Related Articles
[YORUM] 15 Temmuz ve sonrasında yaşananları gerçekten öğrenebilecek miyiz?
Yıllar önce görüştüğüm bir Türk müzisyen “Dünyadaki en sübjektif şey, (kamerayı kasdederek) objektif denen şeydir” demişti. “Size neyi göstermek istiyorsa onu görürsünüz, objektifin çerçevesine ne giriyorsa onu görür ve olayları ona göre değerlendirirsiniz” ifadeleriyle iddiasını detaylandırdıktan sonra bunu İran Şahı’nın Avusturya’yı ziyareti esnasında yaşananlar ile örneklendirmişti.
Öğrenci olarak bulunduğu yıllarda Viyana’da şahit olmuştu bu olaya. Çok sayıda sol görüşlü öğrenci Şah’ı havalanında protesto etmişti o gün, ama hiçbiri objektifin karesine girememişti. Akşam TV haberlerini izleyen milyonlar, “Ellerinde çiçekler ve dillerinde şarkılar ile Şah’ı karşılayan ilkokul öğrencilerini görmüş, ‘Şah, Avusturya halkı tarafından coşku ile karşılanmıştı.’” Objektifler, devletin görmek istediklerine odaklanma sübjektifliğini göstermiş, kalabalık protestocuları es geçmişti.
Gerçekten de bir ülkede olayların doğru bir biçimde anlaşılması manipüle edilmemiş, doğru ve tarafsız bilgiye ulaşma imkanı ile gerçekleşebilir. Günümüzde geniş kitlelerin bilgiye ulaşmasının başta gelen kaynağını TV, gazete ve sosyal medya oluşturuyor. Bu kaynakların kontrolü elinizde ise bilginin kontrolü de elinizdedir, bilgiyi kontrol ettiğiniz ölçüde de halkın olaylara nasıl bakacağı, nasıl bir kanaate sahip olacağı kontrolünüz altında demektir.
Nasıl mı? Menkıbe ve hikayelerde asıldan ziyade fasıla bakılır malumunuz. İşte öyle bir hikaye, bilgi manipülasyonu ile kitlelerin nasıl idare olunacağını göstermesi bakımından ibretlik. Büyük İskender, Jül Sezar ve Napolyon Sovyetler Birliği döneminde Moskova’daki bir resmi geçidi katılırlar. İskender tanklara bakar:
– Benim bunlara benzer arabalarım olsaydı, bütün Asya’yı fethederdim, der.
Sezar’ın gözü ise füzelerdedir:
–Böyle dev ateş oklarım olsaydı bütün dünyayı idare edebilirdim, diye yakınır.
O sırada Napolyon, okumakta olduğu Pravda gazetesinden başını kaldırıp:
– Böyle bir gazete ile, der, -kimsenin Waterloo bozgunundan haberi bile olmazdı…
Türkiye’de 15 Temmuz gecesinde ve sonrasında yaşananlar nedir, ne değildir, olayların hakikati ve perde arkasına dair bilinmeyen pek çok şey var ortada. Türkiye’nin yakın tarihinin en önemli anlarından biriydi o gece. Sonrasında yaşananlar, KHK’larla yapılan icraatlar ise Türk demokrasisi, yargı sistemi ve sosyal hayatı üzerinde derin izler bırakacak.
Ne var ki bu kadar önemli gelişmelerin yaşandığı bu süreçte Türk halkının bilgi kaynakları tek elden. Olayları sorgulama, bilgi kaynağını çapraz kontrole tabi tutma, perde arkasını araştırma gibi gazetecilik meziyetleri bütünüyle bir kenara bırakılmış durumda.
Türkiye siyaseti ile yakından ilgilenen biri olarak 15 Temmuz gecesi ve sonrasında yaşananları çok sayıda ajans, gazete, sosyal medya hesabı ve TV kanalı üzerinden takip etmeye çalışıyorum. Önemli bir haberle karşılaşınca bu haberi başka ajanslar, gazeteler nasıl vermiş diye bakıyorum. Sonunda böyle bir gayretin abes olduğuna karar verdim. Çünkü gördüm ki her biri aynı kalemden çıkmış. Bir mutfakta hazırlanmış haberler servis edilmiş, koca koca gazete ve ajansların editör ve muhabirleri nokta ve virgülüne dahi dokunmadan yayınlıyorlar bu hazır paket haberleri.
Türkiye’deki siyasi iktidar, kendi Pravda’sını oluşturmaya 4-5 yıl önce karar vermiş ve işe koyulmuştu. Bugün gelinen noktada ülkedeki tüm medya kurumları birer Pravdacık olmaya boyun eğmiş vaziyette. Boyun eğmeyen az sayıda kalem erbabının tutuklanması, bir kısmının içerden dışarıya yansıyan “pişmanlık” beyanları “araf”ta kalanların cesaretini de bütünüyle kırdı.
Artık bu ülkede tek mutfakta pişen hazır yemekler haricinde başka bir menü sunabilmek, alternatif ve sorgulayıcı bilgi kaynakları üzerinden bir tartışma programı yapmak mümkün değil. Nitekim darbeye karşı net bir karşı tavır sergilediği ve millet iradesini desteklediği halde çok sayıda gazete ve TV kanalı bir gecede kapatıldı. “Darbeye Hayır” üst başlığının altında “Biliyordunuz Engellemediniz” manşeti ile o gece yaşananlara dair soru işaretlerini sıralayan Meydan gazetesi de kapatma fırtınasından nasibini alanlardandı.
Artık kimsenin darbe girişimindeki aklı kurcalayan gariplikleri sorgulamaya hakkı yoktu. Olay “Allah’in lütfu” olarak değerlendirilecek ve iş bir cemaate yıkılacaktı, işte o kadar! Cemaate terör örgütü demek çok normal hale gelecek, bu ifadeyi kullanmayan ana muhalefet partisi lideri bile olsa başarısız darbe girişimin “lutfettiği” psikolojik baskı, o lideri de geniş kitleleri terörist diye damgalayan söyleme itaat etmeye mecbur bırakacaktı.
Artık Türkiye’de kimse, “Ya kardeşim böyle acemice, darmadağınık bir darbe girişimi mi olur?” diye soramaz. “Devletin istihabarat kurumlarına gelen bilgiye rağmen bu girişim niçin erken deşifre edilmedi ve engel olunmadı” diyemez, diyen gazete-TV varsa ertesi gün kapatılır.
Darbe girişiminin başlamasından yarım saat sonra Türk hükümetinin yazışmalarında “Yarın temizlik operasyonu başlatılsın ve bu iş Gülen’e yıkılsın” ifadelerini ele geçtiğini iddia eden Focus dergisinin bu ciddi iddiasına hiçbir yetkili cevap vermez, bu iddiayı Türkiye’deki hiçbir gazeteci gündeme taşıyamaz. Çünkü böyle bir soruyu sorma ihtimali olan 114 gazeteci tutuklanmıştır, 160 ulusal ya da yerel medya organı kapatılmıştır (Bkz. turkeypurge.com).
Bu ortamda 3,465 hakim ve savcının hangi somut delile dayanarak darbe girişiminin hemen ertesi günü başlayan “temizlik” ile önce görevden alındığı sonrasında tutuklandığını hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Çünkü bu konular ile ilgili haberler TV’lerde o gece şehit olan masum halkımızın görüntüleri eşliğinde verilecek, böylesi duygusal bir ortamda olayları rasyonel değerlendirmesi gerekenler bunun faillerine “bir taş da biz atalım” mantığıyla hareket edecek ve ekranlardaki milyonlar olayların perde arkasına dair hiçbir şey öğrenemeyecek.
Bir gecede binlerce yargı mensubunun darbe ile ilişkisini tespit eden mahir istihbaratımızın niye bu mel’un darbeyi önceden engelleyemediği, 235 insanımızın ölümüne yol açan o kara gecenin önüne geçemediğini kimse soramayacak artık.
O kara geceye sebep olanların ve onların arkasındakilerin bir an önce ortaya çıkarılmasını ve hesap vermesini isteyen biri olarak olayları ilk öğrendiğim andan itibaren yakınen takip ediyorum. Tüm medya kaynaklarından toplayabildiğim bilgilere göre o gece askerlere emir veren, organize eden, olaylara karışan generalleri topluyorum, 30 civarı bir rakam ortaya çıkıyor ve birçoğu evinden alınıp getirilen 150 generalin hangi gerekçeyle tutuklandığını ve vatan haini ilan edildiğini merak ediyorum.
Darbeyi MİT’e haber veren ve belki de çok daha büyük bir felaketi önleyen subayın bile hangi gerekçe ile tutuklandığını soruyorum. Madem öğleden sonra haber alındı, niye etkin önleyici tedbirler alınmadı suali kafamı kurcalıyor.
Acaba kuruların arasına onun 3-4 katı yaş katarak büyük bir tasfiye mi yapılıyor soruma cevap arıyorum. Sonra diyorum, “Yav bunlar askerdir, belki bir şekilde karışmış olabilirler. Onbinlerce sivil öğretmen ve memurun bu iş ile alakası nedir?” KHK’lar ile işten atılan binlerce insan hangi soruşturmaya, hangi delile dayanarak işinden edildi, çoluk çocuğu aç ve açıkta bırakıldı. Bakanların bile boş kağıda imza attığı KHK’lar ile yapılan yapısal değişikliklerin siyasi, sosyal, ekonomik sonuçları nerede tartışıldı, millet iradesini bayraklaştırarak hareket eden hükümet millet iradesinin asıl temsilcisi TBMM’ye en büyük darbeyi vurmuyor mu bu icraatları ile…. diyorum, diyorum ama kendi kendime… bunları halk adına sorma cesaretini gösterecek bir medya olmadan bu sorular hep havada kalacak.
Türkiye’de doğru ve tarafsız bilgiye ulaşma imkanına kavuşmadan 15 Temmuz ve sonrası ile ilgili sorular hep cevapsız kalacak. Geniş kitleler onlara sunulan “tek mutfaktan çıkma tabldot menü” ile doymaya devam edecekler. Bağımsız medya olmadan objektiflerin sübjektifliği ile olayları görmeye devam edecek, onbinlerce insan hakkına peşin hükümleri kabullenecek, masum insanlar hakkında gıybet ve iftiralar havada uçuşup duracak.
*Dr Erkan Ertosun, Boston College Siyaset Bilimi Bölümü, Ziyaretçi Akademisyen
1 Comment
Only registered users can comment.
Yazinizi severek okudum, tespitlerinize katiliyorum.