“Aya Irini’de Türkçe opera söylemek istiyorum”
Bu sene 10’uncusu düzenlenen Türkçe Olimpiyatları, yıllardır Türk dili ve kültürü adına yapılmış en önemli hizmetlerden biri. Her yıl büyük bir kalabalık, bu programı duygulanarak izliyor.
Bu duygu seli neden kaynaklanıyor kestirmek zor. Programın her milletten, ırktan, dilden, dinden kız, erkek,genç yaşlı Türkçe’ye sevdalı binlerce kişiyi biraraya getirmesi mi; yarışma esnasında söylenen güzel şarkıların hatırlattıkları, okunan şiirlerin hissettirdikleri mi yoksa çok milletli yarışmada zencisi, Asyalısı, Balkanı şakır şakır Türkçe konuşurken evde kendi çocuklarımızın düzgün Türkçesi’ni muhafaza etmek için nasıl da bu kadar zorlanıyoruz düşüncesi mi, izleyenleri duygusallaştırıyor, merak etmemek işten değil!
Bu yıl, New York’taki Manhattan Center isimli gösteri merkezinde beşincisi düzenlenen Türkçe Olimpiyatları ödül töreni de tam bir şölen ve duygu seli içinde gerçekleşmişti. Amerika seçmelerinde Türkçe sözlü şarkı dalında birinci olan 15 yaşındaki Khadijah Nunez de bu duygu seline kapılıp taa okyanus ötesine Türkiye’ye kadar gidenlerden.
Lise birinci sınıf öğrencisi olan Khadijah Nunez, “Duydum ki, unutmuşsun gözlerimin rengini” adlı şarkıyı başarıyla seslendirdiği New York elemelerinde birinci olduğunu ve Türkiye’ye gideceğini ögrendiğinde tam 15 dakika sevinç çığlıkları atıyor.
Monique Wilson da bu mutlu habere çok seviniyor ve kızının neşesine ortak oluyor. Ancak haberi duyan eş dosttun tepkisi pek cesaret verici olmuyor. Duyanlar sanki anlaşmış gibi hep bir ağızdan “Bilmediğiniz bir yere gidiyorsunuz başınıza bir iş gelmesin” diyince anne kızın biraz moralleri bozuluyor ama yine de bu durum videolardan görüntülerini izledikleri, fotoraflarını gördükleri, okulda tanıdıkları bir kaç öğretmen ve öğrenci sayesinde az çok insanı hakkında fikir sahibi olabildikleri ve dillerini öğrenmeye çalıştıkları ülkeyi, Türkiye’yi görme fikrinden onları geri çevirmiyor.
Her ikisi de gelen ihtar ve eleştirilere rağmen dünyanın öbür ucunda nasıl bir hayat olduğunu, orada insanların kendilerini nasıl ifade ettiklerini, nasıl yaşadıklarını öğrenmeyi seçiyor. Khadijah en çok Sultan Ahmet Camisini göreceği için heyecanlanıyormuş çünkü bu caminin fotoraflarını ilk gördüğünde kendi deyimiyle ilk görüşte aşka düşmüş.
Amerika grubu olarak New York, Washington DC, Texas, Ohaio ve California’dan yaklaşık 30 öğrencinin yer aldığı, 28 Mayıs 15 Haziran tarihleri arasında gerçeklesen geziden bahsederken anne kızın mutluluktan gözleri doluyor.
“Tek kelime ile gerçekten nefis bir geziydi” diyor Monique. Istanbul ve Ankara arası gidiş gelişlerin yaşandığı gezide, Boğaz’da harika bir tur yapılıyor, ebru ve hat sanatları öğreniliyor, Sultan Ahmet Cami, Kapalı Çarşı, Minyaturk, Kız Kulesi, Anıtkabir ziyaret ediliyor, Istanbul’da yaşayan ailelere misafir olunuyor ve en gelişmiş alış veriş merkezlerinde alış verişler yapılıyor.
“Olimpiyatlar benim icin çok heyecan verici bir tecrübeydi. Dünyanın dört bir yanından gelen bir çok yeni arkadaşım oldu. Bu arkadaşlarla farklı kültürleri tanıdım. Her şeyimiz farklıydı ama tek ortak noktamız Türkçe’ydi.”Türkçe Olimpiyatları ile sanki dünyanın küçültülmüş bir halini görmüş olduk. Bu olimpiyatla, olimpiyatın basit bir yarışma değil barış ve dostluk olduğunu kavradım. Sevginin ve barışın önemi ni ve gücünü gördüm. Olimpiyatlarla adeta bütün dünyayı dostluğa çağırdık” diye ekliyor Khadijah.
Anne kız Türkiye’de hayatlarının en güzel günlerini yaşadıklarını ve ilk fırsatta tekrar Türkiye’ye gideceklerini söylüyorlar. “Türkiye’deki insanların misafirperver olduğunu biliyordum ama bu kadarını beklemiyordum” diyor Monique.
“Türkiye’yi ve Türkleri çok sevdim. Herşey, fotoğraflarda, filmlerde izlediğimden çok daha güzeldi. Türk insanları çok cömert ve yardımsever. Bir Türk ailenin evinde beş gün kaldık.
Bize kendimizi ailenin bir ferdi gibi hissettirdiler. Bizi gezdirdiler, birbirinden güzel ikramlarda bulundular,üstelik bir de hediye verdiler. Hediyeyi alınca cok duygulandım ağladım. Dönüşte hiç ayrılmak istemedim. Biliyorum, ben bir hafta daha kalacağım desem ev sahibimiz ‘hayır’ demezdi. O da ağladı ben ağlayınca.” diyor Khadijah.
“Ben makyaj sanatçısıyım. O yüzden hediyenin üzerindeki motifler beni çok etkiledi. O özen, o incelik o sabır muhteşem bir şey. Türklerin zerafetinin ve incelğinin bir göstergesi adeta” diyor Monique Wilson kendilerine hediye edilen el işi seramik tabağı gösterip kameraya gülümserken.”
Bu arada, laf lafı açarken Monique’nin Türkiye’yi ziyareti sırasında hastanelik olduğunu öğreniyoruz. Yurt dışına ilk ziyaret sırasında kimilerinin başına gelen müthiş sindirim problemi onu da yakalamış. Ama Monique hastanelik olmaktan çok da şikayetçi değil. “Hayatımda iki kez ameliyat oldum. Hastanedeki hayatı az çok bilirim ancak Sema Hastanesi’nde yaşadıklarım bir hastanede değil ancak çok yıldızlı bir otelde yaşanabilir. Tek kelime ile harikaydı. Odamda deniz manzarasını izleyerek dinledim. Hastane görevlileri çok nazik ve yardım severdi. “ diyor Monique Wilson ve ekliyor “Türkiye’de bulunduğum her an ama en çok da hastanedeyken kendimi kraliçe gibi hissettim. Beni gören gelip halimi hatrımı soruyor ben ‘iyiyem’ dedikçe gülümsüyor ve benimle fotoraf çektirmek istiyordu.”
Khadija bu sene Türk halk dansları kursuna devap edip okulda verilen Tükçe derslerine daha da asılıp Türkçesi’ni ve Türkiye hakkındaki bilgilerini geliştirmeyi hedefliyor. Zira, hayali iyi bir opera sanatçısı olup Türkiye’de Türkçe şarkılarla bezediği bir röpertuarla opera konserleri verebilmek. “Türkçe Olimpiyatları’nda anladım ki, dünya barışı mümkün! Ben de Türkiye’de vereceğim Türkçe opera konserleri ile gönüllü bir barış elçisi olmak istiyorum. “ diyor Khadijah.
Monique ise New Jersey Türk Kültür Merkezi’nde verilen Türkçe kurslarına devam etmek istiyor çünkü anne kızın hayallerini Türkiye’ye yapılacak yeni geziler süslüyor..
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment