NYT-Halep’in keskin nişancıları arasında
Suriye’nin Halep şehri içerisinde ön tarafları havaya uçmuş veya zarar görmemiş ama terk edilmiş ve perdeleri dışarıya uçuşan binalardan oluşan yerleşim yerleri var. Patlayan su boruları yolları atıkların tıkadığı nehirlere çevirmiş. Kedi sürüleri avcılar gibi etrafta dolaşıyor ve sürekli olarak keskin nişancı ateşleri sebebiyle vücutları paramparça olmuş cesetlere rastlıyorsunuz.
Her yerde Rejimin ve isyancıların keskin nişancıları var. MIG jetleri sürekli olarak tepede ve gece gündüz devamlı olarak şehri bombalıyorlar. Ceset kokularından kaçamıyorsunuz ve bu durum sizin de eninde sonunda vurulacağınız hissini veriyor.
Halep’in kalan sakinleri için zeminin üzerindeki yaşam bu şekilde. Zihindeki bu yansımalarla Batı’nın hemen müdahale etmesi, isyancıları silahlandırarak onlara Esad’ın zalim yönetimini devirmelerinde yardım etmesi ve yaşanan bu kaostan daha iyi bir şey oluşturmayı denemesi gerektiğini iddia etmek mümkündür. Ayrıca unutulmamalıdır ki isyancılar silah, para ve destek bakımından daha zayıflar. Onlar İran ve Hizbullah’la işbirliği yapan ve her gün vahşet uygulayan bir güce karşı savaşıyorlar.
Ancak her şeyi hesaba kattığımda yine de Halep’e veya daha geniş bir şekilde Suriye sorununa müdahale edilmesi gerektiğini kesin bir şekilde iddia edemiyorum.
Eylül ayında birkaç gün için Ahrar al-Şam (Suriye’nin Özgür İnsanları) adındaki isyancı grupla beraberdim. Bu insanlar sürekli savaşan insanlar. Etrafa bomba yağarken bu insanlar sohbet ediyor veya uyuyorlar veya hükümet güçlerine karşı el yapımı bomba atarken çok soğukkanlılar. Bazıları düşmanla dalga geçiyor. Diğerleri silahlarını ateşlerken heyecanlı gözüküyorlar çünkü onlar için bu mücadele bir nevi onur nişanı demek olan cihadla aynı anlama gelmekte. Dürbünüyle hükümet güçlerini izleyen ve onlara ateş ederken gülebilen isyancı bir keskin nişancıyla oturup konuştum. O keskin nişancı bana “boğazıma kadar kurbanlarla doluyum” dedi
Halep’in her bir sokağı farklı bir grubun kontrolü altında ve ancak beraber hareket ettiklerinde üstünlüğü sağlayabiliyorlar. Bir grubun başka bir gruba, askerlerinden bir tanesinin cesedini alabilmesi için ateşi keserek yardımcı olduğunu gördüm. Ve aynı iki grup öğleden sonra birbirlerine bağırıyor ve her ikisinin de zararına da olsa beraber savaşmayı reddediyordu. Özgür Suriye Ordusu şemsiyesi altındaki katı İslami gruplardan Kuzey Fırtınası Tugayı tarafından kontrol edilen girişten ziyade başka bir yoldan Halep’e girmeyi tercih eden bazı Özgür Suriye Ordusu mensuplarıyla tanıştım. Bir tanesi bu durumu “Onlar bizim adamlar değil” diye açıkladı.
Bu yüksek güvensizliğe ek olarak genel bir lider eksikliği de bulunmaktadır. Sürgündeki muhalefet yönetimi (Ulusal Suriye Konseyi) müzakereleri İstanbul’dan yürütmekte ama savaşı sahada yürütenlerden saygı görmemektedir. Geçen ay, Özgür Suriye Ordusu lideri, Riad al-Assad, farklı muhalefet taburlarını kendi gözetimi altında toplamak amacıyla yönetim merkezini Türkiye’den Suriye’ye taşıdığını duyurmuştu, ancak konuşulanlar onun Türkiye’de kaldığı yönünde. Komutayı almaya çalışan diğer liderlerin tamamı Esad rejiminden kaçanlardan oluşuyor ve tamamen güvenilir oldukları söylenemez.
Birçok isyancı sadece tek bir asil neden için savaşıyor, bu neden evlerini ve ailelerini korumaktan öte bir şey değil. Ama onları, bu kaos ortamını fırsat bilerek Suriye’yi bir şeriat yönetimine çevirmek isteyenlerden ayırmak oldukça zor. Halep’te, Selefi savaşçılarını azınlık Alevileri katletmekten bahsederken duydum. Bunlar aynı zamanda hem acilen Amerika’nın desteğini hem de her şeyin bir an önce kendilerine devredilmesini istiyorlar. Bu aşırı gruplar Suudi Arabistan ve Katar’dan çoktan silahlanmaya başladılar. Bunlar batının silahlanmasını istemediği gruplar. Bu gruplarla karşılaştırıldığında Beşar Esad’ın bunlardan daha tehlikeli bir düşman olduğunu söylemek zor.
Avrupa Birliği’nin ve Amerika’nın isyancılara sahada çatışabilmeleri için silah sağlaması yanlış olur. Kimse de Amerika’nın İran’a ek olarak, en iyi ihtimalle kaos içinde olacak Suriye gibi müttefik bir ülkede saplanıp kalmasından da mutluluk duymayacaktır.
Batının yapabileceği en iyi şey, NATO’nun himayesi altında uçuşa yasak bölge oluşturulması ve Suriye hükümetinin hava gücünü kullanmasını engellemesidir. Bu oyunun kurallarını değiştirecektir ve isyancılara Türkiye sınırında daha kuvvetli ve bütünleşmiş bir liderlik oluşturabilmeleri için fırsat verecektir. Bu aynı zamanda sivil katliamın ve Halep gibi başka şehirlerin de yıkılmasının önüne geçecektir. İsyancıların şehrin yakınında bir hava savunma tabanını ele geçirdiği geçen haftadan beri uçuşa yasak bölge uygulaması daha fazla uygulanabilir gözükmeye başladı. Ancak bu kesinlikle kolay olmayacaktır: uçuşa yasak bölge oldukça maliyetlidir ve Suriye bir Libya değildir; onun hava savunma sistemi çok daha gelişmiştir.
Uçuşa yasak bölge ile bile bu kaos ortamından bir çıkış yolu bulmak kolay gözükmüyor. Türkiye barış görüşmelerinin başlaması ihtimaline yönelik olarak isyancılar ve hükümet ile görüş alışverişinde olacaktır, ancak isyancılar bu noktada Şam’ı almadan duracak gibi gözükmüyorlar.
Suriye’de yaşanan onca dehşetle birlikte Amerika’nın ve Avrupa’nın yapabileceği güçlü bir yardım, geleceğin çok belirsiz ve kasvetli olmasından dolayı hemen hemen imkânsız görülüyor. Başkan Bill Clinton’ın söylediği gibi “Bizim değerlerimiz ve çıkarlarımızın söz konusu olduğu ve bir farklılık yaratabileceğimiz yerde aksiyon almalıyız.”
Şahit olduklarıma rağmen Suriye’de yer alabileceğimiz konusunda ben ikna olmadım.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment