Erdoğan’ın Gülen iddiası Ricciardone’yi şaşırttı
Erdoğan’ın, Hocaefendi’nin iadesine Obama’nın olumlu baktığı açıklaması, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone’yi şoke etti. Gülen’in iadesi hukuken ve siyaseten neredeyse imkânsızken Erdoğan, ısrarla gündemde tutuyor. Çünkü buna olumlu karşılık alamayınca muhtemelen ‘Bakın, ABD himayesindeler’ diyecek.
Perşembe akşamı Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği’ne ait tarihî rezidanstayız. Anka-ra’ya tayini çıkan Büyükelçi Namık Tan, Türk ve Amerikalı dostlarına veda resepsiyonu veriyor. Katılım çok renkli ve yüksek düzeyli. Beyaz Saray’dan Başkan Obama’nın Ulusal Güvenlik Konseyi Avrupa İşleri Direktörü Karen Donfried de orada. Fügen Tan Hanımefendi’nin nezaretindeki mutfaktan çıkan Türk yemekleri her zamanki gibi leziz. Ama kulislerde konuşulanlar ağzınızın tadını bozuyor. Zira laf dönüp dolaşıp Türkiye’deki son siyasî krize ve rezaletlere geliyor.
Bir anda gözüm ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’ye çarpıyor. Avrupa’nın diğer ülkelerindeki meslektaşlarıyla birlikte rutin istişareler için Washington’a gelmiş. Ve Büyükelçi Tan’ın resepsiyonuna da uğrama nezaketi göstermiş. Resepsiyondaki en taze kulis konusu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ATV röportajında Fethullah Gülen’i Başkan Obama’ya şikâyetine ilişkin söyledikleri. Bir yorum alma ümidiyle Büyükelçi Ricciardone’ye yaklaşıyorum. Selam sabahtan sonra, akıllı telefonumdan Başbakan’ın beyanatını gösteriyorum. Başbakan şöyle diyor:
“Sayın Obama ile de bu konuları görüştüm. Oradan da umutluyum. Gereken her şeyi söyledim. ‘Ülkemdeki huzursuzluğun kaynağındaki kişi sizdedir.’, ‘Pensilvanya’dadır.’ dedim, bu kadar açık söyledim. ‘Ben de sizden gereğini bekliyorum.’ dedim. ‘Çünkü benim ülkemin iç güvenliğini tehdit edenler sizdeyse, siz de buna karşı gerekli tavrı koymalısınız. Amerika’nın iç güvenliğini tehdit eden kişiler bende olduğu zaman siz nasıl benden bunları istiyorsanız ben de sizden aynı şekilde bunları isteme hakkına sahibim.’ dedim. Bunları bu kadar açık kendisine söyledim. Olumlu baktı. Yani ‘Mesaj alınmıştır.’ dedi.”
Türkçeyi iyi bilen Büyükelçi Ricciardone, metni okuduktan sonra önce gözlerine inanamıyor. Kaynağımın sağlam olduğunu söylüyorum. O anki jest ve mimikleri görülmeye değer. Israrla yorum yapmasını rica ediyorum ama bundan kaçınıyor. Yakınımızda bir Amerikalı emekli diplomat da var. ‘Sözlü yorum yapmasına gerek kalmadı, mimiklerinden her şey anlaşıldı zaten.’ diyor bana. Gerçekten de Büyükelçi ‘Aman Allah’ım, Başbakan nasıl bunları söyler?’ tarzı şoke olmuş bir görüntü veriyor.
Washington’da kimse Erdoğan’ın Obama’yla görüşmesinde Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iadesini istediğini inkâr etmiyor. Amerikalıları şaşırtan, Türk tarafına farklı birçok kanaldan bu talebin iyi fikir olmadığı, hükümetin istediğini elde edemeyeceği söylenmiş olmasına rağmen, Başbakan’ın ısrarla konuyu gündemde tutması. İşin en şoke edici yanı ise olayı Obama sanki bu talebe ‘olumlu’ bakmış gibi yansıtması. İnsanlar, koca Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın bir ABD başkanıyla yaptığı konuşmayı bile Türk kamuoyuna çarpıtarak yansıtmasına inanamıyor.
Görüşmenin çarpıtılması rahatsız etti
Obama yönetimi, 17 Aralık sürecinde yaşananları Türkiye’nin iç meselesi olarak gördüğünü, taraf olmadığını açık ve kapalı platformlarda sürekli vurguluyor. Ancak Erdoğan, meydanlarda sürekli 17 Aralık’taki yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının ardında ABD’nin olduğunu ima ediyor. Başbakan bir mitinginde Ricciardone’yi hedef alarak, “Sizleri ülkemizde tutmak zorunda değiliz.” demişti. ABD bu iddiaları yalanlayarak tepki gösterirken Dışişleri, Amerikan yetkililerine yönelik bu tarz yanlış suçlamalara itibar edilmediğini iletmişti. Buna rağmen Başbakan’ın ABD’yi işin içine çekmeye çalışması, yönetim çevrelerinde ‘keşke Obama, Erdoğan’la hiç görüşmeseydi’ kanaatinin yaygınlaşmasına vesile oluyor.
Fethullah Gülen’in ABD’de yasal kalıcı oturum hakkı var. Türkiye ile ABD arasındaki ilgili anlaşmalara göre, ABD tarafından da kabul edilen bir suç işlemediği sürece, oturum hakkına sahip birinin Türkiye’ye iade edilmesi mümkün değil. İsnat edilen suçun ‘siyasî karakterli’ olması durumunda da iade kapısı kapanıyor. Artı, Beyaz Saray istese dahi, Amerikan mahkemeleri yargı sisteminde şaibeler bulunan, adil yargılama şartları yeterince oluşmayan ülkelerden gelen iade taleplerine sıcak bakmıyor. Kısacası Gülen’in ABD’den Türkiye’ye iadesi hukuken de siyaseten de neredeyse imkânsız.
Geçen hafta katıldığım bir düşünce kuruluşu seminerinde de aynı konu kısaca gündeme gelmişti. Türkiye’yi iyi bilen bir emekli Amerikalı büyükelçi, böyle bir talebin Washington’da ‘gülünç’ karşılanacağını söyledi. Türk hükümetinin bunu nasıl ciddi ciddi değerlendirdiğini anlamakta da zorlandığını kaydetti. Ankara’dakiler Amerikan devlet ve hukuk sisteminin nasıl işlediğini bilmiyor ya da bilmezlikten geliyor. Bilmezlikten gelme ihtimali yabana atılmamalı. Çünkü Başbakan Erdoğan, Gülen’i iade talebine olumlu karşılık alamayınca, muhtemelen ‘Bakın işte, ABD’nin himayesindeler’ diyerek Hizmet Hareketi aleyhine yeni bir nefret kampanyası yapacak. Bundan biraz oy ‘ütmeye’ çalışacak.
Peki Amerikan yönetimiyle ilişkileri iç siyaset malzemesi yapmak Türkiye’nin ulusal çıkarlarını zedelemez mi? İtibarını düşürmez mi? Düşürür, ama kimin umurunda ki?..
Beyaz Saray Erdoğan’ı yalanladı
Beyaz Saray’dan bir yetkili, Zaman’ın sorusu üzerine yaptığı yazılı açıklamada, Başbakan Erdoğan’ın Fethullah Gülen konusunda ABD Başkanı Barack Obama’ya atfettiği karşılığın ‘doğru olmadığını’ söyledi. 19 Şubat’ta gerçekleşen telefon görüşmesinde Obama’nın hukukun üstünlüğünün ve iki ülke ilişkilerinde karşılıklı saygının önemine dikkat çektiğini hatırlatan yetkili, bölgesel meselelerde Türkiye ile işbirliklerinin devam ettiğini vurguladı. Bazı Washington kaynaklarına göre, Başbakan Erdoğan, Gülen konusunu gündeme getirince Obama açıkça, “Biz bu işe karışmak istemiyoruz.” dedi. Ancak Erdoğan, ısrarla şikâyetini sürdürdü. Sözleri bitince de Obama’nın, “Mesajınızı aldım.” dediği aktarıldı.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment