WSJ – ‘Meşhur nehrin mutsuz çocukları’
Şubat ayında Basra’dan bir mektup geldi. Türk topraklarından akıp benim şehrimdeki Fırat Nehri’ne ulaşan benim nehrim ”Dicle”nin hikayesini yazan Iraklı bir profesör tarafından gönderilmişti. Nehir hikayesi ”İndus’un İmparatorlukları” adlı ilk kitabımın bir kopyasını istedi. Daha önce kitabımı hediye olarak bir yabancıya göndermemiştim. Fakat bu defa gönderdim. Zavallı Dicle. Zavallı İndus. Medeniyetlerin yardımına koşan bu aziz nehir yatakları kömür madeninde kanaryalar: Yorgunlukları doğanın akıbetini önceden haber veriyor.
Küresel sanayileşme çağı nehirler için iyi olmadı. Saddam Hüseyin 1990larda Dicle-Fırat’ın bataklıklarını boşalttığı zaman öfkeye sebep oldu, fakat o bölgede yaşayan Araplara karşı işlediği suç dünyada daha az kasıtlı yollarla tekrarlandı. İndus Nehri’nin şimdiki hali sömürgeci İngilizler tarafından, daha sonra Pakistanlılar tarafından, son zamanlarda Tibet’teki Çinliler tarafından barajlaştırılan önceki halinin gölgesidir. Aşağıda ulaştığı yerde nehir -sadece aktığı yerlerden- tuzlu arazilerin çöllerinden, nüfusun azaldığı balıkçı köylerinden ve ölen tropik mangrovlardan akıyor. Komşu Hindistan’da bin yıllar boyunca tanrıçalar gibi değer verilen nehirler pis, atık sularıyla miskin dururlar. Bu problem bazı iç bölgelerde saklanmaz: Delhi’de her politikacı modernitenin kötü kokusuyla siyah köpükler çıkaran Yamuna’nın kutsal sularına şahittir. Kuzey Amerika’da Kolorado’da o kadar çok su yok ediliyor ki nehirler bir daha denize ulaşamıyor. Amerika’daki nehirler gibi ya da Ürdün Nehri gibi. Ya da Çin’in Sarı Nehri gibi.
Jeremy Seal’ın kitabının konusu olan Menderes her zaman küçük bir nehirdi-Türkiye’nin doğusundan batıya Ege Denizine doğru akan baştan sona 480 km olan küçük bir nehir. Fakat nehir bir zamanlar etkiliydi. Nehrin kıvrımlı kenarları bu bölgeden geçen fetihçileri duraklattı ve 2000 yıl önce Strabo tarafından ünlenen sıfatı ortaya çıkardı: ”Nehrin akışından bütün kıvrımlara menderes denir.” Bugün Menderes bir sulama kanalından biraz daha fazlası.
”Menderes: Doğudan Batıya, dolaylı olarak bir Türk nehri boyunca” adlı kitapta tanımlanan yolculuk uzun sürmedi: sadece 20 gün. Seal nehri kano ile inmeyi hedefledi, fakat Menderes’in alçak su seviyesi ve suyun olduğu yerlerdeki akıntı bunu imkansız kıldı. Seal Dinar ilçesi yakınlarında nehri besleyen su kaynaklarından başlar fakat bunları sıkıcı bulur: ”Hidrografik meraklarla işim bitti” (Bir gezi yazarı için dürüstlüğünü yitirerek) Bir sonraki gün, kapalı kanosunu suyun üzerinde açtığında akım onu alabora eder. Set boyunca kayığını sürükler ve tekrar batar, fakat bir günlük yolculuktan sonra nehri ikiye bölen bir baraj belirir: ”Nehir neredeyse boştu…Tek yaşayan varlıklar durgun su boyunca çoşkuyla danseden tatarcık sinekleriydi.”
Olaylar on gün ya da gezinin geri kalanında gelişi güzel devam eder. Sadece nadir durumlarda Menderes kayığı yüzdürecek kadar durgundu. Hikayenin bir çok sayfasında Seal’ı kayığını bir tarlaya saklarken, yıkanmak için yakın bir ilçeye kayığını bağlarken ve tarihi yapıtları gezerken görürüz.
Dolayısıyla kitabın kayıkla seyreden yönü o kadar kesintili ki Menderes’in denizciliğe elverişli denize yakın kıyılarında bile zavallı kano, bir paragraf buradan bir bölüm oradan şeklinde -akşam yemeği tercihleri,, banyo ve yerel tarihçeden bir kaç sayfanın içine itilmeden önce- sadece minyatür bir kayık görüntüsü sergiler.
Buraya kadar çok gelişi güzel. Heyecan tutkunları için bu bir kanoculuk destani degildir. Fakat Seal’ın zayıf Menderes boyunca ilerleyişi nehrin tehlikeli durumunu resimler. Başka yerlerde olduğu gibi, nehir ticari meyve bahçelerini besleyerek kurutulmuş. Nefis Türk kirazlarını yediğimizde aslında kıymetli Menderes suyunu içiyoruz. Modern çağlarda; nehrin coşkusu kitaptaki bazı yazıların yazılmasına sebep olur: “Göbekli köprü altı çocukları ya gecikmiş duyularına dönmüşlerdi ya da pis kokulu bataklıkta bitmişlerdi. Çünkü bir daha onlar gibi gruplara rastlamadım. Kuşlar, balıklar, kaplumbağalar gibi onlar da gitmişlerdi, ve onlarla beraber Menderes’in son belli belirsiz büyüleyici manzarası da gitti. Pürüzsüz gökyüzü altında nehir şimdi pis yükünü ve beni içinde taşıyan boşaltıma giden bir bağırsak gibi düğümlenmiş.”
Eğer modern tarım Menderes’in ekolojisini bozmuşsa, eski tarihi adeta ihmal edilmiştir. 400 yıl önce Hindistan ve Mezopotamya’nın ilk güçlü imparatorlukları Ege ile ticarete başladığında; pamuk, mücevherat ve seramik yükleri bu bölgeden geçiyordu. Daha sonra nehir İran ve Yunanistan arasındaki savaşları, Hrıstiyan Evangelistlerin misyonlarını ve daha fazlası Haçlıların, Selçukluların ve Bizanslıların yaptığı katliamı gördü. Fakat bu yakın tarih nehir kenarlarında ya da şu anda orada yaşayan insanların kalplerinde küçük bir iz bıraktı. Seal’a göre geçmişin modern Türk insanı ile alakasızlığı sinir bozucu. Hep böyle oluyormuş gibi görünse de, O her zaman eski Yunan ve İran zaferlerinin yerlerini belirlemekte zorlanan 18. ve 19. yüzyılın İngiliz gezginlerinden hakaretler alıntı yapar.
”Menderes”in çarpma etkisi yapan tarihsel bölümleri Seal’ın yol boyunca karşılaştığı Türkleri tanımlamasıyla gölgede bırakılmıştı. Bazıları O’na nasihat verir, bazıları O’nu misafir eder ve çoğu O’nun yabancı kaprisini hoş görür. Seal ve muhatapları arasındaki iyi niyet dokunaklıdır: ”Turgay Karagöz ayrıldığımı görünce üzüldü. ‘Seni seviyoruz’ dedi.” Menderes hayat dolu, ekolojik açıdan iyi çizilmiş bir kitap. Fakat proje çarpıcılık ya da geçmişi aydınlatabilen ve bugünü yansıtan ilginç keşif açısından eksik. Nehrin adı Seal’ı başıboş dolaşması için cesaretlendirmiş görünüyor, ”amaçsızlık kaybetmiş olduğum ve yeniden keşfetmeyi düşündüğüm verimli bir erdem.” Böyle daldan dala konmalar nehrin önemli vaadiyle ters düşmesine ve birikmiş etkisinin ilgi uyandırmamasına rağmen hoştur.
Alice Albinia’nın ”İndus İmparatorlukları” adlı kitabı Somerset Mougham ödülü ve Dolman Gezi ödülünü kazanmıştır.
Çeviren: Semra Bayraktar
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment