[Haber Yorum] Türkiye’de kadın
“Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime”
Geçen hafta Connecticut’ta bulunan , Quinnipiac Üniversitesi’nde yapılan bir panelde Türkiye’de kadın konusunu anlatmam istendiğinden beridir bu şarkı dilimde. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, çocuk gelinler, eğitim eşitsizliği ve Türkiye’de cinsiyete dayalı şiddet konusunda yakın zamanda yayınlanan New York Times makalesini göz önünde bulundurunca panele hazırlanma sürecinin benim için ne denli sancılı geçtiğini de tahmin edersiniz.
Türkiye’de kadın çok yönlü ele alınması gereken bir mesele. Ben gazeteci olarak davet edildiğim için konuya bir gazeteci olarak yaklaştım ama bir tarihçi ya da sosyolog çok faklı pencerelereden bu konuya bakabilir. Yine de,hangi pencereden bakılırsa bakılsın durum pek iç açıcı değil.
Türkiye’de kadın denilince aklınıza gelen ilk üç sey ne olur?
“Türkiye’de kadın denilince aklınıza gelen ilk üç sey ne olur?” sorusuna sosyal medyada en cok verilen cevaplarla şunlar oldu:
İyi anne
Fedakarlık
Şefkat
Namus
Eziklik
Türk lokumu
Batı ve Doğu arasında mücadele veren kişi
Din, kültür ve kişisel özgürlükler arasında bocalarken kimlik arayan kimse
Aslında, bu cevaplar durumu gayet güzel özetliyor. Türk kadını toplumda birey olarak yok. Akla gelmiyor ama anne olaraksa toplumun en önemli öğesi olup çıkıveriyor. Öyle ki, aileyi ayakta tutan en önemli faktör. Adeta bir tutkal.
Türk kadınının tarihteki serüveni
Bir millet olarak “Türk” adını dünya tarihinde ilk kez de sekizinci yüzyılda, şu anda Moğolistan’da bulunan Orhun (Göktürk) kitabelerinde görürüz. Türk tarihinin ilk yazılı belgesinde “Gökte kutsal Türk Tanrısı, kutsal Türk kara ve sularını düzenledi. [O] babam İlteriş Kağan’I yarattı ve annem İlbilge hatunu gökten tutarak kaldırdı.” sözleri geçer anne ve babanın birlikte hüküm verdikleri söylenir. Bu metinden kraliçenin de kral kadar önemli olduğunu ve toplum içinde kadın ve erkeğin eş değerde saygı gördüğünü hemen anlamak mümkün..
Türkler dokuzuncu yüzyılda Müslümanlığı kabule başladı ve 11’nciyüzyılda İslam resmi din haline geldi. Kadınlara İslam’ın bakış açısını anlamak için en doğru kaynağa Kur’an’a bakalım: 49/Hücurat Suresi, 13’ncü ayet der ki ” Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık… Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün olanınız takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.” Yani, Allah katında kul olarak kadın da bir erkek de bir. Biri diğerine göre üstün değil.
İlerleyen yıllarda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte, Türk kadını 1920 ve 1934 yılları arasında, şu an sahip olduğu mevcut sosyal, kültürel ve siyasi hakların pek çoğunu kazandı. Hatta Fransa ve İsviçre gibi gelişmiş ülkelerdeki hemcinslerinden önce seçme ve seçilme hakkını da aldı.
Türk kadınının günümüzdeki durumu ne?
“Küresel Cinsiyet Eşitsizliği” 2011 verilerine bakacak olursak Kadınların ekonomiye katılımı ve fırsatlar açısından, Türkiye 135 ülke icinde 132. sırada yer alıyor; eğitim esitliğinde ise 135 içinde 106 ‘ncı sırada. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) göre çocuk evlilikleri Türkiye’deki tüm evliliklerin yüzde 14’ünü oluşturuyor. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSSGM) istatistikleri, Türkiye’de yaklaşık 4 milyon okuma yazma bilmeyen kadın olduğunu gösteriyor. Buna ek olarak, Birleşmiş Milletler’de Temmuzda yayınlanan rapora göre Türkiye’de kadınların yüzde 39’u hayatlarının bir döneminde fiziksel şiddete maruz kalıyor.
Medyada kadın
“Medya’da Türk kadını nerede?” diye bakalım dersek, üzülerek görüyoruz ki, Türk kadını manşetlere sıklıkla öldürülme, intehar, tecavüz ve siddet mağduru olarak yansıyor. Medya Takip Merkezi’ne göre (MTM), Türk medya sektöründe de kadınların durumu hiç iç açıcı değil: “Milli basında bir tane bile kadın baş editor yok. İdari editörlerin ise sadece yüzde 15’i kadın … Tüm ulusal basında bulunan 1,599 yazarın sadece yüzde 17’si kadın. Oysa, cinsiyet ayrımcılığı konusunda toplumu bilgilendirmek için medyanın rolü yadsınamayacak kadar önemli!
Çözüm
Problemlerin çesitleri ve istatistiksel veriler böyleyken peki çözüm için neler yapılıyor? 2012 Mart ayında , Türk Parlamentosu şiddete karşı kadını korumaya alan bir destek yasası çıkarttı. Ayrıca, kadınların politakada daha fazla varlık gösterebilmesi için de geçici kota getirildi ve pozitif ayrımcılık ilkesi benimsendi. Tabi bunlar kesinlikle yararlı çözümler. Ancak, gerçek hayatın bütün boyutlarına cinsiyet gözetmeksizin hak ve firsat eşitliği getirilebilmesi için yasaların uygulanması ve bu uygulamanın denetlenmesi konusunda siyasi iradeye önemli bir görev düşüyor. Kadının kendi kendine yetebilen, bağımsız bir birey olabilmesi için en önemli başlangıç noktası ise eğitim. Bu noktada kız çocuklarının okutulması kadar erkeklerin cinsiyet eşitliği konusunda eğitilmesi de üstünde durulması gereken bir unsur.
Resme geniş açıdan bakacak olursak toplum olarak üzerimize düşen ise özgünlüğü yakalayabilmekten geciyor. Yani Batı ve Doğu kültürleri arasında kendimizi ezilerek kaybolmaktan korumaya çalışmamız lazım. Maalesef, Türk toplumu içinde hızla açılan uçlar var. Birbirimize sırt dönmek yerine yargılamadan, suçlamadan ve aşağılamadan, sadece anlamaya çalışarak kulak verebilsek , toplumsal gerçeklerimizle artık yüzleşebilsek, durumumuz çok da iyi olacak. Karşılıklı mentalitelerin ve değerlerin anlaşılması için güçlü bir iletişime girmemizin zamanı geldi de geçiyor. Haklı olduğumuzu ispatlamak için değil; birbirimizi anlayabilmek için samimiyetle dialoğa geçmemiz lazım. Yoksa bugün olduğu gibi yüzyıllar boyu sahip olduğumuz geleneksel değerlerimiz ve batılı normlardaki yaşam tarzı içinde sıkışıp kalarak kimlik bunalımına düşmemiz kaçınılmaz! Türkiye’de “kadın problemi var” demek eksik olur. Zira, Türkiye’de şiddet sadece kadına yönelik degil. Toplumun her biriminde kendini gösteriyor. Eşitsizlik de öyle. Eğitim de öyle! Türkiye’de çözülmesi gereken problem kimlik problemidir ve kültürel çatısma içinde oluşan kavram karmaşalarıdır.
Quinnipiac Üniversitesi’nde konuşurken dinleyiciler arasında baş örtülü bazı genç kızlarımızı gördüm. Türk oldukları hemen anlaşılıyordu. Belli ki, başörtüsü sebebiyle Türkiye’de bir üniversiteye kabul edilmedikleri için öğrenimlerine burada devam ediyorlar.
Son 15 yıl içinde başörtülü öğrencilerin pek çoğu üniversite eğitimlerini tamamlamak için yurt dışına çıktı. Başörtüsü ile Türkiye’de bir kariyer yapmaları hiç de kolay olmadığından bir çoğu yurt dışında kaldılar da! Bugün Türkiye’de kadın hakları için kavga veren İnsan hakları gruplarının, sırf dini inancına göre giyiniyor diye bu kızların okula alınmadıklarını görmezlikten gelmeleri ne kadar doğru ya da ne kadar demokratik? Onu da düşünmek gerek!
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment