NYT- “Türk Devleti Kürtlerle nasıl barış yapar?”
Geçen haftalarda Paris’te üç Kürt aktivistin öldürülmesi asıl hedefin Türk Devleti ve Kürdistan Işçi Partisi (PKK) arasında devam eden barış görüşmelerini baltalamak olduğu tartışmalarına yol açtı. Aslında, barış görüşmeleri süikastten önce bile problemli bir şekilde ilerliyordu.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta PKK ile 30 yıldır devam eden savaşı bitirmeye kararlı olduğunu belirtiyor. Fakat, sonuca ulaştıracak önemli adımları hala tam anlamıyla atmadı. Türkiye’deki Kürt sorunun çözümü PKK militanlarının Türkiye’den çıkarma ve silahsızlandırmaktan öte bir anlam içeriyor. Bu sorun siyasal platforma taşınmaz ve kimlik algısı boyutları gözönüne alınmazsa kolay kolay çözülemez.
Türk istihbarat sefi Hakan Fidan son zamanlarda PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmeler gerçekleştiriyor. Istihbarat Teşkilatı yönetimi Öcalan’la yakalandığı 1999 yılından bu yana görüşmeler gerçekleştiriyor olsa da şimdiye kadar çözüm yolunda ciddi bir gelişme kaydedilemedi.
Öcalan, Kürt sorununu çözmek için en doğru muhatap olmayabilir. Kendisi bir adada iletişim imkanlarından yoksun, izole bir hapis hayatı yaşıyor. Televizyon seyretme imkanı bile ancak birkaç gün önce sağlandı. Öcalan’ı ziyaret etmek için önceden onay alınması gerekiyor ve bu izinler oldukça veriliyor. Dolayısıyla, Öcalan’ın Türkiye’deki Kürtler’in yaşadığı bölgeyle alakalı bilgisi oldukça kısıtlı. PKK’nın lideri olsa da örgütün ve militanların günlük aktiviteleri üzerinde hiçbir etkisi yok.
Öcalan hala önemli bir figür olsa da otoriter kişiliği Türkiye’deki Kürtler için demokrasi getirme ihtimaline gölge düşürüyor. Suriye’de yaşadığı yirmi yıl boyunca gücünü öldürerek veya muhalifleri bastırarak pekiştirdi.
Kürt sorununun çözülebilmesi için sadece Öcalan ve PKK’nin değil tüm Kürt toplumunun kaygılarına ve isteklerine kulak verilmeli. Bunun için, 2011 seçimlerinde parlementoya giren ve Kürtler’in haklarını özveriyle savunan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ile çalışmak en iyi alternatif.
Erdoğan’ın barışa giden yolun siyasetten geçtiğini unutmamalı. Sadece Öcalan’la anlaşması ve PKK ayaklanmasını sadece güvenlik boyutunda değerlendirmesi yanlış sonuçlar doğuracaktır. Kürtler’in problemlerini çözecek kültürel hakların genişletilmesi ve özerk bir yönetim şeklinin uygulaması gibi politikalar militanların silahlarını bırakmaları için kolaylaştırıcı adımlar olabilir.
Türkiye 40,000 kişinin hayatına malolan çatışmayı bitirmek ve Orta Doğu’da etkisini koruyabilmek için üç sey yapması gerekiyor.
Ilk olarak, Erdoğan’ın iki tarafın da anlaşmasını sağlayacak barış sürecine bağlılığını açıkça ortaya koyması gerekiyor. Türkiye’nin toprak bütünlüğü hariç diğer bütün sorunlar tartışma konusu yapabilmelidir. Erdoğan genelde Kürtlerin sorunlarına önyargıyla yaklaşıyor. Bir ropörtajda, Kürt öğrencilere kendi dillerinde eğitim hakkı verilmesinin gerekli olmadığını çünkü zaten Kürtçe’nin seçmeli ders olduğunu belirtti. Kürtler’in sorunlarını küçümsemektense iyi niyetini anayasal ve yasal düzenlemeler yaparak açıkça ortaya koymalıdır. Özellikle de, Kürtçe’nin okullarda yasaklanmasına son verilmeli, Türk devletini eleştirme yasağı kaldırılmalı ve vatandaşlık kavramının Türk kimliğine dayalı olarak tanımlanmasının sona erdirilmesini sağlamalı.
Ikinci olarak, Erdoğan barış sürecinin PKK’nın silah bırakmasıyla başlamayacağını kabul etmesi gerekiyor. Süreç başarıyla devam ederse, sonuna doğru silah bırakma uygulaması benimsenebilir. Ateşkeş anlaşması isteyebilir ama PKK’nın tek taraflı olarak silah bırakmasını beklemek yanlış olur. Türkiye, PKK’nın ateskeş yapmasını sağlamak icin güneydoğu Anadolu ve kuzey Irak’taki operasyonlarını askıya almalıdır.
Uçünçü olarak, Türkiye görüşmeleri hapisteki otoriter PKK lideriyle sınırlandırmamalı, BDP’yi de muhatap almalıdır. PKK’nın aksine BDP yasal meşruiyete sahip. Diğer taraftan da, PKK ile yakın bağlantısı var. BDP üyeleri PKK ile aynı görüşleri paylaşıyorlar: Kürtlere özerklik tanınması ve Öcalan’ın Kürtler’in lideri olarak kabul edilmesi gibi. Bu da, BDP’yi önemli bir muhatap yapıyor; parti PKK’nın taleplerini taşıyacak bir kanal olabilir ve ayrıca demokratik reform paketinin hazırlanmasına katkıda bulunabilir.
BDP taraftarlarının çoğu PKK yanlısı olsa bile tamamen örgütün kontrölünde bir üye yelpazesi yok. BDP hergün demokrasinin uygulandığı bir yapıyla muhatap oluyor ve bu ortamda hareket ediyor. Halen, 100 belediye başkanlığını aktif olarak yürütüyor. Parti liderleri ise demokratik ortamın karşılıklı alışverişle devam edeceğinin farkındalar. Ayrıca, parti içinde farklı sesler de var. PKK’ya olumlu baksalar da örgütün her zaman haklı olmadığını kabul ediyorlar.
Öcalan bu süreçten tamamıyle dışlanmamalı, çünkü Türkiye’de önemli bir gurubun lideri ve milyonlarca Türkiye’li Kürt’ün desteğini kazanmış bir isim. Görüşlerine başvurulmalı ve saygıyla muamele edilmeli. Öcalan’in sürece onay vermesi gelişmeleri baltalayacak ufak gurupların ortaya çıkmasını engelleyecektir.
Malesef, Türk hükümeti BDP’yi sürece angaje etmek yerine sözlü olarak rahatsız ediyor. Son dört yıldır içlerinde kültürel ve politik hakların genişletilmesi için mücadele veren seçilmiş belediye başkanları, gazeteciler ve avukatların da bulunduğu 8,000 Kürt aktivist PKK için çalışmak suçundan göz altına alındı ve hapsedildi.
Türk hükümeti ülkenin güvenliğini tam anlamıyla sağlamak ve sınırlarını korumak istiyor. Kürtler ise bağımsızlık taleplerinden vazgeçerek özerklik, anadilde eğitim, ve Kürt aktiviziminin serbest bırakılmasi gibi hedefler benimsiyor. Kürtler, ayrıca PKK’lı militanların kuzey Irak’taki merkezlerinden evlerine geri dönmesi ve demokratikleşme sürecine angaje edilmeleri gerektiğini belirtiyorlar.
Erdoğan’ın bu konularda anlaşma sağlayabilecek kapasitede bir lider. Türkiye’de sivil siyaseti askeri vesayetten kurtarması aslında Erdoğan’ın mücadeleden korkmadığını açıkça ortaya koyuyor. Kürtler’le anlaşarak ülkesine barış getirmek için aynı cesareti göstermeli.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment