NYT – “Türkiyenin yalancı nostaljisi”
Yaklaşık üç haftadır İstanbul ve diğer Türk şehirlerinin sokaklarını dolduran göstericiler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, AKP, giderek daha otoriter bir tutum benimseyerek temel özgürlükleri tehdit ettiğinden şikayet etmekteler. Göstericiler ayrıca vatandaşlarının kişisel yaşamlarına da karışma eğilimlerine tepkililer, örneğin kürtajın kınanması ve alkol satışının, tüketiminin kontrol altına alınmaya çalışılması gibi.
Fakat bilinenin aksine Erdoğan otoriter bir tutum izleyip sosyal mühendislik ile flört eden ilk Türk lider değildir. Bu detay ciddi bir önem arzetmektedir zira, kendisine karşı olanlar , nostaljik geçmişi kullanmak için Türk bayrakları ve Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün posterlerini bol miktarda kullanmaktadırlar.
Sayın Erdoğan’ın hareketlerine karşılığının ancak laik cumhuriyetin temellerini dönmek ile verilebileğini iddia etmeden önce hatırlamalıyız ki, Türkiye 1950 yılına kadar bir demokrasi değildi. Türkiye 1923`ten 1946 ya kadar rakipsiz ve tartışmasız iki büyük lider tarafından yönetildi. Bu iki tartışmasız liderler, Atatürk ve İsmet İnönü, yatırım ve yaptırımları diktatörlük güçleri ile gerçekleştirdiler. Ayrıca ‘Türkiye demokrasisi’, 1997’de başarısız bir girişim haricinde 1960, 1971 ve 1980 yılında, askeri darbe veya müdahaleler tarafından üç kez “kesintiye” uğratılmış oldu. Bunların yanında, Türk “laiklikleri” birçok kez inançlarını açıkça belirtenleri marjinalleştirdiler, başörtüsü giyen kadınların üniversitelere gitmesini yasakladılar ve dini azınlıklara çok az koruma sağladılar.
Türkiye’nin geçmişi demokratik ilham almak açısından pek de zengin sayılmaz. İronik olarak, Atatürk dönemi laiklik nostaljisi ile AKP tarafından yüceltilen Osmanlı imparatorluk geçmişi arasında neredeyse hiç fark yoktur. İkisi de hayali bir altın çağın yeniden keşfini hedeflemiş, Atatürk, laik vurgu ile AKP ise İslami kimliğe odaklanarak bunu hedeflemiştir. Her ikisi de bunun gerçekleşmesi için otoriter rejimlere özlemle bakmaktadırlar ki, bu da her ikisini de günümüz ve gelecek demokrasileri için siyasi modelini daha az güvenilir kılmaktadır.
Mevcut protesto hareketi geçmişle ilgili değil, bugün ve yarın ile ilgili aslında. Tüm olaylar, hükümetin neo-liberalizm ve neo-Osmanlıcılık tabusu için kurban olarak seçtiği bir parkın yerine, Osmanlı Askeri barakalarının kopyalarını, alışveriş merkezi ve apartman yapma isteğini, çok aşırı şiddet ve sertlikle protesto eden yeni neslin Gezi Parkı’nı koruma çabaları olarak başladı .
Protestucular için asıl sorun ise, eylemlerinin Kemalist güç odakları tarafından ele geçirilerek Türkiye’nin karmaşık sosyal problemlerinin basitleştirilmesini ve İslam ve laiklik ikilemine indirgenmesini önlemekti.
Sayın Erdoğan’ın şu anda ciddiye almayıp yok ediyor olduğu aslında, hiçbir zaman var olmamış olan, hayali altın çağını yaşayan laik ve demokratik bir Türkiye değil, daha ziyade 2002 yılında partisinin ilk seçim zaferi ardından oluşan “etat de grâce”tır . Beş ya da altı yıl için, AKP, laik siyasi partiler ve laikliğin garantörü olarak gördükleri ordunun oluşturduğu koalisyona karşı sadece savunma olarak demokrasiyi kullanmıştı. Sayın Erdoğan’ın yıllarca başarılı bir şekilde askeri kontrol mirası ile mücadeleyi yürüttükten sonra şimdi tam olarak seleflerinin kullanmış oldukları aynı yöntem ve stratejileri kullanmaya başlaması rahatsızlık oluşturuyor. Muhafazakar tutumu ile bilinen [AKP], ülkede din ve milliyetçilik gücünü arkasına alarak, daha önceki hükümetlerin ordunun yardımıyla yapmaya çalıştığı şeyleri, polisin yardımıyla yapmak istiyor.
Tam protestocuların zaferini ilan ettikleri ve hükümete seslerini duyurdukları sırada , eyleme karşı Cumartesi akşamı sert bir hamle gerçekleştirildi. Daha da kötüsü, Sayın Erdoğan şimdi kendi destekçilerini harekete geçirdi. Onlarla tehlikeli bir tahrik ve sindirme oyununu başlattı. Kendi partisi içinde, liderliğini sorgulamayan teslimiyet bırakılmazsa ve ılımlı bir çıkış yapılmazsa durum daha da kötüye gidebilir.
Türkiye hükümeti, şu anda, birkaç küçük uzlaştırma girişimini bir kenara bırakırsak, kendi politikalarına karşı herhangi bir muhalefete topyekün savaş açma konusunda kararlı görünüyor. Demokratik bir süreç aracılığıyla yönetilebilecek bir sorun, şimdi korkutucu bir düzeyde kutuplaşma ve şiddet içeren olaya dönüşmüş durumda.
AKP ‘nin laik demokrasinin, Müslümanlar dahil olmak üzere tüm vatandaşların hak ve özgürlüklerini, garanti altına almak için tek uygun yol olduğunu anlaması gerekiyor. Sayın Erdoğan’ın rakiplerinin de Kemalizm’in yeniden canlanması değil, aksine, gerçek laik demokrasinin, toplumun tüm üyelerine uygulanması gerektiğini kavraması gerekir.
Ne yazık ki, Gezi Parkı riskinden yükselen yeni eşitlikçi söylemler, risk altında eski bir siyasi mücadele yaygarası içinde boğuldu .
Edhem Eldem Boğaziçi Üniversitesi’nde tarih profesörüdür.
Haberin orjinali: http://www.nytimes.com/2013/06/17/opinion/turkeys-false-nostalgia.html?_r=0
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment