Kur’an-ı kerim’i neden tecvidle okumalıyız?
Allah (cc), yüce beyanında Kur’an’ı tertil üzere okumaya işaret ediyor. Peki, tertil üzere okumak neyi ifade ediyor? Kur’an’ı nasıl okursak, doğru okumuş oluruz?
Kur’an, ilk asırlardan günümüze elden ele, dilden dile, gönülden gönüle aktarılarak gelmiş. Kur’an’ın, asırlar ve nesiller boyu vahyedildiği şekliyle muhafazasındaki en büyük rol, hiç şüphesiz Resulullah’tan tevatüren nakledildiği şekliyle okunmasına ait. Bu uğurda gayretler gösterilmiş, emekler harcanmış. Kur’an’ın hatasız olarak okunmasına yönelik kuralları içeren sayısız eserlerin yazılması da bu takdire şayan gayretlerin ürünü. Peki bizler, Hz. Peygamber’in (sas) okuduğu şekilde nasıl okuyabiliriz? Cevabı aslında belli: Kur’an okumayı Hz. Peygamber’den (sas) öğrenen sahabe, onlardan öğrenen tabiin ve tebe-i tabiin nesillerinin içindeki seçkin Kur’an okuyucusu hafız ve kurranın okuduğu gibi okuduğumuzda, Kelâm-ı Kadîmi kendisine indirilen Hz. Peygamber (sas) gibi okumuş oluruz. Çünkü Kur’an yanlış okunduğunda mana değişiyor, doğru anlamı vermiyor. Onun için Kur’an okuma başlangıçtan günümüze hep bir ‘fem-i muhsin’den yani Kur’an okuma usul, kaide ve tatbikatını yani tecvid ve kıraatini bilen bir ehil, iyi ve güzel okuyan ağızdan alınıp öğrenilegelmiş. Bu maksatla tecvid ilmi ihdas edilmiş. Çünkü kendi kendine öğrenilen Kur’an ve tecvid okumalarında yanlışlar çıkabiliyor.
Tecvid kelimesini ilk kez Hz. Ali kullandı
Kur’an-ı Kerim’in kurallarına uygun biçimde okunmasını konu alan bilim dalına ve bu dalda yazılan eserlerin ortak adına tecvid deniyor. Tecvid, sözlükte ‘bir şeyi güzel ve sağlam yapmak, süslemek’ anlamına geliyor. Tecvid kelimesi için ‘ifrat ve tefrite kaçmadan sıfatlarına uygun şekilde harfleri mahreçlerinden çıkarmak’, ‘Kur’an harflerinin mahreç ve sıfatlarının konu edildiği ilim’, ‘Kur’an-ı Kerim’i harflerin mahreç ve sıfatlarına riayet edip vakıf, vasıl, sekte vb. tilavet kurallarına uyarak güzel ve hatasız okumayı öğreten ilim’ gibi tanımlar da yapılmış. İmam Birgivi Hazretleri, tecvidi tarif ederken harflerin mahreç ve sıfatlarını hakkıyla telaffuz etme melekesinden söz etmiş. Keşfü’z-Zünun’da tecvid, musikiye benzetilerek sadece bilginin yeterli sayılmadığı ve üzerinde alıştırmalar yapılarak kazanılacak bir meleke olduğu ifade edilmiş. Tecvidin ameli yönünün ehlinden yani ‘fem-i muhsin’den öğrenilmesi gerektiği üzerinde durulmuş. İbnü’l-Cezerî’nin Hz. Ali’ye nispet ettiği ‘et-tertîl tecvîdü’l-hurûf ve ma’rifetü’l-vukuf’ sözüne itibar edilirse tecvid kelimesini ilk defa Hz. Ali’nin kullandığı söylenebilir. Daha sonra İbn Mücâhid ve Ebü’l-Hasan Ali b. Ca’fer es-Saîdî gibi alimlerde rastlanmış. Önceleri tecvid yerine tertil, ‘hüsn-i edâ’ gibi ifadelere de yer verilmiş.
Ayet ve hadisler Kur’an’ı tecvidle okumayı gerekli kılıyor
Tecvidin gayesi Kur’an-ı Kerim’in tertil ile ve hatasız şekilde okunmasını sağlamak. Çünkü Müzzemmil Suresi’ndeki, “Kur’an’ı tertil ile oku” ayetiyle Furkan Suresi’ndeki, “Onu tertil üzere okuduk” mealindeki ayetler tecvidin gerekliliğine bir işaret kabul edilmiş. Nitekim Hz. Ali, ayetlerde geçen tertili Kur’an harflerinin mahreç ve sıfatlarına uygun şekilde telaffuz edilmesi ve durulacak yerlerin bilinmesi diye açıklamış. Burada, harfleri en güzel şekilde telaffuz etmenin lüzumuna ve okuma sırasında nerede durulup nereden başlanacağının bilinmesine temas edilmiş. Bu da Kur’an kıraatinde ses ve cümle bilgisiyle anlam bilgisinin önemini gösteriyor. Tirmizi’de geçen hadis-i şerife göre Hz. Peygamber’in hanımı Ümmü Seleme’ye O’nun kıraati sorulduğunda, “Resûlullah kıraatini ayırırdı (tane tane, dura dura okurdu)” cevabını vermiş. Enes b. Mâlik de, “Resûlullah’ın kıraati medli idi” dedikten sonra besmeleyi örnek olarak zikretmiş ve Hz. Peygamber’in ‘bismillâh, ‘er-rahmân ve ‘er-rahîm’i uzattığını söylemiş. Abdullah b. Mes‘ud, Ebû Musa el-Eş’arî ve Ebû Huzeyfe’nin azatlısı Salim gibi bazı sahabiler Kur’an’ı güzel sesle ve tecvidle okudukları için Resûl-i Ekrem’in övgüsünü kazanmış. Kur’an lafzı ve manasıyla birlikte indirildiğine göre onun lafzının orijinal şekliyle korunması için tecvidin öğrenilmesi farz-ı kifaye, Kur’an okurken harflerin zat ve sıfat-ı lazımelerinin bozulmasıyla ortaya çıkan lahn-ı celîden sakınacak biçimde tecvid kurallarına uyulması farz-ı ayın veya vacip kabul edilmiş. Günümüzde tecvid ilmini öğrenecek pek çok eser mevcut. Prof. Dr. Sıtkı Gülle’nin hazırladığı ‘Açıklamalı Örnekleriyle Tecvid İlmi’, İmam Asım’ın Hafs rivayeti çerçevesinde hazırlanmış bir çalışma. Kitapta tecvid kuralları herkesin anlayabileceği şekilde sade bir dille anlatılmış. Cami hocalarının, Kur’an öğreticileri ve öğrencilerinin, ilahiyat fakültelerindeki kıraat bilim dalı öğretim elemanı ve öğrencilerinin faydalanabileceği şekilde her konu detaylı bir şekilde Kur’an ayetleri üzerinde örnekleriyle açıklanmış. Prof. Dr. Abdurrahman Çetin’in hazırladığı ‘Kur’an Okuma Esasları’ çalışmasında ise klasik tecvîd konularının yanında, Kur’an kıraatiyle ilgili daha pek çok konuya yer veriliyor. Molla Abdurrahman Karabaş tarafından hazırlanan, Osmanlı medreselerinde okutulan ve ismini musannıfının isminden alan Karabaş Tecvidi de bu alandaki boşluğu dolduran eserlerden.
Tecvidi ehlinden öğrenmek gerekiyor
Bakara Suresi’nde geçen, “Kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, kitabı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi öğreten bir resul gönderdik.” mealindeki ayette belirtildiği üzere, Resûlullah gelen vahiyleri hem ezberliyor hem de ashabına okuyarak tebliğ ediyordu. Sahih-i Müslim’de geçen hadis-i şerife göre Cebrail (as) vahiy getirince Resûl-i Ekrem onu dinler, Cebrail (as) gidince getirdiği ayetleri o nasıl okumuşsa kendisi de öyle okur, daha sonra da ashabına öğretirdi. Bu da Kur’an öğretiminin başlangıçtan itibaren sema ve arz yoluyla gerçekleştiğini gösteriyor. Tabiin nesli, Kur’an’ı kaidelerine uygun şekilde okumayı sahabeden öğrenmiş ve kendilerinden sonraki nesillere öğretmiş. Aralarında Hz. Ömer ile Zeyd b. Sabit’in de bulunduğu birçok kişi tarafından söylenen, “Kıraat sünnettir (takip edilmesi gereken bir yoldur) sonra gelen önce gelenden alır; size öğretildiği gibi okuyunuz.” sözü de bunu ifade ediyor. Bu yüzden Kur’an okuyuşunun orijinal şekliyle korunmuş olmasında şifahi naklin büyük önemi var. Tecvid kaidelerine uygun şekilde Kur’an öğretimi sema ve arz yoluyla yapılıyor. Sema ‘işitmek, dinlemek’ anlamına geliyor. Bununla Kur’an’ı bir hocanın okuması ve öğrencinin onu dinlemesi kastediliyor. Arz ise ‘sunum, öğrencinin hocaya okuması’ demek. Bu sebeple önce öğrencinin hocasını dinlemesi ve ardından işittiklerini, öğrendiklerini hocasına sunması esas. Bu iki yöntemin birlikte uygulanmasına ‘eda’ adı veriliyor. Kıraati eda yöntemiyle öğrenip öğrencilerine aynı yöntemle öğreten alimlere de ‘ehl-i eda’ deniliyor.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment