükûmetinin bütün abartılı söylemlerine rağmen her zaman ihtiyatlı davranacağı ve Batılı müttefikleri tarafından tercih edilen çizgiyi takip edeceği yönünde. Bu nedenle Suriye çatışmasının içine çekilmeyecek.” dedi.
Siyasi gerginlikler ve savaş riski dışında yatırımcılar günümüzde enflasyon, para birimi istikrarı ve büyüme gibi ekonomik konuların daha çok farkında.
Geçen yıl kredilerin körüklediği yüzde 8,5’lik ekonomik büyümenin sonrasında Türkiye’nin 2012 yılı büyümesi resmî olarak yüzde 4 olarak öngörülüyor. Enflasyon ise nisan ayında yüzde 11,1 seviyesinden haziran ayında yüzde 8,87’ye düşerek dizginlendi. Merkez Bankası, enflasyonun yılı yüzde 6,2 değerinde sonlandıracağını bekliyor.
Bu esnada Avro bölgesi krizi ve Suriye ile diplomatik soğukluk, ihracat gelirlerini azaltmış olsa bile Türkiye’nin yurt dışına satışı Orta Doğu ve Kuzey Afrika ticaretleri vasıtasıyla yılın ilk beş ayı itibarıyla yüzde 13 oranında büyümeyle 61 milyar dolara ulaşarak artmaya devam etti.
Piyasalardaki bu çeşitlilik ekonomik büyümeyi destekliyor, dünya çapında faaliyet hız kaybedince dinamik iç talep azalıyor ve Merkez Bankasının para birimini destekleyen “temkinli” duruşu da yumuşuyor. Uzmanlar, Suriye’deki çatışmaların derinleşmesi hâlinde savaş olasılığına rağmen bile Türkiye’nin gelişmekte olan piyasalardaki diğer ülkeler kadar cazip olduğunu söylüyorlar.
İstanbul merkezli aracılık firması Ekspres Invest’in Satış Müdürü Emir Tayman, “Bu sorunların fiyatlara tam olarak yansıdığını söyleyemem. Gerilim altın ve petrol fiyatlarını etkilerken hisse senedi fiyatlarını çok etkilemiyor. Kaldı ki Türkiye’nin faiz oranları nispeten hâlâ yüksek ve enflasyonu yavaşlıyor, bu durum yatırımcıların ilgisini çekiyor. Tek başına Suriye konusundan çok daha fazla etken var.” dedi.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment