NYT – ‘Türkiye… Orta Doğu’da arabulucu olmak’
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçen hafta Cuma Namazı’nın ardından Boğaz’ın kıyısındaki bir camiden çıktığında sorulan ve Gazze’de ortaya çıkan krizi çözme girişimleri çerçevesinde Türkiye’nin bir zamanlar müttefiki olan İsrail ile doğrudan görüşmelerde bulunup bulunmaması gerektiği yönündeki bir soruyu reddetti.
Erdoğan, “İsrail ile görüşme noktasında herhangi bir bağlantımız yok.” dedi.
Ancak salı günü itibarıyla Türkiye, katı İsrail karşıtı duruşunun Araplar arasında popüler olmasıyla birlikte bunun Gazze’deki çatışmalarda ara buluculuk yapma konusunda ülkeye çok az bir avantaj sağladığının ve kendi hesabına bölgedeki siyasi gücünü baltaladığının işaretlerini gördü. Salı günü Arap Birliği heyetiyle Gazze’ye giden Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, basın mensuplarına İsrailli yetkililerle arka planda görüşmelerin devam ettiğini ima etti.
Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü Türkiye Uzmanı Soner Çağaptay, “Türkiye’nin yeni dış politikasının tek bir temel dayanağı var, o da bölgesel bir aktör olmak. Bu amaçla Ankara’nın bölgedeki tüm ülkeleri ikna edici bir güce sahip olması gerekiyor. Geçtiğimiz on yıl içinde Ankara, Araplar arasında bu gücü kazanırken İsrailliler üzerinde kaybetti.” dedi.
Türkiye son yıllarda, Filistin halkının haklarının güçlü bir savunucusu ve İsrail’in sözünü esirgemeyen bir muhalifi hâline gelerek Orta Doğu’daki itibarını artırdı ve bölgesel ilişkilerde belirleyici bir güç olma gayretinde bir dış politika izledi. Ancak İsrail ve Gazze bir kez daha birbirini vurmaya başlayınca Türkiye, yüksek diplomasi sahnesinde Mısır’ın arkasında durmak zorunda kaldığını gördü. Yükün ağır kısmını kaldırmak Kahire’ye ve siyasi kökleri Hamas’ın kurulmasına yardımcı olan Sünni İslami hareket Müslüman Kardeşlere dayanan Mısır’ın yeni ve tecrübesiz Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye kaldı.
İstanbul’daki Sabancı Üniversitesinin Uluslararası Siyaset Profesörü Ersin Kalaycıoğlu, “Mısır hem Hamas’la hem de İsrail ile görüşebiliyor. Bu nedenle Türkiye’ye Mısır’ın öngörülerini destekleme konumundan başka bir şey kalmıyor.” dedi.
Türkiye kendisinin, büyük ölçüde merkezin ve Arap-İsrail çatışmasını tanımlayabilmenin dışında kaldığını fark etti. Erdoğan pazartesi günü İstanbul’daki İslami bir konferansta yaptığı konuşmada İsrail’i “terörist devlet” olarak adlandırarak bu gerçeğin tasdik edilmesine yardımcı oldu. Salı günü Türk televizyonlarında yayımlanan, Parlamentodaki bir toplantıda, İsrail’in “etnik temizlik” yapma suçu işlediğini söyledi. Georgetown Üniversitesinde Orta Doğu Güvenlik Uzmanı olan Paul Sullivan, Türkiye müzakere masasındaki yerini tekrar kazanmasını istese bile Erdoğan’ın tutumunun ülke içindeki muhafazakâr seçmenler arasında rağbet görmeyi sürdürdüğünü ve İsrail ile uzlaşmayı daha da zorlaştırdığını söyledi.
Batı ve ABD geçmişte Türkiye’ye Orta Doğu barış sürecinde etkili bir ara bulucu olarak güvenebilirdi ancak 2008 Gazze Savaşı’ndan sonra Türkiye ile İsrail ilişkileri koptu.
Bir yıl sonra İsviçre’deki Davos Dünya Ekonomik Forumu’nda Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile atışmasının ardından sahneyi terk etti. 2010 yılında Türkiye’den ekonomik abluka altındaki Gazze’ye giden yardım gemisine İsrailli komandalar tarafından baskın yapılması sonucu birçok Türk vatandaşının hayatını kaybetmesi ile ilişkiler iyice parçalandı.
Fakat Gazze krizi, Türkiye’nin İsrail’e karşı sert tutumunun ülkenin bölgesel iddialarına etkilerini açığa çıkarırken bazı Türkler sadece Türkiye’yi güçlendirmek için İsrail’e yönelik politikaların yeniden gözden geçirilmesi ve görüşmelere yeniden başlanması çağrısında bulunuyor.
Türkiye’de günlük olarak yayımlanan Milliyet Gazetesi Köşe Yazarı Kadri Gürsel, pazartesi günü, “Hamas da dâhil, bölgesel ve küresel aktörlerin gözünde hangi Türkiye daha değerli; altıncı gününde İsrail’in Gazze’deki operasyonlarına acil ateşkesi başarabilen, İsrail ile konuşabilecek bir mesafede olan bir Türkiye mi yoksa İsrail ile hiçbir iletişimi olmayan bir Türkiye mi? Hangisi bölgesinde daha etkili bir aktör olabilir? Tabii ki birincisi, İsrail ile konuşabilen bir Türkiye. Fakat, Türkiye İsrail ile konuşamıyor.” şeklinde yazdı.
Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi ve üst düzey hükûmet yetkilisi Bülent Arınç, geçen hafta Türkiye’nin Gazze’deki çatışmaları durdurmak için İsrail ile görüşmelere geçmesi gerektiği önerisinde bulundu.
Erdoğan, bu öneriyi Cuma Namazı sonrası bir muhabirin Gazze Savaşı’nın Türkiye-İsrail ilişkilerine nasıl bir etki yapacağı yönündeki bir sorusu ile reddetti.
“Hangi ilişkileri soruyorsun?” dedi.
İsrail ile Hamas arasında patlak veren şiddetin başından beri Erdoğan dikkat çekici bir şekilde kamuoyu önünde açıklama yapmakta yavaş davrandı. Geçen hafta şiddet baş gösterdiğinde Erdoğan, tank imal edilen bir fabrikayı geziyordu ve gelişen kriz hakkında başlangıçta sessiz kaldı.
İstanbul’da bulunan araştırma merkezi Ekonomik ve Dış Politika Çalışmaları Merkezinden Aaron Stein, internetteki köşe yazısında “Bölgedeki liderler İsrail’i kınamak için en yakınlarındaki mikrofona koşarken normal olarak konuşkan olan Başbakan alışılmışın dışında sessizdi. Erdoğan, Türkiye’nin ilk yerli tankının imal edilen üretim yerini gezerken Mısır Cumhurbaşkanı Mursi, İsrail Büyükelçisini kovarak ve kendi Başbakanını Gazze’ye göndererek dünyanın gösterdiği tepkilere damgasını çoktan vurmuştu.” dedi.
Erdoğan, geçtiğimiz hafta sonu ekonomik iş birliği anlaşmalarını sağlamlaştırmak ve bazılarının bölgesel bir çapa ve gelecek nesiller boyunca Orta Doğu’yu şekillendirmeye yardımcı olacağı tahmininde bulunduğu, önceden planlanmış bir ziyaret kapsamında iki ülke arasında büyüyen ittifakı sergilemek için Kahire’yi ziyaret etti. Görece refah oranı, demokratik ve İslami değerleri harmanlamasıyla Türkiye liderlik yapan bir ortak gibi görülüyor. Gazze’deki kriz ve Mısır’ın bunu çözmeye çalışmaktaki rolünün gölgesinde kalan Erdoğan’ın ziyareti Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunun sınırlarını da sergiledi.
Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsünden Çağaptay, Gazze krizinin “yükselen Türkiye” kavramı için bir turnusol testi anlamına geldiğini söyledi.
“Ankara, Arap ve İsraillilerden aynı şekilde bir dert ortağı bulabilir mi?” diye soran Çağaptay’a uzmanların cevabı en azından şimdilik “hayır.”
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment