INTERNATIONAL HERALD TRIBUNE- Geçiş hakları
İlk öpücüğünü hatırlamayan tek gazeteci olduğum konusunda değil de ilk baş sayfa haberini düşündüğünde bacakları titreyen tek gazeteci olduğum konusunda şüphelerim var. Benimki bir gazetenin yanağıma öpücük kondurması gibiydi. The Daily Telegraph’daki hiciv yazısı İstanbul’daki İngiliz Konsolosluğunun güzel sosyal kulübünün yeni vize birimine yer açmak için kapatılacağı hakkındaydı.
Tarih, Mayıs 1989’du. Majestelerinin hükûmeti sadece o ay, 1.500 kişinin başvurduğu, iltica arayışındaki Türklerin aniden uzamaya başlayan kuyrukları nedeniyle alarma geçmişti. Hepsinin iş arayışındaki göçmenler olduğu şüphesiyle tüm Türk vatandaşlarından uçağa binmeden önce vize almaları talep edilmeye başlandı.
İngiltere, bu konunun üzerine giden ilk ülke değildi. Almanya, yıllarca Türkiye’deki ucuz iş gücüne istihdam sağladıktan sonra, 1980 yılında turist olarak ülkeye giren yasa dışı göçmenleri durdurmak için aynısını yaptı. Fransa ve Benelüks ülkeleri de aynı şeyi yaptı.
Geriye dönüp baktığımda benim hikâyem hak ettiği değeri görmedi. Türkiye ve AB ilişkilerinde Türkleri, başka bir ülkeye girmek için sıraya girmeye zorlayan ve aradaki güvensizliği bu kadar güçlü bir şekilde sembolize eden vize uygulamalarından daha rahatsız edici başka bir şey yok.
İngiltere veya Schengen bölgesi için vize almak, banka hesap detaylarının, işverenlerden veya ticaret birliklerinden alınan mektupların hatta ev tapusunun bile sunulması anlamına geliyor. Paris veya Beyrut’ta aniden geçirilecek bir hafta sonu için çok fazla. Öğrenciler, üniversiteye kayıt için geç kalıyor. İş adamları, anlaşma imzalarını kaçırıyor. Büyükbaba ve büyükanneler düğünlerde boy gösteremiyorlar.
Türkiye’nin 1995 yılında Avrupa ile tam bir gümrük birliğine girmesinden bu yana, ürünler sınırlardan serbestçe geçmesine rağmen, Türkler Avrupa Birliği’ne serbestçe seyahat edemiyor. Türkiye’nin aksine Avrupa Birliği’ne üye olmak için henüz tam bir müzakere ortağı olmayan Sırbistan, 2009 yılından bu yana vatandaşlarını Schengen vizesi kuyruğuna girmeden Avrupa’ya gönderebiliyor. Hem de tüm bunlar Türkiye’nin ekonomisinin harekete geçtiği ve Avrupa’daki ekonomilerin durgunluk yaşadığı zamanda gerçekleşiyor. Türklerin, onları AB kapısında bekletenin sadece salt bir ön yargı olduğunu düşünmeleri boşuna değil.
Ancak bu durum, şimdilerde Avrupa mahkemelerinde artan emsal davaları sayesinde değişmeye başladı. Avrupa mahkemeleri, ticari seyahatte uygulanan çoğu kısıtlamanın, hukuka aykırı olduğunu çünkü bunların 1973 yılında Türkiye ve o zamanki adı Avrupa Toplulukları olan Birlik’in arasında gümrük birliği için imzalanan ek protokolden sonra empoze edildiğini söylüyor. Bu anlaşma 1973’ten sonraki ticareti veya hizmetlerin serbest dolaşımını engelleyebilecek herhangi bir önlemi yasaklıyordu. Birçok mahkemenin son yıllarda karar verdiği üzere Türkiye’den, bir uzun mesafe kamyon şoförünü vize almaya veya Türk iş adamını şirketinin mali durumunu konsolosluk yetkilisine göstermeye zorlamak, bu ihlallere örnek gösterilebilir.
Gerekenden uzun sürdü ancak 2012 yılının sonunda mahkeme kararlarının teşvikiyle Almanya, Danimarka ve Hollanda hükûmeti, iş için veya hizmet götürmek maksadıyla seyahat eden Türklerin vizeye ihtiyaç duymayacaklarını duyurdu. Şimdi Avrupa Birliği’nden tüm Türkler için vizelerin tamamen ortadan kaldırılması yönünde bir yol haritası açıklaması bekleniyor.
Türklerin sadece pasaport göstererek Avrupa’ya girebilecekleri günler, çok yakında gelebilir. Vize zorunluluğunun hızlı ve düzenli bir biçimde ortadan kaldırılması, özellikle Ankara ve Brüksel, Birliğin Türkiye’yi herhangi bir zamanda üye kabul edip etmeyeceğine dair yaşanan belirsizlik nedeniyle aralarındaki zarar görmüş ilişkiyi yatıştırmaya çalışırken güven artırıcı bir önlem olabilir. Bu, aynı zamanda Türkiye’ye karşı bir iyi niyet göstergesi olurken Avrupalılara da sıradan Türklerin Avrupa’yı, gezmek için güzel ancak yaşamak için iyi olmayan bir yer olarak gördükleri konusunda güvence sunacaktır.
Nitekim, Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne davet etmenin mantığı, vatandaşlarını göç etmeye teşvik etmek değil iç reform sürecini hızlandırmaktı. Katılım müzakereleri yolunda gittiği zamanlarda, Türkiye’deki birçok konuda ilerlemeyi kolaylaştırdı, örneğin ölüm cezasının kaldırılması, iş dünyasında daha fazla şeffaflık ve çevre koruması.
Kendi bölgelerinde ekonomik patlama varken kim çalışmak için yurt dışına gider? Eğer yaşadığın ana vatan siyasi ve kültürel haklarını garanti ediyorsa neden başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunasın ki?
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment