Evlat sevgisine ayrımcılık yakışmıyor
Anne babalar, bütün çocuklarının ‘bir’ olduğunu, “acısı da mutluluğu da bir” izahıyla savunsa da bazıları, evlatlarından birine karşı daha farklı hassasiyet geliştirebiliyor.
Bir eldeki parmakların kimisi uzun, kimisi de kısadır. Muhtemelen bu farklılıktan yola çıkan atalarımız, “Beş parmağın beşi bir olmaz.” der. Hayatın içerisinde çokça karşılığı olan bu öğretiyi, aile içindeki fertler için de değerlendirebiliriz. Zira aynı anne-babaya sahip, aynı çatı altında yetişmiş kardeşlerin fiziksel ve ruhsal yapıları birbirinden çok farklı olabiliyor. Hatta huyları ve becerileri birbirine hiç benzemiyor. Hal böyle olunca anne-babaya, kiminin karakteri yakın, kimisininki de uzak gelebiliyor. Bu da birinin davranışlarını daha çok onaylama ve beğenme güdüsünü harekete geçiriyor. Hepsinin bir olduğunu, ‘acısı da mutluluğu da bir’ izahıyla savunsalar da bazı ebeveynler, evlatlarından birine karşı daha farklı bir hassasiyet geliştirebiliyor. Bu düşkünlüğü davranışlarına aksettirmemek içinse yoğun çaba harcıyorlar.
Çocuklar arasındaki ayrımcılık sadece ülkemizde olan bir sorun değil. Haber dergisi Time’ın editörlerinden Jeffrey Kluger, bu konuda yaptığı araştırmasını kitap haline getirmiş. Kluger’e göre Amerikalı ebeveynlerin yüzde 95’i bir çocuğuna daha düşkün. Çocukları arasında ayrım yapmadığını söyleyen yüzde 5’lik kısım ise bu konuda doğru söylemiyor. Anne-babanın da nihayetinde bir ‘insan’ olması bu meyli fıtraten mümkün kılıyor. Tespitlerin bazıları ise bizim de yakınlarımızda hatta kendi ailemizde var olan cinsten: “Babalar en küçük kızlarını, anneler ise ilk erkek çocuklarını daha çok seviyor. Ortanca çocuklar eğer ailenin tek kız veya erkek çocuğu değilse genellikle arka planda kalıyor. Anne-babaların en önemli kıstası ise özelliklerinin çocuklarına geçme oranı. Yani, kendilerine benzeyeni daha çok seviyorlar.” Ailede tolerans gösterilen çocukların benzerliği ise dikkat çekiyor: Güzel huylu çocuklar, babaların kızları, annelerin oğulları ve de en küçük çocuklar genelde daha çok seviliyor.
O daha küçük, sen büyüksün!
Anne-babanın çocukları arasındaki ayrımcılığı bilinçli olmadan yaptığını dile getiren Psikolog Saniye Çimen’e göre önemli olan ebeveynin yaptığı adaletsizliği fark etmesi. Çocukların böyle düşünmesinin sebebi ise anne-babanın sevgisini eşit bir şekilde dışa vuramaması. Bu da birine karşı zaafın oluşması, kıyaslama, her çocuğa eşit oranda söz hakkı verilmemesi gibi bir dizi iletişim kopukluklarını beraberinde getiriyor.
Ebeveynin çocuklarına yaklaşımında maksadını ifade edemeyişi, ayrım yaptığı izlenimine yol açıyor. Ebeveynini yanlı tutum sergilemekle suçlayan çocuk, toleranslı zannettiği diğer kardeşe düşman olabiliyor. Kardeş kıskançlığı devreye girince, aralarında sonu gelmeyen bir rekabet başlıyor.
Buna sebep olan en basit hadiselerden biri de evin minik üyesinin aileye katıldığında çiçeği burnunda abi ve ablaya yaklaşım tarzı. “Kardeşin uyanacak gürültü yapma!” ikazıyla büyük çocukta ayrımcılık fikri oluşmaya başlıyor ne yazık ki. “Kardeşim doğmasaydı… Kardeşim olmasaydı…” gibi düşüncelerle kardeşiyle olan bağı en baştan yara alıyor. Böylece anne babasına karşı hırçınlaşıyor. Kardeşini kabullenemiyor. ‘Kötü çocuğu’ oynamaya başlayınca, ebeveyn uslu çocuğa meylediyor. Hâlbuki anne-baba, büyük kardeşten ideal davranışlar beklemek yerine onun kafasındaki soru işaretlerini giderse ‘kötü çocuk’ ortaya çıkmayacak.
Ayrımcılık, miras paylaşımına kadar uzanıyor
Bazen de ilgi uslu değil sorunlu çocuğa kayabiliyor. Sağlık durumu yerinde olmayan, maddî-manevî problemler yaşayan bir çocuk kardeşlerine nazaran anne-babasından daha özel bir ilgi görebiliyor. Psikolog Çimen, bunun da ayrı bir yanlış olduğunu vurguluyor. Çünkü ‘özel’ kardeşin ihtiyaç duyduğu ilgiyi anne-babası fırsat verdiği takdirde kardeşleri de gösterebilir. Böylece kardeşine kayıtsız kalmayan çocuklar da ebeveyninin gözünde hak ettiği yeri alabilir. Duygusal ihmalin sonuçlarının hemen görülmediğini vurgulayan Psikolog Çimen, ilgiye ‘ihtiyacı olan’ çocuğumuzu ön plana çıkarırken diğerleriyle telafisi çok zor bir noktaya gelebileceğimizi söylüyor. Negatif ilginin, ilgisizlikten daha iyi olduğuna değiniyor. Çimen’e göre, ayrımcılığın temelinde sevginin bütün evlatlarımıza eşit bölüştürülememesi var. Halbuki sevgi paylaştıkça çoğalır. Sadece, her bir çocuğun cinsiyetine, yaşına ve karakterine göre anne-babanın muamelesi farklılıklar barındırabilir. “Büyük oğlum çok efendi, bu yüzden o başka!” “Bütün evlatlarım bir yana kızım bir yana!” diyerek sevgimizi tek bir çocuğumuzda toplamak adaletsiz bir yaklaşım.
Saniye Çimen, çocuklar arasında yapılan ayrımcılıkta en çok cinsiyetin etkili olduğunu ifade ediyor. Kimi ailelerde kız çocukları erkeklere oranla kendilerini daha fazla sevdirebildikleri için ilgiyi üzerine çekiyor. Empati becerileri erkeklere göre daha gelişmiş olan kız çocukları bu yönleriyle sevgi odağı haline geliyor. Kimilerinde ise cahiliye döneminden kalma bir alışkanlıkla, kız çocukları ötekileştirilerek erkek çocuklarına düşkünlük oluyor. Özellikle miras paylaşımında erkek çocukları kayırılıyor. Efendimiz (aleyhissalâtü vesselam), “Eğer bir kimse kızlara değer verdiğinden dolayı eziyet görürse ve onlara iyi davranırsa onlar cehenneme karşı perde olurlar.” buyurarak aileleri kökleşmiş ayrımcılık geleneğine karşı direnmeye çağırıyor. Kız ve erkek çocukları arasındaki uçurumu kapatarak kız çocuklarına da itibar kazandırıyor.
Ayrımcılık var, kabul eden yok
Aile müessesesinin sağlam bir zemine oturtmak adına ebeveynin evlatları arasındaki adaleti tesis etmesi çok önemli. Fatih Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhit Mert’e göre anne-babanın adaleti iki alanda tesis etmesi gerekiyor. Öncelikle ebeveynin çocukların ihtiyaçlarını gidermek, onları terbiye etmek gibi genel manada vazifeleri var. Daha özel anlamda ise ancak çocukların fıtratlarını, cinsiyet ve yaşlarını dikkate alarak adalet sağlanıyor. Prof. Mert, Peygamber Efendimiz’in (aleyhissalâtü vesselam) çocuklara mal-mülk dağıtırken, her türlü bağış ve ihsanda bulunurken, eğitimini desteklerken, hediye verme ve öpme gibi en küçük davranışlarda bile müsavi davranmayı emrettiğine dikkat çekiyor. Ancak bu eşitlik emri, hepsine aynı muameleyi göstermek anlamına gelmiyor. Prof. Mert’e göre cinsiyet ve yaş farklılıklarını göz önüne alarak her birine uygun bir yaklaşım geliştirmek gerekiyor. Bu ayrımlara dikkat edilmediği takdirde evlatlarımızın ruh dünyalarında ciddi yaralar meydana getirebileceğimiz konusunda da uyarıyor.
Evladımızın nezdinde ayrımcılık yaptığımıza dair bir düşünce oluştuğu takdirde bu, onlar arasında bir husumetin meydana gelmesi, akrabalık bağlarının zayıflamasına kadar pek çok aile zafiyetine sebebiyet verebiliyor. Bu konuda Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) tavrı konuyu aydınlatıcı bir örnek hükmünde: Numan b. Beşir (radiyâllahu anh.) isimli genç sahabîye, babası malının bir kısmını hibe olarak veriyor. Diğer çocuklarını mahrum ettiğinden zatın annesi bu duruma rıza göstermeyerek eşini ve oğlunu meseleyi sormaları için Efendimiz’e gönderiyor. Malın çocuklar arasında hakkaniyetli taksim edilmediğini öğrenen Allah Resûlü, “Allah’tan korkun ve çocuklarınızın arasında adaletli olun.” buyuruyor. Bir kimsenin bazı çocuklarına, mal verip diğerlerine vermemesi Hanefi mezhebine göre bir sakınca oluşturmuyor. Ancak sebepsiz ayrımcılık nedeniyle ahlakî bakımdan kusur işlenmiş sayılıyor. Evlatların ise ann-babasına “Eşit muamele etmiyorsun, haram işledin!” demesi ve bu konuda onları zorlaması doğru değil.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment