Türkiye’nin 2014’teki siyasi değişimi
The Washington Institute for Near East Policy
2014 yılında Türkiye’de iki önemli seçim yapılacak: bunlardan ilki 30 Mart’taki yerel seçimler, diğeriyse 28 Ağustos’ta sonuçlanacak cumhurbaşkanlığı seçimleri. 2002 yılında iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), ülke 1950’de çok partili bir demokrasi hâline geldiğinden bu yana en uzun süre devam eden hükûmet oldu.
Merkezî hükûmeti doğrudan etkilemeyen yerel seçimler, iktidar partisinin liderliği için bir yarı referandum olarak görülebilir. Bu yerel seçimler, Türkiye’nin 1,3 trilyon dolarlık ekonomisinin yüzde 30’unu oluşturan İstanbul’un belediye başkanlığı konusunda büyük bir ödülü de barındırıyor. Bunun yanı sıra İstanbul’un yönetimi, ülke yönetimini belirlemektedir. Aslında AKP’nin ülkede öne çıkışı, Erdoğan’ın İstanbul belediye başkanı olarak seçildiği 1994 yılında başlamıştı. Bu nedenle, mart ayındaki seçimlerde İstanbul’da elde edilecek zafer, AKP’nin ülkedeki nüfuzunun devam edip etmediğini önceden haber verecektir.
2007’deki Anayasa değişikliğinin ardından ilk defa Türklerin cumhurbaşkanını doğrudan seçecek olmaları, cumhurbaşkanlığı seçimlerini de önemli hâle getirmektedir. Daha önceden cumhurbaşkanları Parlamento tarafından seçilmekteydi. Söz konusu seçimler de Erdoğan için birçok karmaşık tercihi ortaya koyuyor.
Erdoğan için diğer bir kararsızlık kaynağını, başbakanın kim olacağının belirleneceği 2015 parlamento seçimleri oluşturuyor. AKP’nin parti tüzüğünün 132. maddesine göre AKP listelerinden aday gösterilip seçilmiş olan yetkililer en fazla üç dönem aday gösterilebiliyor ve Başbakan Erdoğan, hâlihazırda makamındaki üçüncü görev süresini dolduruyor. Peki Erdoğan, parti üyeliğinden ve partideki nüfuzundan feragat etmesine neden olmasına rağmen AKP tüzüğüne uyarak 2014’te cumhurbaşkanlığı için adaylığını koyacak mı? Eğer Erdoğan cumhurbaşkanlığı için adaylığını ortaya koymaya karar verirse Gül, bu kararı kabul edip başbakanlık için aday olacak mı?
Erdoğan hangi yolu izlemeye karar verirse versin 2014’teki seçimlerde partisinin zafer kazanmasını istiyorsa ülkenin ekonomik refahını devam ettirmek zorundadır. 2002’den bu yana daha önce görülmemiş bir şekilde kaydedilen ekonomik büyüme AKP’nin oy oranını artırarak peş peşe üç seçimi kazanmasını sağlamıştır.
Türkiye’nin geçen on yılda kaydettiği ekonomik büyümenin büyük ölçüde yabancı sermayeye bağlı olduğu göz önünde bulundurulduğunda Erdoğan, Türkiye’deki yatırımcı güvenini güçlü tutmak zorunda olduğunu biliyor. Bu güven Türkiye’nin, kargaşa içindeki bir bölgede bir istikrar adası olduğu yönündeki algıyla artmaktadır. Eğer bu istikrar devam ederse ekonomik büyüme ve AKP’nin seçim zaferleri devam edecektir. Ancak söz konusu güven Suriye’deki olaylar nedeniyle sarsılırsa bu, Erdoğan’ın siyasi ve ekonomik başarı tarifine zarar vererek Türkiye’yi “sorunlu komşularıyla” aynı düzeye getirecektir.
Bu karmaşık ve çok yönlü senaryolar; Türkiye’de yapılacak seçimler ve ülkenin siyasi dinamiklerine ilişkin bir çalışmanın zeminini oluşturmaktadır.
–Erdoğan ve AKP: Geçmişten Alınan Dersler–
AKP 2011’de, Türkiye tarihinde oylarını artırarak üst üste üç seçim kazanan ilk parti oldu. Bu zaferle Erdoğan, ülkeyi 1940’tan 1950’ye kadar yöneten Adnan Menderes’i, Türkiye tarihinde demokratik bir seçimle gelerek en uzun süre başbakanlık yapma konusunda geride bıraktı.
– Kapsamlı bir sağ koalisyonu oluşturmak:
AKP’nin başarısı, sahip olduğu en büyük güce dayanıyor: Türkiye’deki siyasi sağ kesimin büyük bir kısmına hitap ediyor olması. AKP’nin platformu, bir zamanlar 2001’deki ekonomik krizde çökmelerinden önce Türkiye’nin büyük partilerinin seçmen kitlesi olan merkez sağ ve sağcılar arasında yankı buldu.
Türkiye’nin AKP’si en iyi, muhafazakâr merkez sağ partinin omurgasını oluştururken İslamcılardan merkez sağdakilere kadar uzanan büyük bir koalisyon olarak tanımlanıyor. Ocak 2004’te Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partinin yönelimini, “muhafazakâr demokrasiye” desteğini açıklayarak detaylandırdı: “Dini toplumsal bir değer olarak önemsemekle birlikte din üzerinden siyaset yapmayı, dini kullanarak devleti ideolojik bir dönüşüme uğratmayı doğru bulmuyoruz.
–2014-2015 Seçim Dönemi İçin Olası Senaryolar–
Yaklaşan seçimler AKP lideri ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a birçok seçenek sunuyor. AKP’nin parti tüzüğünün parti yetkililerinin üç dönemden fazla seçilmesini engellediği ve Erdoğan’ın da hâlihazırda üç dönem başbakanlık yaptığı göz önünde bulundurulursa Türk siyasetinin başında kalmak amacıyla Erdoğan için bir yol, cumhurbaşkanlığına aday olmak olacaktır.
Türk Anayasası’nın 101. maddesi cumhurbaşkanının bir siyasi partiye bağlı olamayacağını belirtiyor. Bu madde parlamentodaki birçok parti arasında ara bulucu gibi hareket edecek partiler üstü cumhurbaşkanı olmasını amaçlıyor.
–Yerel Seçimler–
Mart ayındaki yerel seçimlerin sonuçları Erdoğan’ın yılın geri kalanında alacağı siyasi kararları şekillendirebilir. Net bir galibiyet AKP’nin gündeminin halk tarafından onaylandığı şeklinde görülebilir.
– Kilit ulaştırma projeleri, AKP’nin popülerliğini artıracak:
Tünelin ve diğer kilit projelerin zamanlaması yerel seçimlerle ve aynı zamanda 2014 cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ve 2015 genel seçimleriyle kesişecek şekilde ayarlandı. İstanbul Boğazı üzerinde yeni bir köprü inşaatına başlandı ve AKP kentin metro sistemini önümüzdeki yıllarda muazzam ölçüde genişletecek. Buna ek olarak Ankara, Konya, ve Eskişehir gibi orta Anadolu kentlerini birbirine bağlayan yüksek hızlı tren; Bursa, İzmit, Adapazarı ve İstanbul gibi kuzeybatıdaki Türk kentlerini bağlayacak şekilde genişletiliyor. Bu proje, Başbakan için bol miktarda fotoğraf fırsatı üretti. Yüksek hızlı tren Erdoğan’a önümüzdeki seçimlerde önemli halkla ilişkiler kazanımları bahşetti: 2014-2015 döneminde yeni güzergâhların devreye girmesiyle ülke nüfusunun üçte birinden fazlası yüksek hızlı tren hatlarına en fazla bir saat uzaklıkta yaşıyor olacak. Bu örüntü; İzmir, Kayseri ve Gaziantep gibi siyasi açıdan önem taşıyan yerlerde önerilecek diğer çok sayıda kentsel ulaştırma projesi ile tekrarlanacak.
Bu projeler AKP’nin başarılarının anıtlarını teşkil edecek ve partinin Türklerin günlük hayatlarında elle tutulur bir etki oluşturduğunu sürekli hatırlatan unsurlar olacak. Erdoğan, bu projeleri, partisini Türkiye’yi Türklerin gurur duyabileceği bir başarı hikâyesiyle yükselen bir güç olarak öven “yapabiliriz” iyimserliğiyle ilişkilendirmek için kullanmakta özel bir ustalık sergiliyor.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment