Related Articles
CPJ Direktörü: Hidayet Karaca’nın hapsi, siyasi güdümlü insan hakları ihlali
Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) Avrasya Direktörü Nina Ognianova, Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’nın derhal salıverilmesi gerektiğini söyledi. Karaca’nın tutuklanmasının, “siyasi güdümlü insan hakları ihlali” olduğunu kaydeden CPJ Direktörü, Can Dündar ve Erdem Gül’ün hapsedilmesini ise “basın özgürlüğüne karşı sert saldırıların en son örnekleri” olarak niteledi.
Gazetecileri Koruma Komitesi’nin geçen hafta yayınladığı küresel basın özgürlüğü raporu büyük yankı uyandırmıştı. Raporda, son bir yılda hapisteki gazeteci sayısında “dramatik” artış gösteren Türkiye’nin bu konuda dünya beşinciliğine tırmandığı kaydedilmişti.
CPJ Avrasya Direktörü Nina Ognianova, çalışmalarından dolayı hapiste tutulan 17 gazeteci ile, Avrupa ve Orta Asya bölgesinde gazeteci tutuklama konusunda Türkiye’nin ‘en başta’ olduğunu kaydetti. Ognianova, Today’s Zaman gazetesinde bugün yayınlanan röportajında, basın özgürlüğü bağlamında Türkiye’de durumun ‘kesinlikle ciddî’ ve ‘çöküşün yoğun’ olduğunu kaydetti. CPJ Avrasya Direktörü, gazetecilerin gecikmeden salınması gerektiğini vurguladı.
CPJ’nin geçen hafta yayınladığı “hapisteki gazeteciler” listesinde Hidayet Karaca’nın yer almamasını, suçlamanın “televizyon dizisinden” olmasına bağlayan Ognianova, Karaca’ya tam destek vereceklerini belirtti. CPJ Direktörü, Karaca davası konusunda şöyle konuştu: “Bu kesinlikle siyasi güdümlü bir misilleme vakası. Bunu en güçlü ifadelerle kınıyoruz. Hidayet Karaca mahkeme aşamasına geldiğinde, davasında doğru süreç için kendisini desteklemeye devam edeceğiz… Hidayet Karaca’nın Türkiye’deki gazetecilik etkinliklerinden dolayı hapse girenler listesinde olmaması, hapsedilmesini kesinlikle protesto etmediğimiz anlamına gelmiyor. Bunun siyasi güdümlü olduğuna ve bir insan hakları ihlali olduğuna inanıyoruz. Eğer derhal salınmazsa, gerekli süreç izlenmelidir.”
TÜRKİYE, BASIN İHLALLERİNDE MERKEZÎ ÜLKE
Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi Avrupa ve Orta Asya Direktörü Nina Ognianova, kendisine yöneltilen sorulara şöyle cevap verdi:
-Kuruluşunuz ve faaliyetlerinizden söz eder misiniz?
Biz basın özgürlüğünü savunan bir grubuz. Türkiye’yi ve Türkiye’deki basın özgürlüğü konularını kapsayan uzun bir geçmişimiz var. Bildiğiniz gibi Türkiye’deki alan çalışmalarımızla ilgili başlıklar belirledik. Medya özgürlüğünün bir çöküş içinde olmasından ötürü önemli kaygılarımız var. Türkiye’yi bu yüzden merkez ülkelerimizden biri olarak sayıyoruz. Düzenli ziyaretler gerçekleştirdik, daha eski ziyaretlerimiz de var; ama özellikle Türkiye’nin en çok gazeteci hapsetmiş ülke olduğu sonucu veren, Türkiye’deki basın özgürlüğü krizi konulu raporumuzu yayınladığımız 2012’den beri yılda iki kere gittik. Bu belirsiz başarıyı ardışık üç yıl boyunca koruduktan sonra Türkiye, gazetecilerin kitleler halinde salıverildiği birkaç yıl gördü. Ama kuşkusuz oradaki gelişmelerle ilgili kaygılarımız, basın özgürlüğü ihlalleri, gazetecilerin salınmasıyla sona ermedi ve şimdi de hapislerde bir artış görüyoruz. Son günlerde Türkiye’de üç Kürt gazeteci daha tutuklandı.
-Kuruluşunuzun diğer ilgi alanlarından da söz eder misiniz?
Bu küresel bir haber örgütü ve bütün dünyayı kapsıyor. Gazetecilerin hapse atılması, basına saldırının yalnızca bir türü. Gazetecilikle ilgili bedensel saldırılardan, gazetecilik faaliyetine misilleme davasına, hapsetme ve elbette kesin sansür yani ‘cinayete’ kadar her türlü gelişmeyi günlük olarak bildiriyoruz. Çalışmalarından dolayı kaçırılan gazetecileri, kaybolan gazetecileri, görünüşte basınla ilgisiz gibi görünen çok çeşitli ithamlarla düzenli olarak tartaklanan ya da dava edilen gazetecileri bildiriyoruz; ama ayrıntılara girdiğimizde söz konusu saldırıların aslında gazetecilik faaliyetine karşılık yapıldığını anlıyoruz.
-Türk gazeteciler ile diğer ülke gazetecilerine yöneltilen suçlamalar arasındaki benzerlikler neler?
Dünya çapında çalışmalarından dolayı hapsedilen gazetecilerle ilgili küresel tetkikimizi yeni yayınladık ve dünyanın her yerinde gazetecilerin devlet karşıtı suçlamalarla kitleler halinde yargılandığı ve hapsedildiği sonucuna vardık. Yani, bu yönden Türkiye ne yazık ki diğer pek çok ülkeyle aynı hizada; ama Türkiye’nin en azından demokratik gelişmeye ve Avrupa Birliği’ne girmeyi amaçlaması ve şimdi de Brüksel ile kabul görüşmelerine yeniden hız veriyor olması önemli bir fark. Kuşkusuz, basın özgürlüğü dahil küresel toplumun, Avrupa Birliği’ne Türkiye ile daha yapıcı ve özellikle de basın özgürlüğü konularında olumlu baskı uygulaması ve müzakerelerini yeniden hızlandırmak için ön koşul olarak yetkililerden hapisteki bütün gazetecileri salmayı istemeleri konusunda bir açılım getirmesinin doğru zamanı olduğunu düşünüyoruz. Hapisteki gazetecilerle ilgili global ölçekte incelememiz olarak 15 Aralık tarihli bir rapor hazırladık, Brüksel’de özellikle Türkiye’deki medyaya yönelik baskıyı mercek altına alan bir basın toplantısı düzenledik. Bu toplantıyı Brüksel’de yapmamızın nedeni, Avrupa Birliğinin, özellikle son zamanlarda Türkiye konusunda hoşgörülü olduğu gerçeğine küresel ölçekte dikkat çekmek ve Brüksel kurumlarına Ankara ile basın özgürlüğü hakkında yeniden anlamlı bir iletişim kurma, basın özgürlüğünü müzakere gündemine alma ve bunu Türkiye ile görüşmelerin bir odağı yapma çağrısında bulunma isteğimizdi. Bunun temel bir konu olduğuna, acil bir konu olduğuna ve AB düzeyinde ele alınması gerektiğine inanıyoruz. Bu basın toplantısını Sınır Tanımayan Gazeteciler, Avrupa Gazetecilik Federasyonu gibi diğer uluslararası basın özgürlüğü örgütleriyle birlikte Brüksel’deki Basın Kulübü’nde yaptık ve bu konuda güç birleştirmiş olmamız gerçeği uluslararası basın özgürlüğü toplumunun bu konuyu nasıl ciddiyetle ele aldığını gösterir. Avrupa Birliği’nin de bunu aynı ciddiyetle ele alması gerektiğine inanıyoruz.
TÜRKİYE’NİN “HAPİS BİRİNCİLİĞİ” DAHA DA GÜÇLENDİ
-Basın özgürlüğü ihlalleri açısından, Türkiye’yi hangi ülkeyle karşılaştırırsınız?
Bu tür bir dereceleme yapmıyoruz. Örneğin Freedom House ya da ‘Sınır Tanımayan Gazeteciler’ kuruluşunun yaptığı türden bir dereceleme yapmıyoruz, çalışmalarından dolayı hapiste olan 17 gazeteci ile Türkiye’nin Avrupa ve Orta Asya sıralamasında birinci sırada olduğunu söylemek yeterli olur.
-17 dediniz, değil mi?
Evet, sayımı yaptığımız 1 Aralık itibariyle 14 kişiydiler, ama şimdi yeni tutuklamalarla 17 oldu. Bu durum Türkiye’nin Avrupa ve Orta Asya’daki gazeteci tutuklamadaki birinci konumunu daha da pekiştirdi. Bunun Türkiye’nin çok sevdiği bir rekor olmadığından eminim ve kendilerini bu tür bir lekeden kurtarmak için mevcut hükümetle iletişim kurmaya hazırlanıyoruz. Bunun yapmaları da çok kolay ve basit: Gazetecilik faaliyetinden ötürü hapisteki bütün gazeteciler gecikmeden salınmalı. Defalarca bunun için çağrı yaptık.
-Verinizi nasıl topluyorsunuz? Türkiye’de herhangi bir temsilciniz var mı?
Türkiye’de bir temsilcimiz yok; ama İstanbul’da bizim için yerinden bildirme işinin çoğunu yapan anlaşmalı bir muhabirimiz var. Kuşkusuz New York’taki ekibimiz, İstanbul’dan yerinde yapılan bildirimi doğrulamak için o bilgi ve çalışmayı onaylatıyor.
-İddianameleri incelerken yönteminiz nedir? Bu iddianameleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her türlü mevcut veriye ilk ve en önce ulaşmak için çabalıyoruz ve yalnızca iddianameye değil, aynı zamanda Türkçe ve İngilizce mevcut bütün basın bildirimlerine. O anda hapsedilmiş ya da dava edilen gazetecilerin kanunî temsilcileriyle görüşmeler yapıyoruz, çevrelerindeki meslektaşlarıyla konuşuyoruz. Böylece her vakada değerlendirmemizin olabildiğince eksiksiz bilgiye dayalı ve kamuya açık olmasını sağlamak için çok çeşitli bilgi topluyoruz.
MEVCUT KANUNLAR, SUİSTİMALE ÇOK AÇIK
-Konunun gazetecilikle ilgili olup olmadığını nasıl belirliyorsunuz?
Konunun gazetecilikle ilgili olup olmadığını nasıl belirliyoruz? Bir suçlama resmi olmamış ama araştırılıyorken, itham için kullanılan suçlamaları karşılaştırıyoruz. İthamları kanıtlarla ya da vakalarını incelediğimiz her bir gazeteciye karşı yetkililerin öne sürdüğü imalı kanıtlarla karşılaştırıyoruz. Hükümetin itham kanıtı olduğunu söylediği şeye karşı ithamları değerlendiriyoruz. Suçlama ‘devlet karşıtlığı’ diyorsa, belirtilen ya da ima edilen suçu destekleyecek ne tür bir suç ya da ne tür bir kanıt olduğunu görmek istiyoruz. Hükümet ya da yetkililerin ellerinde olduğunu söylediği her maddeye bakıyoruz: Bunlar silah mı? Çok somut biçimde bir suç etkinliği varlığı mı? Kanunlar ne gösteriyor? İpuçları neler, yetkililerin elindeki kilit kanıtlar neler? Türkiye’deki çoğu vakada, devlet karşıtı suçlar ya da ithamlar herhangi somut bir kanıtla desteklenmiyor. İddianame hazır ve ulaşılabilir olduğunda, içeriğine ciddiyetle bakıyoruz. O iddianameyi incelemek elbette çok zaman alıyor, ama hüküm vermek için acele etmiyoruz ve belki de diğer grupların bazen yaptığı gibi hemen davayı aklamaya girişmiyoruz. Somut olabilmek için bir gazetecilik yaklaşımı belirliyoruz ve kanıtın dediği budur; kanıta dayalı olarak bizim inandığımız budur ve bunlara da eldekilere göre bizim vardığımız sonuçlardır diyoruz.
Devlet karşıtı suçlamaların çoğunda, suç etkinliğinin kanıtı olarak gösterilenler gazetecilik etkinlikleri ve bu Türkiye’deki en büyük sorun. Türkiye’deki mevcut hukukî çerçeve yetkililerin gazetecilik etkinliklerini terörizm ya da aşırılık olarak yorumlamasına imkân sağlıyor. Buna imkan veren kanun düzenlemelerinin anlamlı ve tümden gözden geçirilmesi için sıklıkla çağrıda bulunduk, çünkü mevcut hükümet bu tür suçlamaları kullanmamaya karar verecek olsa bile, gelecek hükümetler aynı suçlamaları kötüye kullanabilir. Biz, bu suçlamaların yüklenebilir olmamasını istiyoruz. Hukukun yasal habercilik etkinliklerini terörist davranış ya da terörizm propagandası ya da terörist bir gruba yardım olarak yorumlamaya izin veren, belli belirsiz yazılmış, genelleyici dilden kurtulmasını istiyoruz. Bu kanun maddelerinin dili kesinlikle belirsiz, her şeyi kapsıyor ve yetkililerin kötüye kullanımına çok elverişli, çünkü bu kanunları yorumlayanlar da o yetkililer.
-Hükümetler bu tür davaları gazetecilikle ilgisizmiş gibi gösterme konusunda çok zeki. Türk Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hapisteki gazetecilerin gazetecilik faaliyeti nedeniyle hapsedilmediğini zaten ifade etti. Suçlamalarda ise gazetecilikten söz etmiyorlar.
Ben katılmıyorum. Zeki değiller çünkü hazırlanmış ve bakabildiğimiz iddianameler gazetecilikten söz etmiyor, suç etkinliklerinden söz etmiyor. Kaynaklarla görüşmek ya da telefonda konuşmak gibi hukukî gazetecilik etkinliklerini öne sürüyorlar. Şimdi, bu kaynaklar kim? Gerçekten de sözde yasaklanmış örgütlerin önderleri olabilir, ama her tür kaynakla konuşmak ve olası her kaynaktan bilgi derlemek hukukî gazetecilik uygulamasıdır. Standartlarımıza göre, Öcalan gibi biriyle konuşmak suç değil, çünkü o dinlenilmesi gereken biridir. Bir terör örgütünü araştırmak terörizmin kendini oluşturmaz. Türk yetkililerin gazetecilik etkinliğini yorumlama biçimi, PKK ile konuşmak ya da araştırmanın PKK’nın bir parçası olmak ya da terörizmden suçlu olmak anlamına geliyor ve bu gerçekten uluslararası hiçbir standarda göre kabul edilemez.
KOZA İPEK MEDYA OLAYI, AĞIR BİR SANSÜRCÜLÜKTÜ
-PKK’yı desteklediğini iddia ederek herhangi bir gazeteciyi de tutuklayabilir ya da bir gazeteyi kapayabilirler.
Evet, bunu yaptılar. Her bir vakada bununla ilgili bir bayrak kaldırdık. Koza İpek Holding medya grubuna el konulması, basın özgürlüğü ihlalinin bariz bir örneği idi. Yayınlarının kapanması ve basımlarının müsadere ve durdurulmasına karşı hep çağrıda bulunduk. Bunlar kaba ve çok ağır sansürcülük davranışları. Elbette onları o zaman protesto ettik ve en güçlü ifadelerle protesto etmeyi sürdürüyoruz.
-Hidayet Karaca davasıyla ilgili nihai bir kanaate ulaştınız mı?
Gördüklerimize göre, gazetecilik etkinlikleri nedeniyle hapsedildiğiyle ilgili bir tanımlama yapamadık. Ama kuşkusuz, bize gelen yeni bilgi olursa, yeniden değerlendirmeye açığız. Bunu bütün vakalarımız için söyledik, bunu buluştuğumuzda hükümete de söyledik. Hatta hükümetten bize 15 Ocak itibariyle tutuklu listemizde listelenmiş bütün vakalarla ilgili taze bilgi sağlamasını rica ettik. Onlardan da geri dönüş alacağımızı umuyoruz. Bütün kaynak ve taraflardan, vakaların tam resimlerini çıkarmamıza yardımı olacak geri beslemelere gerçekten açığız.
-Hidayet Karaca’nın yasal temsilcisi size ulaşıp herhangi bilgi verdi mi?
Hayır, yasal temsilcileri bize ulaşmadı.
-Vakaları incelerken, örneğin 10 yıldır hapiste olan Hatice Duman, aslında Marksist-Leninist terör örgütü üyesi olmakla itham ediliyor. Bu vakalarda da ithamlar gazetecilik faaliyetiyle ile ilgili değil.
Hayır, kesinlikle. Ve çoğu durumda gerçek sorun bu, ithamların kesinlikle gazetecilik dışı olarak ifade edilmesi. Bu ise ciddî ve tehlikeli. Fakat biz bir tespit yapmak için bütün bu vakalarda çok büyük bireysel çaba gösteriyoruz.
HİDAYET KARACA DAVASINI ÇOK YAKINDAN TAKİP EDECEĞİZ
-Hükümet Hidayet Karaca’yı da bir terör örgütü üyesi olmak ve Türkiye’de Tahşiyeciler olarak bilinen başka bir gruba karşı bir komplonun parçası olmakla itham ediyor.
Bu kesinlikle siyasi güdümlü, bir misilleme vakası. Bunu en güçlü ifadelerle kınıyoruz. Hidayet Karaca mahkeme aşamasına geldiğinde, davasında doğru sürecin işlemesi için desteklemeye devam edeceğiz. Gördüğümüz kadarıyla, siyasi misilleme davranışının özellikle gazetecilik faaliyetine bir misilleme olduğu sonucuna varamadık. İddianamede, yalnızca kanıt olarak televizyon dizi senaryolarının anıldığını gördük. Televizyon dizileri gazetecilikte habercilik kapsamına girmiyor. Bütün vakalarımız için evrensel standartları izlemeliyiz ve aynı ölçüt ve standartları dünya çapındaki bütün vakalarımızda izliyoruz. Bu vakanın bizim Türkiye’deki gazetecilik etkinliğinden tutuklular listemizde olmaması, hapsedilmesini kesinlikle protesto etmediğimiz anlamına gelmez. Biz bunun siyasi güdümlü ve insan hakları ihlali olduğuna inanıyoruz. Kendisi derhal salıverilmezse, gerekli süreç izlenmelidir. Bu davayı çok yakından dikkatlice gözlemleyeceğiz.
-Hidayet Karaca ve Özgür Radyo editörü Füsun Erdoğan vakalarını karşılaştırdığınızda benzerlikler görüyorsunuz. Gazetecilik etkinliklerinden dolayı tutuklanmadılar, aksine terör örgütü üyesi olmakla itham ediliyorlar.
Gerçekten de elimizdekilerin hepsi kaba siyasî güdümlü misilleme vakaları. Bu bireyler gecikmeksizin salıverilmeli. Yine, siz, ya da meslektaşlarınız, ya da Hidayet Karaca’nın yasal temsilcileri bize yarayacak, bunun gazetecilik vakası olup olmadığıyla ilgili kararımızı değiştirmeye sevk edecek ek bilgi varsa, kuşkusuz vakayı yeniden değerlendirmeye hazırız.
-Yalnızca gazetecilik faaliyetleri değil, ayrıca gazeteciliğin kendisi baskıcı hükümetlerin hedefi. Eleştirel bir ses ya da görüşü olan bütün medya, hükümetlerin hedefi konumunda…
Bu tümüyle belli. Bireylerin mevcut hükümetlerce kapsamı çok geniş terör karşıtı ve hakaret kanunlarıyla hedef yapıldığını görüyoruz. Forumlarda ve benzeri platformlarda sosyal medya gönderileri ya da yorumlarından ötürü her kesimden insanın dava edildiğini, medya organlarının kapatıldığını görüyoruz. Söz konusu hakaret yasası nedeniyle akademisyenlerin alıkonulduğu vakalar, blogcular, öğrenciler ve düşünce adamlarının, hatta eski bir Türkiye güzelinin bile Twitter paylaşımları nedeniyle dava edildiklerini görüyoruz. Durum kesinlikle ciddî, çöküş yoğun. Bu durum bütün gözlemcilere göre de çok açık ve uluslararası toplum bunu çok ciddiye alıyor. Bir örgüt olarak biz, gerek olmadıkça bir ülkeye iki ya da üç kez gitmeyiz. Ve 2015’te Türkiye’ye üç kez gittik. Mayısta bir kez ben kendim gittim, ardından araştırma arkadaşım Muzaffer Süleymanov, IPI, RSF ve birkaç başka örgütle birlikte uluslararası bir delegasyonun parçası olarak gittik. Sonra da, Can Dündar ile Erdem Gül’ün hapsedilmesinin hemen ardından RSF’in önderliğinde İstanbul’daki bir acil görev ve basın toplantısına katıldık. Gerek olmadıkça uluslararası örgütler bir ülkeye peş peşe gitmezler. Türkiye’yle daha çok ilgilenmek için açık bir zorunluluk ve basın özgürlüğüne saldırılarda belirgin bir artış var.
CAN DÜNDAR VE ERDEM GÜL, ÖNCÜ GAZETECİLER
-Can Dündar ve Erdem Gül’e yapılan ithamları biliyor musunuz?
Türk İstihbaratının Suriye’deki İslamcı savaşçılara yardım ettiğiyle ilgili iddialar üzerine yapılan bir araştırma, yani gazetecilik faaliyetiyle ilgili ve anladığım kadarıyla bu iddialar görüntülü kanıtlarla bildirilmiş. Bunlar uzun geçmişleri olan gazeteciler, öncü gazeteciler. Bu ciddî iddiaları herhangi ülkedeki herhangi bir araştırmacı gazeteci gibi bildirmişler ve haberleri izleyen yetkililer orada gerçekte ne olduğunu çözümlemek yerine, doğruca gazetecilerin peşine düşmüş ve şimdi gazeteciler hüküm giyerse yıllar sürecek hapis cezasıyla karşı karşıyalar. Bunlar açıkça aşırı rahatsız edici vakalar ve basın özgürlüğüne karşı sert saldırıların en son örnekleri.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment