ABD Büyükelçisi: ’28 Şubat için Meclis’e gitmem ama dost sohbetinde konuşurum’
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone demokratikleşme, darbelerle yüzleşme ve Türkiye’deki değişim gibi konuları Zaman’a değerlendirdi.28 Şubat araştırması kapmasında bir davet gelmesi durumunda Meclis’e gitmeyeceğinin sinyallerini veren Ricciardone, “Ama dost ortamında geçmişten konuşabiliriz.” dedi. Darbelerle intikam duygusuna kapılmadan hesaplaşmak gerektiğini söyledi. Demokrasilerde kanunların şeffaf ve açık şekilde yapıldığının altını çizdi. Ankara’da üçüncü kez görev yapan Amerikalı sefir, Türkiye’nin son yıllarda büyük gelişme gösterdiğini de vurguladı: “Özellikle ekonomik bakımdan dünya sahnesinde önemli bir oyuncusunuz. Rakamlar ortada.”
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, Türkiye’yi çok yakından tanıyan bir isim. Ankara’da üçüncü kez görev yapıyor. Hep kritik dönemlerde Ankara’daydı. İlkinde 1979’da genç bir diplomat olarak Türkiye’ye geliyor. Tanıklık ettiği 12 Eylül darbesinden sadece üç gün önce İncirlik’te kız çocuğu dünyaya geliyor. İkinci görevi yine Türkiye için karanlık yıllar. Ricciardone bu kez başmüsteşar ve maslahatgüzar olarak 1995-1999 arasında Ankara’da. 28 Şubat’a tanıklık ediyor bu kez. Bir buçuk yıldan beri ise bu kez büyükelçi olarak Türkiye’de. Akıcı şekilde Türkçe konuşuyor. Türkçenin inceliklerine hakim. Türkçe konuşmayı seviyor, Türkçe konuşmaya da özen gösteriyor. Ancak büyükelçilik ekibi bir iletişim kazası yaşamaması için Ricciardone’ye siyasi ve ciddi meselelerde İngilizce konuşması gerektiği ikazında bulunuyor. Ramazan Bayramı vesilesiyle Zaman’a konuşan Francis Ricciardone mülakat boyunca bazen Türkçe, bazen İngilizce konuştu.
Ricciardone Kurban Bayramı’nı da hesaba katarak “Bu üçüncü bayramımız Türkiye’de.” diyerek başlıyor anlatmaya. Ramazan’ı Türkiye’de çok istediği bir ay olarak belirten Büyükelçi eski yıllarla şu kıyası yapıyor: “Eskiden hepimiz için belki hayat daha yavaştı. Şimdi daha hareketli… Onun için bugünlerde bence Ramazan daha da özel olabilir.” Ricciardone hem buradaki Amerikalıların hem de gayrimüslimlerin Ramazan’la ilgili aynı değeri paylaştığını ifade ederek, “Hepimiz durrup düşünmeliyiz Ramazan ayında. Hepimiz aynı değerler paylaştığımız için önemli bir fırsat ve sevdiğimiz bir ay.” diyor.
MUTFAKTA TÜRK YEMEKLERİ YAPIYORUM
Amerikan geleneği halkla ilişkilere ve halka sıcak muhabbete önem veriyor. Ricciardone de bunu bu ay ortaya koydu. İstanbul’a gelen ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon ve eşleriyle birlikte Üsküdar’da iftarda kazandan yemek dağıttı. Büyükelçi bunu şöyle anlatıyor: “Halk arasında iftar yapmak istedim, ailelerimizle beraber. Tesadüfen Washington’dan gelen ziyaretçimiz ve eşi de geldi. Gerçek Türkiye’yi ve Türk halkını onlara göstermek için büyük bir fırsattı. Onlar çok çok sevindi, böyle bir tecrübeleri yoktu.” Francis Ricciardone Türk yemeklerini de çok seviyor. En çok sevdiği yemek imambayıldı. Bunun yanında karnıyarık, hünkar beğendi, Adana kebap seviyor. Tatlılardan ise baklava ve kadayıf. Ricciardone Türk yemeklerini sadece sevmekle kalmıyor, mutfağa girip yapıyor da: “Özellikle patlıcan yemekleri yapıyoruz. Ben ve eşim pişirmeyi çok seviyoruz ve özellikle Akdenizli yemeklerini pişirmeyi çok seviyoruz. İtalyan yemekler ile başladık. Şimdi Türkiye’de repertuarı genişlettim.”
HOŞGÖRÜ PEYGAMBERİNİZDEN GELEN BİR DEĞER
Ricciardone, Türkiye’deki misafirperverliğin hiç değişmediğini söylüyor. Hz. Mevlânâ’dan bir alıntı kullanıyor Türkiye’yi anlatırken: “Kandillerimiz farklı ama ışığımız bir.” Büyükelçi şöyle devam ediyor: “Bu bizim cumhuriyetin kuruluş prensibidir. Bir Amerikan metal parasına bakarsanız o deyimi bir şekilde bulacaksınız. En sevdiğiniz değer hoşgörü. Bu, Peygamberinizden gelen bir değer ve hepimiz aynı değeri paylaşıyoruz. Belki onun için Türkler ve Amerikalılar bu kadar iyi bir şekilde anlaşıyorlar bence.”
Son dönemde çıkarılan kanunlar hatırlatılarak Ricciardone’ye hükümetin şeffaflık ve hesap verilebilirlik gibi konulara özen göstermediği; son olarak Sayıştay’ın bütçe raporlarının gizli kalmasına imkân tanıyacak bir değişikliğin yapıldığı sorulduğunda Büyükelçi şu cevabı veriyor: “Türkiye’nin müttefiki ve dostu olarak Türkiye’nin birinci sınıf demokrasi oluşumuna devam etmesini görmek isteriz. Bütün vatandaşlarının hukuka tamamen güvendiği, adalet bulabileceğine inandığı; yazdığı ve söylediği şeylerden dolayı tutuklanmayacağına inandığı bir demokrasi. Eğer suçlamalara maruz kalırlarsa, iddiaların net ve kesin olacağı; soruşturma sürecinin ve yargılamanın zamanlıca ve şeffaf şekilde gerçekleşeceği bir demokrasi. Amerikalılar bunu istiyor, Türklerin de bunu istediğini sanıyorum.”
Amerikan Büyükelçisi aynı konuda sözü basın özgürlüğüne getirerek şöyle devam ediyor: “Hiçbir Türk, hiçbir Türk gazeteci baskı hissetmek istemiyor. Aksine gazeteciliği en yüksek standartlarda yapmak için şahsi bir baskı hissetmelisiniz. Adillik ve dürüstlük karşılığında özgür hissetmelisiniz ve korkmamalısınız. Sizler ve konuştuğum diğer Türk gazeteciler daha fazlasını istiyor. Kendinizi komşularınızla karşılaştırmaktan hiç memnun değilsiniz. Kendinizi dünyanın en yüksek standartlarıyla kıyaslıyorsunuz. Bunu yaptığınızdan dolayı da bunu başaracaksınız.” Gazetecilik faaliyetinden değil başka faaliyetlerden dolayı yargılanan davalar bulunduğu hatırlatıldığında Francis Ricciardone şu değerlendirmeyi yapıyor: “Modern bir demokraside kanunlar açık ve şeffaf süreçlerle oluşturulur. Bunu yapıyorsunuz. Sonra insanlar açık ve şeffaf şekilde yargılanmalı. İnsanlar kesin ve açık suçlamalar üzerine tutuklanır ve soruşturma makul bir sürede gerçekleşirse içeriden veya dışarıdan kimse şikayet edemez. Dava açık olur, deliller sunulur ve hakimler izah edilebilecek kararlar verir.” Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu darbe ve muhtıraların yurtdışı bağlantılarını da mercek altına alıyor. Komisyonun Çevik Bir’in 28 Şubat döneminde icazet istediği Ricciardone’yi de dinleyeceği yönünde iddialar var. Büyükelçi bu haberlere ilk kez Zaman aracılığıyla cevap verdi: “Haberleri okudum. Bu meselenin Türkiye’nin içişleri olarak nereye oturduğunu bilemiyorum. Bu haberleri okumaktan ve Türklerin 1980 veya başka dönemlerle ilgili geçmişlerini nasıl yeniden incelemeye alacaklarını görmekten büyülenmiş durumdayım. Geçmişteki bu hadiselerle nasıl başa çıktığınız, ne kadar güçlü bir demokrasi olduğunuzu gösterecek. Bunu gelecek için yapacaksınız. Bu yüzden geçmişinizdeki acılı dönemlerin icabına nasıl baktığınız; bunu açık, sağlıklı, adil ama intikam duygusu olmadan yapmanız çok önemli. Eğer mesele skor üretmekse muhtemelen bu sağlıklı bir demokrasi olmayacaktır. Eğer mesele doğruya ulaşma ve bundan öğrenmekse demokrasiniz daha da güçlenecek.”
Ricciardone rövanş ve intikam duygusuna ısrarla vurgu yaparken Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yeni anayasayla ilgili konuşmasının evrensel değerlerle dolu olduğunu söylüyor. Gül’ün de “rövanş” ikazı yaptığını kaydeden Sefir, “Skor yapma duygusu gayet insani bir şey. Ama sizin dininizin en iyi uygulamalarına göre, sizin Peygamberinizin, benim ve bizim peygamberlerimizin en iyi şekilde söylediği üzere intikam her zaman lanetli bir şey olarak düşünülür.” diyor. Ricciardone teamülleri ve kurallarına göre Meclis’e gidip görüş beyan etmesinin mümkün olup olmadığı konusunda ise şu cevabı verdi: “Kanunda teknik ayrıntılar var. Bir diplomat olarak dokunulmazlığım var ve davetle çağrılamam. Ama Türk dostlarımızla özel ortamlarda bilirsiniz geçmişten sık sık konuşuruz. Ben gelecekten konuşmayı tercih ederim.”
Dünya sahnesinde ekonomik bir oyuncusunuz
Büyükelçi Francis Ricciardone’den ilk görev yaptığı 1980’lerin başıyla bugünleri kıyaslaması istendiğinde şu farklara dikkat çekiyor hemen: “Bugünkü modern Türkiye modern dünyaya yüzde yüz katılıyor. Daha önce Türkiye Batı’ya açıldı tabii ama daha kendisine bakan bir ülkeydi. Türk hükümeti, Türk halkı, Türk kültürü, Türk medyası dışarıdaki dünya ile fazla ilgilenmiyordu. Şimdi operasyonel ve ekonomik bir şekilde katılıyorsunuz. Özellikle ekonomik bakımdan dünya sahnesinde önemli nüfuzlu bir oyuncusunuz. Rakamlar, istatistikler ortada.” Türklerin dünya ile daha verimli ve etkileyici ilişkiler içinde olduğunu kaydeden büyükelçi bunun sadece hükümet düzeyinde olmadığını, halk ve düşünce kuruluşları gibi sivil alanlarda da görüldüğünü vurguluyor. Bu noktada bir de detay paylaşıyor: “Artık İstanbul dünyanın 10. önemli konferans merkezi olmuş son zamanlarda. Yani Londra’dan daha fazla konferans yapılıyor İstanbul’da. Bu inanılmaz bir şey eskisine göre. Demek ki Türkiye çok hareketli. Problemleri var ama buna rağmen Türkiye başka bir ülke şimdi.”
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment