Fobinizden korkmayın
Duyduğumuz örnekler çoğaldıkça fobilerin toplumda ne kadar sık görüldüğünü de fark ediyoruz. Araştırmalar toplumda yüzde 10 oranında fobik olduğunu söylese de bu değerin yüzde 25 olduğu tahmin ediliyor.
Ambulans sirenini duyduğu anda bayılan, balkon korkuluklarına asla yaklaşmayan, kediyle aynı odada kaldığında pencereden atlayan, böbrek taşları sebebiyle kıvrandığı halde iğneye yanaşmayan, hamilelik düşüncesine bile tahammül edemeyen, alt geçitleri kullanmayan, asansöre binmeyip on kat merdiven çıkan… Bir değil yüz değil belki de binlerce kişi çeşit çeşit korkulara sahip. Korkusuz yaratılmayışımızın sebeplerinden biri korunmaya muhtaç oluşumuz. Ancak yoğun duygular hayat standardını oldukça düşürüyor. Hatta bazı korkular var ki bu hisse sahip olana bile mantıksız geliyor. Pek çok alanda kendini gösteren, yelpazesi hayli geniş bu aşırı korkulara fobi diyoruz. Fobi adeta korkunun kontrolden çıkmış hali, istem dışı bir hareket. Fobi kelimesinin, Yunanca Phobos kelimesinden geldiğini düşünürsek anlamı daha da netlik kazanıyor. Phobos, Yunan mitolojisinde dehşet tanrısı anlamına geliyor. Psikolojik danışman ve rehberlik uzmanı Didem Ertaş’a göre böyle kişiler aslında korkusunun saçma olduğunun farkında ama ne yazık ki bu dürtüye söz geçiremiyor, kendine hâkim olamıyor. Bir fobi önemli bir bunaltı kaynağı olduğu veya toplumsal işleyişi engellediği zaman ruhsal bir rahatsızlık olarak da değerlendiriliyor.
Robert Burton 1621 tarihli Melankolinin Anatomisi adlı kitabında bazı insanların korku içerisinde yaşadıklarını yazmış. Burton sıkıntı, bayılma korkusu ya da düşüp ölme gibi korkular nedeniyle evini terk edemeyen bir hastadan söz eder. Bir başka hastanın ise yolda karşılaştığı herkes tarafından saldırı ve soyguna uğrayabileceğinden korktuğunu dile getirir. Bir başkası ise yolda şeytanla karşılaşacağından korkar. Aynalardan, kedilerden korkan tanınmış kişiliklerden de söz eder. Bütün bu anekdotlar fobilerin çağlar boyunca var olduğunun, içinde bulunduğumuz modern çağın bir ürünü olmadığının da ispatı.
Duyduğumuz örnekler çoğaldıkça fobilerin toplumda ne kadar sık görüldüğünü de fark ediyoruz. Araştırmalar toplumda yüzde 10 oranında fobik olduğunu söylese de bu değerin yüzde 25 olduğu tahmin ediliyor. Fobi sıklığının beklenenden düşük çıkmasının en önemli nedeni bu kişilerin hastalıklarının farkında olmaması ve tedaviye başvuruların az olması. Buna rağmen Amerika’da 65 bin değişik tür fobi saptanmış.
Fobileri sosyal fobi, agorafobi, özgül fobiler olmak üzere başlıca üç gruba ayırıyor Didem Ertaş. Sosyal fobi; sosyal ortamlarda başkaları tarafından inceleme altında tutulduğu hissi, eleştirilme ya da küçük düşme korkusu. Kişi sosyal ortamlara girmekten kaçınır; sosyal, mesleki ya da aile yaşamı olumsuz etkilenir. Agorafobi; yalnız başına kalmaktan, yalnız sokağa çıkmaktan kalabalık yerlere girmekten duyulan korkular agorafobi sayılıyor. Ağır agorafobikler yaşamın birçok etkinliğinden uzaklaşıp ciddi çökkünlük durumlarına girebiliyor. Özgül fobiler; belirli nesneler veya durumlardan anormal korkudur. Bu özgül durumlar ve nesneler olmadığında hastada rahatsızlık belirtisi olmaz. Yalnız fobi nesnesi ya da durumuyla yüz yüze gelince panik derecesinde korku ortaya çıkıyor.
Mantıksız korkunun belirtileri
Mantıklı ve mantıksız korku sırasında bedenimizde ve zihnimizde aynı değişiklikler görünüyor. Yani sokakta birisinin veya tehlikeli bir hayvanın saldırısına uğradığımızda nasıl korkuyorsak balkon demirlerine yaklaşmak gibi mantıksız korkular sırasında da aynı şeyi hissediyoruz. Kişiden kişiye değişiklikler olsa da en sık görülen belirtiler şöyle: Kalp çarpıntısı, nefes daralması, göğüs sıkışması, titreme, terleme, uyuşma, karıncalanma, baş dönmesi, bayılma, sık idrar atımı. Kişi korktuğu durum ya da nesneyle karşılaştığında bu duyguları yaşadığı gibi, bu durumları düşündüğünde de hissedebiliyor.
Fobilerin genel olarak iş ve sosyal hayatta fazla olumsuz etkisi olmadığı düşünülür. Ertaş, bu düşüncenin yanıltıcı olduğuna dikkat çekiyor. Toplum araştırmalarında fobisi olanların yüzde 15’inin son bir ay, bir hafta veya daha fazla süre işe gidememiş olduklarını öğreniyoruz. Basit gibi görünen hayvan fobileri ağır olduklarında evden çıkamamaya bile sebep olabiliyor. Fobiler, diğer tüm kaygı bozuklukları gibi, başta depresyon olmak üzere diğer ruhsal hastalıklarla birlikte görülebiliyor. Yani kişinin fobisinin olması ek bir psikiyatrik hastalığının olması ihtimalini artırıyor. Ertaş, genellikle tedaviye başka sorunlarla gelen hastalarda fobilerin tevafuken fark edildiğini belirtiyor. Başvurunun düşük olmasının başlıca nedenleri arasında fobilerin hastalık değil huy veya kişilik özelliği olduğunun düşünülmesi, tedavisinin olmadığının sanılması yer alıyor.
Fobilerin tedavisi hem mümkün hem de başarı oranları oldukça yüksek. Ancak bu korkuların tedavisinde ilaçların rolü az. Hatta bazı durumlarda ilaçlar zararlı bile olabiliyor. Fobiye ek olarak kişide depresyon da varsa antidepresan tedavisi gerekebiliyor. Bunaltı bozukluklarında yaygın biçimde kullanılan davranışçı tedaviler seçenekler arasında ilk sırada. Alıştırma adı verilen yöntem en yaygın kullanılan davranışçı teknik. Bireysel veya grup halinde uygulanıyor. Bu teknikte kişinin korktuğu durumun ayrıntılı bir analizi yapıldıktan sonra korkulan durumla gitgide artan derecede karşılaşması sağlanıyor.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment