İtikâfa aşk ile bir daha
Allah Resûlü’nün (sas) hiç terk etmediği ancak günümüzde ihmale uğrayan sünnetlerden biri itikâf. İnsanın Allah’a yönelmesi ve kendisiyle hesaplaşması için ayırdığı zaman dilimi… Ramazan’ın son on gününde bu sünneti yerine getirme imkânınız yoksa, herhangi bir zamanda birkaç saatliğine camiye çekilerek de bu bereketi yaşayabilirsiniz.
Hz. Aişe (ra) Validemiz, Peygamber Efendimiz’in (sas) Ramazan’da itikâfa girişini şöyle anlatıyor: “Resûl-i Ekrem (sas), Ramazan ayının son on gününde itikâfa girerdi. Bu sünnetine vefatına kadar devam etti. Sonra onun ardından hanımları itikâfa girdiler.” Kâinatın Efendisi (sas) her sene Ramazan’ın son on gününde Mescid-i Nebevi’de bir hurma sütununun dibindeki minder üzerinde itikâfa çekiliyordu. Sahih hadis kitaplarında yer alan, “Kadir Gecesi’ni Ramazan’ın son on gününde arayınız.” müjdesi, itikâfın bu dönemde yapılmasının önemli bir sebebi.
Günümüz hayat şartlarının getirdiği koşuşturmalar yüzünden, insanın kendine dönüp bakmaya, Rabb’iyle buluşmaya fırsatı olmuyor. Her seferinde yoğunluk bahane edilerek farz ibadetler bile sekteye uğrayabiliyor. Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennem ateşinden kurtuluş olan Ramazan ayında itikâfa girmek, insanın kendisini hesaba çekmesi, manevi hayatına çekidüzen vermesi için güzel bir fırsat. Peygamber Efendimiz’in (sas) devamlı yaptığı bir âdeti olması hasebiyle İslam âlimleri, itikâfı müekked sünnet olarak kabul etmişler. İslâmî terminolojide itikâf, kişinin, ibadet niyetiyle bir mescide kapanması, zaruri ihtiyaçları hariç oradan çıkmaması ve vaktinin büyük çoğunluğunu ibadet, zikir, fikir gibi şeylerle geçirmesini ifade ediyor. Kelime manası itibarıyla ise bir şeye önemle eğilme, bir yerde oradan çıkmadan bir süre kalma demek olan itikâf, ibadet olarak Kur’ân-ı Kerim’de de zikrediliyor. Bakara Sûresi’nin 187. ayetinde “… Mescitlerde itikâf halinde iken eşlerinizle birleşmeyin. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Onlara yaklaşmayın. Allah ayetlerini insanlara böyle açıklar, belki sakınırlar.” buyruluyor.
Işık Yayınları’ndan geçtiğimiz günlerde çıkan ‘İtikâf’ adlı kitapta Prof. Dr. Abdülhakim Yüce, itikâfı ‘sadece Allah’ın rızasını kazanmak kastıyla, kadimden gelen ve Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) de terk etmediği bir sünneti ikame etmek üzere bir nevi Allah’a misafir olarak O’nun evine kapanmak’ şeklinde vasıflandırıyor. Yüce, bu ibadetin faydalarından bazılarını şöyle sıralıyor: “Başta dua olmak üzere, her ibadette olması gereken ihsan şuurunu yakalama, gafletten uzaklaşma; böylece yapılan dua ve ibadette İlahî varidatın mahalli ve Cenab-ı Hakk’ın manevî kasrı, köşkü olarak addedilen kalbin tam bir konsantrasyonla Cenab-ı Hakk’ın isim, sıfat ve şuunâtına kilitlenmesini sağlama gibi faydaları vardır itikâfın.”
ÂKİFİN MANEVİ DÜNYASI
İtikâfa giren kişi (âkif), sadece Allah’ın rızasını kazanmak kasdıyla O’nun evine kapanır; nazar, gıybet, yalan, su-i zan, malâyani ile uğraşma, el ve dille başkasına zarar verme başta olmak üzere, birçok günahtan uzaklaşır. Bütün lâtifelerini İlâhî varidata açık tutmak için dünyayla irtibatını, muvakkaten de olsa, en aza indirir ve başta zikirle tefekkür olmak üzere, geniş manasıyla sadece ibadetle meşgul olmaya gayret eder. Abdülhakim Yüce’ye göre, âkif itikâf boyunca bütün vakit namazlarını, bir işe yetişmek gibi kaygılar taşımadığı için aceleye getirmeden, bütün adabına riayet ederek, huzurlu ve huşû içinde cemaatle ikame ettiği gibi, namaz sonrası tesbihatı da aksatmaz. Cemaatle yaptığı tesbihata hem salâvat ve Esma-i Hüsna’yı ekler, hem de Efendimiz’den (sallallâhu aleyhi ve sellem) nakledilen sabah ve akşam dualarını da terk etmez. Bütün adabına riayet ederek, huzurlu ve huşû içinde günün belli vakitlerine serpiştirilmiş işrak, duhâ, evvabin, tesbih, hacet, istihare, tövbe ve teheccüt namazlarını da ikame eder. Gündüzleri oruçlu geçirir, oruçlu olmadığı saatlerde de evdeki gibi yemek ve içmekle uğraşmaz. Her gün programladığı kadar Kur’ân okur, dua eder, salâvat getirir, tevbe ve istiğfarda bulunur ve evrad-u ezkarla meşgul olur. Bu arada gecenin karanlıklarında, hayatın mânâsı, dünyaya geliş gayesi, Cenab-ı Hakk’ın esma, sıfat ve şuûnatı, İslâm âleminin ve insanlığın içinde bulunduğu durumlar üzerinde tefekkürde bulunur. O güne kadar yaptıkları hataları ve kaçırdıkları iyilikleri düşünerek kendisini muhasebe ve sorguya çeker. Bu arada cami içinde yalnız başına ve karanlıkta kendini mezarda hissedip rabıta-i mevt yapması onu ayrı mânevî derinliklere ulaştırabilir. Nitekim Efendimiz (sas), “İtikâfa giren, günahlardan uzak kalır ve kendisine tüm iyilikleri işleyen gibi iyilikler yazılır.” buyurmaktadır.
İTİKAFTAKİ BEKLEYİŞ NAMAZDIR
“Efendimiz (sas) genellikle Ramazan’ın son on gününde itikâfa girdiği için bu sünneti ihya etmek üzere itikâfa giren kişi, Ramazan ayının son on gününün mânevî varidat ve bereketinden istifade edebileceği gibi, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ni de ihyâ etme ihtimali gayet yüksektir.” diyen Abdülhakim Yüce’ye göre, itikâfa çekilen kimse, bütün vakitlerini namazda geçiriyor gibidir: “Çünkü fiilen namaz kılmadığı vakitlerde de, cami içinde namazı bekler bir hâldedir. Bu şekildeki bir bekleyiş de Efendimiz’in (sas) ifadesiyle namaz hükmündedir. ‘Kılacağı namaz sizden birini yerinde tuttuğu, ailesine dönmesine engel olduğu sürece, o kişi namazda sayılır.’ Ve bütün bunları yaparken Allah’ın (cc) evinde ve O’nun misafiri olma edebi ve titizliği içinde hareket eder.”
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Allah Resûlü’nün (sas) Sünneti’ne uymanın önemini şöyle anlatıyor: “Arkadaş! Vesvese ve evham zulmetleri içinde yürürken, Resûl-i Ekrem’in (sas) sünnetlerinin birer yıldız, birer lamba vazifesi yaptıklarını gördüm. Her bir sünnet veya Şer’î bir kaide, zulmetli dalâlet yollarında güneş gibi parlıyor. İnsan, o yollarda zerre miktar o sünnetlerden sapsa, şeytanlara oyuncak, evhama binek, dehşet ve korkulara maruz ve dağlar kadar ağır yüklere taşıyıcı olacaktır.” Günümüzde artan ruhsal rahatsızlıkların en önemli sebebi, hayatımızı sünnet yolunda tanzim edemeyişimiz olabilir. İtikâfı, unutulan bir sünneti diriltmek açısından ele aldığımızda meselenin ehemmiyeti açık şekilde ortaya çıkıyor.
İTİKAF ÇEŞİTLERİ
İtikâf yapılış amaçlarına göre üçe ayrılıyor. Vacip itikâf, bunlardan ilki ve adamak suretiyle bir borç olarak ortaya çıkıyor. İtikâf adağının en kısa süresi bir gün ve bu itikâf süresince gündüzleri oruç tutmak gerekiyor.
Sünnet olan itikâf, Efendimiz (sas)’in Ramazan’ın son 10 gününde girmiş olduğu itikâf. Bu aynı zamanda müekked sünnet. Yani Efendimiz’in farz olmadığı halde devamlı olarak yaptığı, nadiren terk ettiği amellerden biri.
Müstehap itikâfın belirli bir vakti yok. En az bir gün olması tavsiye ediliyor. Ancak herhangi bir zamanda bir saatliğine ya da daha az bir süreyle camiye çekilmek bile itikâf hükmüne giriyor. Hatta namaz için camiye giden bir kimse itikâfa niyet ederse camide bulunduğu sürede itikâfta sayılır.
İTİKAFLA GEÇEN BİR ÖMÜR
Hamza Keskin (85), ömrünün son 15 yılını itikâfla geçiriyor. Yozgat’ın Özükavak köyünde insanlardan uzak, bir başına yaşıyor. 15 yıl önce eşi Satı Keskin’i kaybettikten sonra kendini adeta uhrevi hayata adayan Keskin, bugünlerde Ramazan ayının heyecanı içinde. Günün büyük bölümünü ibadetle geçiriyor, 10 günde bir hatim indiriyor. Üç ayların başlangıcı olan Recep ayında oruca başlayan Keskin, 85 yaşında olmasına rağmen bağ bahçe işleriyle uğraşıp kendi ihtiyaçlarını tarladan karşılıyor. Keskin, sağlık ve sıhhatinin oruca borçlu olduğunu söylüyor. Ramazan ayının içinde yer alan itikâf, Müslümanlar için çok değerli Keskin’e göre: “10 gün boyunca gece ve gündüz süren bir itikâfa girdim. Camiden dışarı hiç çıkmadım. Kolay değil ama eşimi kaybettikten sonra alışkınım bu durumlara. İftarı cami cemaatinin getirdiği birkaç ikramla, sahuru ise peynir, zeytin ve çayla yaptım. Günde ortalama dört saat uyuyordum. Farz namazların haricinde kaza namazları kılıyor, nafile ibadetlerle meşgul oluyordum. Bol bol Kur’an-ı Kerim ve meali okudum. ‘Kadir Gecesi’ni son on günde ve tek rakamlı gecelerde arayınız.’ hadisinden hareketle özellikle tek rakamlı geceleri bol zikir ve duayla geçirdim.”
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment