Related Articles
Enes Kanter, ‘kız çocukları davası’nı Newsweek’e yazdı: ‘Erdoğan daha ne kadar alçalacak?’
Eski NBA oyuncusu ve insan hakları aktivisti Enes Kanter Freedom, Türkiye’deki skandal “kız çocukları davasını” prestijli Amerikan haftalık haber dergisi Newsweek için kaleme aldı.
Kanter Freedom, uluslararası kurumları, baroları, insan hakları derneklerini ve devletleri yaşanan hukuk garabetine tepki göstermeye çağırdı.
Enes Kanter Freedom’un 23 Eylül’de Newsweek’te çıkan “Türkiye kız çocuklarını gözaltına alıyor. Erdoğan daha ne kadar alçalacak?” isimli yazısının tam çevirisi:
“Yaşları 13 ila 17 arasında değişen 15 kız çocuğu gözaltına alındı ve dünya tepki gösterip Türk mahkemelerine ve Adalet Bakanlığı’na bunun kabul edilemez olduğu mesajını göndermezse, Türkiye’deki siyasi bir cadı avında büyük kardeşleri ve ebeveynleri aleyhinde ifade vermek üzere mahkemeye çıkarılacaklar.
Kabul edilemez ama şaşırtıcı da değil. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki otoriter Türk hükümetinin daha fazla alçalamayacağını düşündüğünüzde, bir şekilde bir yolunu buluyor. Erdoğan geçtiğimiz yılı, barışçıl bir sivil toplum hareketi olan ve terör örgütü olarak tanımladığı Hizmet’e mensup oldukları, hatta mensup oldukları şüphesiyle yasalara saygılı kendi vatandaşlarına karşı insan hakları baskıları uygulayarak geçirdi. Bu iftiranın himayesi altında Erdoğan rejimi aileleri birbirine düşürmeyi bir sanat haline getirmiştir.
Ne yazık ki bu hikayeyi birinci elden biliyorum. Türkiye, en açık sözlü eleştirmenlerinden biri olan bana baskı yapmak için babamı hapse attı ve Hizmet’in ilham kaynağı olan Fethullah Gülen’in akrabalarını kaçırdı. On binlerce masum insan zulme uğradı, işlerinden kovuldu, hapse atıldı ve hatta işkence gördü.
Şimdi de Türkiye’deki genç kızları mahkemede ebeveynleri ve büyük kardeşleri aleyhine tanıklık etmeye zorluyorlar ki bu da sivil özgürlükler ve insan haklarında tehlikeli bir erozyona yol açıyor.
Polis, 7 Mayıs günü erken saatlerde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın “suça sürüklenen çocuk” arama emriyle 15 kız çocuğunu “bilgi almak amacıyla” topladı, evlerini zorla aradı ve yaklaşık 16 saat boyunca gözaltında tuttu; çocuklar bu süre zarfında suçlu muamelesi gördü, yasal temsilden mahrum bırakıldı ve psikolojik baskıya maruz kaldı. Birleşmiş Milletler’in Suç Mağduru ve Tanığı Çocukları İçeren Konularda Adalete İlişkin Kılavuz İlkeleri, çocuklara yaşları, olgunluk düzeyleri ve bireysel koşulları göz önünde bulundurularak saygı ve şefkatle muamele edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Gözaltı ve sorgulama Türkiye’nin kendi yasal mevzuatını da ihlal etmiştir ve kızların kendi ruhsal durumlarını da etkilemiştir.
Ancak gözaltındayken kötü muamele görmüş olsalar da, kızların destanı o gece geç saatlerde serbest bırakılmalarıyla sona ermedi. Önümüzdeki hafta, haksız yere sözde “terör faaliyetlerine” karışmakla, yani insani yardım, eğitim ve dinler arası hoşgörü odaklı bir hareket olan Hizmet’le ilişkili olmakla suçlanan ailelerine karşı ifade vermeye çağrılacaklar. Hiçbir Batılı ülkenin Türkiye’nin terörle mücadele yasalarını siyasi amaçlar için suiistimal etme taktiğine kanmamış olması dikkat çekicidir.
Bu, Türkiye’de 2016’daki başarısız darbe girişimine kadar uzanan, Hizmet katılımcılarına yönelik daha geniş bir ayrımcılık modelinin son örneği. Darbeyi düzenleyenler hakkındaki belirsizliğe rağmen, Türk makamları bunu bahane ederek 147 medya kuruluşu, 1.284 okul, 800 yurt, 54 hastane ve 1.125 vakıf da dahil olmak üzere 3.520 Hizmet kuruluşunu kapattı ve mal varlıklarına el koydu. Bugüne kadar 690.000’den fazla kişi hakkında dava açılmış ve 122.000’den fazla kişi mahkum edilmiştir.
Türkiye’nin terörizmi esnek bir şekilde yorumlaması, haksız gözaltılardan yasal temsilin engellenmesine ve zararsız sosyal ve dini uygulamaların suç sayılmasına kadar, yasal ilkeleri ve bireysel özgürlükleri tehlikeye atan keyfi eylemlere yol açmıştır. Uluslararası Af Örgütü’nün 2021 yılında yayınladığı bir rapor, Türkiye yetkililerinin terörle mücadele mevzuatını sivil toplum kuruluşlarını hedef almak üzere “silah olarak kullandığını” ortaya koydu. Aynı yıl Birleşmiş Milletler Keyfi Gözaltı Çalışma Grubu, Türkiye’nin uluslararası normları ihlal eden yaygın tutuklama uygulamalarının insanlığa karşı suç olarak sınıflandırılabileceğini gözlemledi.
Ve bu keyfi “terörizm” uygulaması 18 yaşından küçükleri bile kapsıyor. Türkiye Adalet Bakanlığı’nın verilerine sahip olduğumuz son yıl olan 2015-2021 yılları arasında 15.258 çocuk terörle bağlantılı suçlardan yargılanmıştır. Her ne kadar 2021’den bu yana yaşa özel veriler yayınlanmamış olsa da, tahminler 20.000’e yakın çocuğun benzer suçlamalarla karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Bu çocuklardan en az 3.763’ü hüküm giymiş, 2.225’i Türk Ceza Kanunu’nun 314. Maddesi uyarınca silahlı örgüt üyeliği veya yöneticiliğinden ceza almıştır. Ayrıca 1.614 çocuk da fiilen hapis cezasına çarptırılmıştır.
Hangi açıdan bakılırsa bakılsın, bu düpedüz gülünçtür. Soruşturma savcısının 529 sayfalık iddianamesinde yer alan suçlamalar, bu 15 kız çocuğunun karıştığı olayda büyük ölçüde sosyalleşme, küçük öğrencilere rehberlik etme, barınma masraflarını karşılama veya gıda yardımı dağıtma gibi günlük faaliyetlere odaklanıyor.
Haziran tarihli iddianameye göre, temel suçlama, İstanbul’da dört farklı evde ortaokul ve lise çağındaki çocuklara gönüllü olarak İngilizce ve dini dersler veren 12 kız üniversite öğrencisine odaklanıyor. Bu eğitim faaliyetleri öğrencilerin ailelerinin rızasıyla yürütülürken, kadınlar kendi aralarında dini ve sosyal toplantılar da düzenlediler.
Ancak bu faaliyetler terörist faaliyetlere katıldıklarının kanıtı olarak yorumlanıyor.
Bu kızların içinde bulundukları çıkmazı ve topluluk bulma arzularını daha iyi anlamak için şunu fark edin: Hedef alınan aileler sosyal dışlanmayla karşı karşıya kalıyor ve bu da onları öncelikle kendi marjinal toplulukları içinde bağlar kurmaya itiyor. Paradoksal olarak, birbirlerini desteklediklerinde ve çocukları arkadaşlık kurduklarında, bu tür etkileşimler genellikle “terörist” işbirliği olarak kabul edilir. Bu gençler için tam bir çıkmaz durum: Toplumun genelinden dışlanıyorlar ve sadece hükümet tarafından benzer şekilde kara listeye alınmış akranlarıyla sosyalleşmek zorunda bırakılıyorlar. Ancak bunu yaptıklarında da suç işlemekle itham ediliyorlar.
Bu adalet garabeti, özgürlük ve güvenlik hakkı, din özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, işkence ve kötü muamele yasağı da dahil olmak üzere birçok insan hakkı ihlaline yol açmıştır. Ayrıca, küçüklerin baskı altında sorgulanması, çocuklara yönelik tehditler ve aile üyelerinin keyfi olarak gözaltına alınması, uluslararası insan hakları standartlarının ciddi ihlallerini teşkil etmektedir.
Çocuklar, bırakın kendi aile üyelerini, masum bireyleri suçlu göstermek üzere tasarlanmış davalarda tanıklık etmeye asla zorlanmamalıdır.
Dünya çapında dikkat çekmek için yarışan insan hakları türünden veya başka türden sayısız trajedi var, ancak uluslararası toplum bunun fark edilmeden geçip gitmesine izin veremez. En azından uluslararası ilgiye ve izlemeye ihtiyacı var. Daha da iyisi, bu kızların hukuksuz bir şekilde alıkonulması ve kötü muameleye maruz bırakılmasıyla ilgili uluslararası gözetim altında bir soruşturma yapılmasıdır.
Türk hükümeti kendi vatandaşlarının haklarını ihlal etmekten bir kez daha paçayı kurtarırsa, bu gelecekte daha da düşük seviyeleri zorlayacakları anlamına gelir. Baroları, insan hakları gözlemcilerini ve uluslararası örgütleri, Türk mahkemelerine ve Adalet Bakanı’na, küçüklere yönelik eylemlerinin pek çok uluslararası anlaşmayı ihlal ettiği ve insanlık için utanç verici olduğu mesajını göndermeye çağırıyorum.