DW – “Brezilya ve Türkiye’nin ekonomik beklentileri neler?
Amerikan Merkez Bankasının gevşek para politikalarından dönüş açıklaması ve bunun ardından kalkınmanın eşiğindeki iki büyük ülke Türkiye ve Brezilya’da baş gösteren sosyal huzursuzluklar, mali piyasalarda sinirleri gerdi.
Deutsche Welle ekonomi servisi, başta Brezilya ve Türkiye olmak üzere kalkınmanın eşiğindeki ülkelerle ilgili ekonomik beklentileri, uzmanlarla konuştu.
Brezilya son yıllarda dünyanın en büyük altıncı ekonomisi konumuna yükselmesine rağmen orta sınıf bu durumdan pek kazanç sağlamadı. Ekonomik büyümenin yüzde 2 oranında gerilemesi ve enflasyonun yüzde 6’nın üzerine sıçraması, gençlerin geleceklerinden endişe etmelerine yol açtı.
Ancak yatırımcıların Brezilya’ya yönelik kuşkuları giderek artıyor. Bunda sadece ülkedeki protesto gösterilerinin değil, zayıf seyreden büyüme oranlarının da rolü var. 2014 yılındaki Dünya Futbol Şampiyonası ve 2016 Olimpiyat Oyunları’nın Brezilya’ya verilmesinin ardından geçen yıllarda kredilerle finanse edilen bir inşaat patlaması yaşandı. Bu kredi balonunun patlaması Brezilya mali sistemini tökezletebilir.
Kalkınmanın eşiğindeki bir başka ülke, Brezilya gibi bir zamanlar yabancı yatırımcıların gözdesi olan Türkiye’de de iyimser hava dağılma tehlikesiyle karşı karşıya. Her iki ülkeyi de kırılgan yapan bir başka nokta da cari açık. Yani her iki ülkenin de ihraç ettiğinden fazla ithalat yapması. Türkiye, G20 ülkeleri arasında en büyük cari açığa sahip olanı. Nedeni ise petrol ithalatına olan bağımlılığı ve başını almış giden tüketim kredileri. Ekonomi profesörü Hanno Beck, Türkiye gibi ithalatı yıllardır yabancı sermayeyle finanse eden bir ülkede, sermayenin geri çekilmesinin tehlikeli sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekiyor.
“O zaman elinizde ithalat karşılığı ödeyecek döviz olmadığından artık hiçbir şey ithal edemez hâle gelirsiniz.”
Uzmanlara göre kalkınmanın eşiğindeki ülkelerde tahvil piyasaları hâlâ nispeten küçük olduğundan, sermaye kaçışı faizlerin hızla yükselmesine yol açabilir. Princeton Üniversitesinden ekonomi tarihçisi Harold James şunları söylüyor:
“Şu an sermaye piyasalarında devlet tahvillerine yönelik faizlendirmeyle ilgili belirsizlikler görüyoruz. Yüksek borçlu, uzun süre düşük faiz oranları üzerinden borçlanabilmiş bazı ülkelerle ilgili belirsizlikler var ama faizler fırlayınca borçları ödeyemeyecek duruma düşecekler.”
James, bunun öncelikle son yıllardır dinamik bir büyüme yakalayan ve cari açıklarını sermaye ithaliyle finanse eden Brezilya ve Türkiye ile Doğu ve Orta Avrupa’daki bazı ülkeler için sorun teşkil ettiğini belirtiyor. Ekonomi tarihçisi James, bunun yeni bir kriz değil, sadece 2007’den beri devam eden krizin üçüncü aşaması olacağını belirtiyor.
“Yani ilk aşama, Amerika aşamasıydı. Avrupa’da pek çokları bunun sadece Amerika’yı ilgilendiren bir kriz olduğuna inanıyordu. 2007- 2008’di. Ardından özellikle de 2010’dan itibaren krizin Avrupa aşaması başladı.”
James’e göre krizin üçüncü aşamasından kalkınmakta olan ülkelerin hepsi aynı şekilde etkilenmeyecek. James, kalkınmanın eşiğindeki ülkeler arasında en büyüğü olan Çin’in krizden muaf kalacağını belirtiyor. Çin’de şu an ekonomik büyüme hızının hafif bir şekilde düştüğünü kaydeden James, “Ancak Çin yabancı sermayeye bağımlı değil” diyor.
Deutsche Bank’ın kalkınmanın eşiğindeki ülkeler uzmanı Maria Laura Lanzeni ise tüm kriz senaryolarına rağmen ümitsiz değil.
“Kalkınmanın eşiğindeki ülkeler yine de sanayi ülkelerinden çok daha yüksek büyüme oranları yakalayacak, diye düşünüyorum. Bu fark devam edecek.”
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment