Köpek mi tilki mi?
Hayvan adlarının dildeki kullanımını araştırırken, 11. yüzyıl dilbilimcilerinden Kaşgarlı Mahmud’un divanında, Türkmen Türkçesinde kullanılan çok ilginç bir bilgiyle karşılaştım.
DTCF Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Araştırma Görevlisi Dr. Selcan Sağlık’ın bir makalesinde dile getirildiğine göre, eskiden Türkmen bir kadın doğum yaptığında “Tilkü mü togdı azu böri mü?” diye sorulurdu. Yani doğan çocuğun kurt mu tilki mi olduğu öğrenilmek istenirdi. Kız çocukları çekingen ve kurnaz tilkiye, erkek çocukları ise cesur kurda benzetilirdi.
Bu soru, günümüz Türkmencesinde de bir şeyin neticesinin olumlu mu olumsuz mu olduğunu öğrenmek amacıyla “Gurt mı tilki?” şeklinde sıkça soruluyor. Elbette kurt pozitif, tilki negatif anlam yüklenmiş durumda.
Mesela erkek tarafı adına kız istemeye giden görücü (söz aydıcı) görevini bitirip döndüğünde kendisine şöyle soruluyor: “Gurtmısın, tilki?” Görücü eğer “Gurtduruz” diye cevap verirse bu işlerin yolunda gittiğine işaret sayılıyor.
Kurt ve tilkinin Türkiye Türkçesinde daha çok politikacıların sıfatları olarak kullanılması neden acaba? Sırası gelince attan asil hayvan olarak bahsedilirken neden at gibi politikacı denmez?
***
EŞEKLERİN HÜZNÜ
Bu kravatlı, ceketli eşek büstü, Süleymaniye’de 2003’te kurulan Kürdistan Eşekler Partisi’nin sembolü olarak 2012 yılında açılmış ancak parti çevreci mesajları anlaşamamayıp alaylara dayanamayınca kendini feshetmişti.
Eşekler, iyi ki insanların dilinde hakarete dönüştüklerini bilmiyorlar. Nedenini asla anlayamayacakları sonsuz bir hüzünle geçerdi yaşamları. Atlara gösterilen saygının binde birine mazhar olamamaya kim bilir ne üzülürlerdi. Aslan, kaplan gibi yırtıcılardan övgü ile bahseden insanın, öfkesini boşaltırken aklına önce eşeğin gelmesini hazmedemezlerdi herhalde.
Belki de eşekler bilinçle donatılsaydı, insanların bu kötü huylarını başka masum varlıklara da yönelttiklerini görüp biraz teselli bulurdu. Eğer heykel hâlâ Süleymaniye’de duruyorsa, altına eşeğin dilinden yazılmış şöyle bir levha koyarak kendilerini bilinçli sanan insanlara seslenilsin isterdim:
Ben hakarete uğrayan tüm canlıların sembolüyüm. Bana bakıp güleceğinize ve kızdığınızda birbirinize “Eşek oğlu eşek” diyeceğinize engellilerden, kilolulardan, hastalardan, bekar kızlardan ve sizden olmayan ötekilerden, sizden olup da nefret ettiklerinizden bahsederken zavallı kelimelerle nasıl oynadığınızı size hatırlatmak isterim:
“Afedersiniz Ermeni”, “Rum dölü”, “Yahudi tohumu”, “Allah’ın şişkosu”, “Gavur ölüsü”, “Sağır mısın kardeşim?”, “Kör müsün nesin?”, “Ne sakat adamsın”, “Hasta mısın?”, “ Seni cüzzamlı!”, “Şizofren herif ne olacak!”, “Çingeneleşme!”, “Anladıysam Arap olayım”, “Çöl bedevisi”, “Köylü!”, “Amele kılıklı”, “Karı kılıklı”, “Kız kurusu”, “İt oğlu it”, “Köpek”, “Domuz”, “Ayı”, “Çakal”, “Yuh deve!”, “Maymun”, “Keçi”, “Hıyar”, “Mal”, “Davar” , “Öküz”…
***
ANDA YAŞAMAK MÜMKÜN MÜ?
Geçtiğimiz ay İspanya’da çekilmiş bu fotoğraf. Hava 40 derece. Çocuklar suyla oynuyor. Zaman, neşeyle donmuş sanki. Tabii bakan için. Yaşarken göl değil nehirdir zaman. Her şey anda olup biter, buna rağmen her anı yeni bir başlangıç olarak kabullenemeyiz. Hayatı daha çok o anın öncesi ve sonrasıyla anlamlandırırız.
Bir anı bekleyişimizin heyecanı o ana eriştiğimizde kaybolur. Bir şeyin gerçekleşeceğini ümit etmenin zevki, yaşanmış hiçbir anla kıyas edilemeyecek denli büyüktür. Sonrasında o mutlu anı hatırlarken kenar süsleri katar, giderek kutsallaştırırız. Hayalin gücü her zaman gerçeğe fark atar. Beklentimiz bir felaket olduğunda da durum değişmez. Korktuğumuz kederin hayaleti canlandığında zannettiğimizden daha cesur çıkar ve bir şekilde onunla başederiz.
Ariflerse bizim aksimize “vaktin evladı” olarak yaşarlar. Ümitten ve kederden muaf tutulmuş insanlardır. Hayat yolunda giderken ne menzile erişme hayalleri kurarlar, ne de hatıralarıyla avunurlar. Çünkü yol ile yolcuyu benliklerinde eritmişlerdir. Ortada ne yol kalmıştır, ne de yolcu. İdraklerinin DNA’sı mutasyona uğramış olmalı. Yansalar yakılsalar dahi duman tütmez bedenlerinden. Dudaklarında daimi bir tebessüm. Nazarları nur ırmağı…
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment