FINANCIAL TIMES- Avrupa ve Türkiye için daha fazla istek
Yeniden canlanan üyelik müzakereleri iki taraf için de faydalı olacaktır.
Türkiye’nin AB ile üyelik müzakereleri Ekim 2005’te başladıktan sonra Aralık 2006’da kısmen askıya alındı ve bundan dört yıl sonra yavaşlayarak, durma noktasına geldi. AB üyeliğinden uzaklaşma, Ankara ve Batı Avrupa’daki başkentlerde belli siyasi liderlerin kısa vadeli çıkarlarına hizmet ediyor. Ancak uzun vadede bu ne Türkiye’nin ne de AB’nin işine yarayacak. İki taraf da 2013 yılını, Avrupa’nın ve komşularının güvenliği ve refahı için hayati önem taşıyan ilişkileri yeniden inşa etme fırsatı olarak görmelidirler.
Bunun anlamı, Avrupa Komisyonunun geçtiğimiz mayıs ayında Türkiye-AB ilişkilerinde ivmeyi yenileme girişimiyle başlattığı ticaret, enerji, vizeler, dış siyaset ve terörle mücadele gibi öğelerden oluşan “olumlu gündemin” ötesine geçecek adımlar atmaktır. Ancak bu çok az somut sonuç üretirken; Türkiye’nin, ilerleme kaydedilemeyen resmî AB üyeliği müzakerelerindeki umutsuzluğun üstünü örten bir incir yaprağı gibi görünmektedir.
Daha istekli bir yaklaşım, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Fransa-Almanya gibi güçlü ülke liderlerinin, Türkiye ve AB ilişkilerini güçlendirme, halklarını ve ticari kuruluşlarını esas alan ve bunlara gerçek çıkarlar sağlamaya yönelik pratik adımlar atma taahhüdünde bulunmalarını gerektirecektir. Bu, bırakın üyelik müzakerelerini kesmeyi, dondurulmasını dahi içermemelidir. Bu görüşmelerin hedefi konusunda anlaşmazlıklar ne olursa olsun böyle bir taahhüt, Türkiye-AB ilişkilerinin potansiyelini azami düzeye çıkarmaya yönelik en üst düzeyde siyasi desteğe ihtiyaç duyacaktır.
Çok şükür ki üstünde çalışılacak epey malzeme var. 2011’de 120 milyar avro değerini taşıyan ikili ticaret canlanıyor. AB, Türkiye’nin doğrudan yabancı yatırımının yaklaşık yüzde 75’ini sağlıyor ve ileri teknoloji firmaları bunun çoğunluğunu oluşturuyor. Ancak AB ve Türk ekonomileri hâlâ tamamen birbiriyle entegre olmuş değil.
İki taraf da kendilerine, Gümrük Birliği’nin hizmet sektörünü de kapsayacak şekilde genişlemesine yönelik cesur bir hedef koymalıdır. Şu anda bu sektör, iki tarafın ekonomisinin de açık ara en büyük öğesi. Avrupa hükûmetleri ayrıca AB’nin, üçüncü taraflarla serbest ticaret anlaşmaları müzakere ederken kendi ticari çıkarlarını dikkate almadığı yönünde Türkiye’den gelen şikâyetleri çözmelidir. Komisyon böyle görüşmeleri yönetiyor ancak üye devlet olmadığı için Türkiye adına konuşamıyor. Dolayısıyla Türkiye ile önceden istişarelerde bulunmak zor bir şey değil. Hatta üçüncü taraflardan Türkiye ile bir serbest ticaret anlaşmasını hedefleyerek eş zamanlı olarak çalışmaları dahi talep edilebilir. Bunun karşılığında da Türkiye AB’ye karşı, fikri mülkiyet haklarını uygulamak ve lisans ithalatı, ürün kaydı gibi ticaret önündeki tarife dışı engelleri kaldırmak gibi Gümrük Birliği taahhütlerini yerine getirmelidir.
AB’nin Türklerin gözündeki imajını düzeltecek olan şey, Avrupa ülkelerini ziyaret etme, oralarda okuma ve çalışma haklarını kısıtlayan vize kurallarını gevşetmektir. 2010 yılında Arnavutluk ve Bosna-Hersek yurttaşlarına vizeden muafiyet hakkı verildiği göz önünde tutulursa bu kurallar tamamen demode olmuş görünüyor. Türkiye de kendi adına Türkiye-Yunanistan sınırını geçerek AB topraklarına giden, AB dışı ülkelerden gelen kaçak göçmen akınına aman vermeyerek Avrupa Birliği’ne yardımcı olabilir.
AB’den bakıldığında, Türkiye’nin, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’daki siyasi reformcular için demokratik modernleşme örneği olacak statüsü göz önüne alınırsa, bu ülkeyle dış siyasette daha yakın bir iş birliği arzu ediliyor. Irak merkezi hükûmeti, İran, İsrail ve Suriye ile gergin ilişkiler ise Erdoğan’a, AB’nin Türkiye’ye dost bir komşu olarak değerini hatırlatmalıdır.
Türkiye’nin coğrafi büyüklüğü, konumu, imparatorluk geçmişi, son dönemdeki harikulade ekonomik büyümesi ona bir ağırlık ve belki AB üyeliği çerçevesine her daim büyük gelebilecek bir dünya görüşü kazandırıyor. Ancak kapı açık kalmalıdır. Aynı zamanda Türkiye-AB ilişkilerinde çok uzun zamandır süregelen durağanlık havasını dağıtmak da hayati önem taşımaktadır.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment