FINANCIAL TIMES- “Arap Baharı’nın ardından bölgeye ilgi yeniden başladı”
Ülkenin arka bahçesindeki büyük değişimden ne kazanıp ne kaybettiği tartışması devam ediyor.
Türkler hiç zaman kaybetmedi. Muammer Kaddafi’nin Libya’nın başkentindeki hâkimiyetinin sona ermesinin ardından Nicolas Sarkozy ile David Cameron’un Trablus’a ilk zafer ziyaretlerinden bir gün sonra Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, önemi Ankara için büyük ölçüde artan bir bölgeyle siyasi ve ekonomik bağları güçlendirmek için kente girdi.
Hazırlıklar yoğun geçti. Altı ay süren savaşta yabancı gazetecileri ağırlayan Türklerin işlettiği Rixos Otel’e çeki düzen vermek için temizlikçiler, aşçılar ve tamircilerle dolu özel bir Türk Hava Yolları uçağı önceden geldi. Erdoğan beraberinde sadece Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile diğer bakanlarını değil, onlarca Türk iş adamı da getirdi.
Erdoğan, Eylül 2011’de gerçekleştirdiği bu ziyarette Türk gazetecilere, “Türkiye ve bizimle çok ilgileniyorlar.” dedi ve ekledi: “Bu, karşılığında bizim omuzlarımıza önemli sorumluluklar yüklüyor. Konumumuzu ve nüfuzumuzu idrak edersek inanın bana dünyada çok farklı bir yerde oluruz.”
Türkiye’nin on yıldır Arap dünyasını kucaklaması, Arap Baharı’ndan sonra daha büyük bir coşku kazandı. Bölgede uzun süredir devam eden rejimleri sonlandıran isyanlarla Ankara’nın Müslüman vurgulu hükûmetindeki 10 yıllık deneyimini rehber almak isteyen İslamcı siyasi partiler iktidara geldi.
Türkiye’nin “komşularla sıfır sorun” politikasını değiştirip bölgedeki devrimleri desteklemeye başlamasından iki yıl sonra, arka bahçesindeki sismik siyasi değişikliklerden ne kazandığı veya ne kaybettiği henüz açıklığa kavuşmadı.
Kahire’deki El Şark Bölgesel ve Stratejik Çalışmalar Merkezi’nin başında bulunan Mustafa el Labbad, “Bence Türkiye becerilerini olduğundan fazla değerlendiriyor. Arap Baharı’ndan önceki Türk imajına bakarsanız liberal ve demokratik güçler için bir ilham olarak görülüyordu ama Arap Baharı’ndan sonra Türkiye özellikle İslamcıların yanında yer aldı.” dedi.
Türk yetkililer, Suriye’deki Müslüman Kardeşler gibi gruplarla bağlarına rağmen Ankara’nın isyanlara desteğinde mezheplere bağlı olmadığında ısrar ediyor.
Türkiye bölgeye ilgisinin; Tunus, Mısır ve Libya’nın yanı sıra savaşla harap olan Suriye’deki devrimlerden önce de var olan ekonomik ve stratejik çıkarları kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun eski topraklarıyla kültürel bağlar yüzünden de arttığını söylüyor.
“Mısır’dan Fas’a kadar Kuzey Afrika ülkeleri bizim için Arap Baharı’ndan önce bile her zaman yakın ortaklar oldu.” diyor isminin verilmemesi koşuluyla konuşan bir Türk dışişleri yetkilisi: “Bu bölgenin geleceğinin Türkiye’ye yakın olduğuna inanıyoruz. Kültürel boyutta bakınca çok yakınlar.”
Arap ülkeleri mükemmel iş ortakları olduklarını kanıtladı. Türkiye’nin petrol zengini Arap Yarımadası ile artan ilişkileri son başarı hikâyelerinden biri. Türkiye ile Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) arasındaki ticaret 2011’de 13 milyar dolara ulaştı. Suudi Arabistan Türkiye’nin önemli ham petrol tedarikçilerinden biri hâline geliyor. Katar, Ankara ile Türkiye’ye sıvılaştırılmış doğal gaz sağlamak için uzun vadeli anlaşmalar hakkında görüşüyor.
Türkiye, KİK’in inşaat sektöründe önemli bir rol oynuyor. Oxford İş Grubunun bir raporuna göre Suudi Arabistan’da yaklaşık 115 bin Türk yaşıyor ve çalışıyor.
Türkiye, Libya’da milyarlık yatırımlar yaptı. Mısır’a 1,5 milyar dolar ve Tunus’a da 1 milyar dolarlık yatırım yapıldı. Libya ile ticaret 2,5 milyar dolara ulaştı ve Mısır ile ticaret de 5 milyar doları geçti. Bu rakam 2011 devrimi öncesinden daha fazla.
Türk sanayisi, bölgenin dört bir yanında girişimde bulunuyor. Tosyalı adlı Türk şirketi Cezayir’in batısına 17 milyon dolarlık bir çelik fabrikası yapmak için bir anlaşma imzaladı. Ankara, Moritanya ile bir güvenlik iş birliği anlaşması imzaladı.
Maceracı Türkler tarafından işletilen Türk restoranları bölgede büyük ve küçük kentlerde yayılıyor. Türk Hava Yolları, Mısır ve Libya’da daha küçük kentlere uçuşlar başlattı. Avrupa şirketleriyle büyük kalkınma anlaşmaları yapan birçok Arap ülkesi şimdi Türkiye’ye bakıyor.
Türkiye ile Arap ve Afrika ülkeleri arasında anlaşmalar yapılmasına yardımcı olan Gide Layrette Nouel adlı hukuk firmasının İstanbul’daki ortağı Matthieu Roy, “Türk şirketlerinin gücü birçok proje için fiyat açısından rekabetçi olması.” diyor.
Türkiye’nin elit siyasi ve ekonomik gücünün ortak yaşamı Erdoğan ile çevresinin üst düzey dış ziyaretlerinde kolaylık sağlıyor. Birçok Arap ülkesi için vizenin kaldırılması ve Fas, Tunus, Libya ve Ürdün ile serbest ticaret anlaşması imzalanması yönündeki resmî kararlar Türkiye ile Orta Doğu ve Kuzey Afrika arasında insan ve mal akışını artırdı.
Roy şöyle diyor: “Genelde Türkler iyi organize olmuşlar ve iş heyetlerini çok hızlı bir şekilde destekleyebiliyorlar. İnisiyatif hükûmetten geliyor; Afrika ülkeleriyle ilişki kurma yönündeki siyasi iradeden geliyor hem de sadece ekonomik bir bakış açısıyla değil.”
Türkiye’nin kültürel bağlarını ve siyasi modelini ekonomik veya stratejik kazanca dönüştürüp dönüştüremeyeceği sorusunda komşu Suriye’deki savaş sonucunda yaşadığı kayıpları ve İran ile ticaret ve nüfuzundaki kaybı göz önüne almak gerekiyor.
Tahran ve Ankara’nın uzun süredir devam eden görüş ayrılıkları Suriye meselesi ve Sünnilerle Şiiler arasındaki mezhepsel bölünmenin artmasıyla daha da keskinleşti.
Libya’da devam eden güvensizlik siyasi istikrarsızlık devrimden önce değeri 23 milyar doları bulan anlaşmalar yapan Türk inşaat şirketlerini etkiliyor. Türk dışişleri yetkilileri ihtilaftan önce Libya’da 25 bin Türk’ün çalıştığını ve çok küçük bir kısmının oraya geri döndüğünü söylüyor.
Mısır’ın Türkiye ve İran ile ilişkilerinde uzman olan Labbad’ın söylediği gibi: “Türkiye’nin Arap Baharı’nı kazanıp kazanmadığını söylemek için henüz çok erken.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment