Giyinmek keyif mi, işkence mi?
Gardırobunuz tıka basa dolu olduğu halde alışveriş çılgınlığına devam edenlerden misiniz? Ya da her sabah ayna karşısına geçip dakikalarca ne giyeceğinizi mi düşünürsünüz? ‘Üzerime Giyecek Hiçbir Şeyim Yok!’ kitabı tam da sizi ilgilendiriyor.
Sabahları aynanın karşısına geçip dakikalarca ne giyinsem diye düşünmeyen kaç kadın vardır? Ya da kendisine giysi almaktan hoşlanmayanı tanıyor musunuz? İşe, okula geç kalmanın telaşından çok kendine yakışanı bulmak için giyip çıkarmakla uzun zaman geçireniyle de karşılaşmışsınızdır.
Özellikle kadınların çoğu sabah kalktığında ne giyeceklerini bilemez. Sonunda da sık sık giydiği kıyafetlerinden birini seçer. Klasikleşen, ‘üzerime giyecek hiçbir şeyim yok!’ hayıflanması da, “Bunu giyemem, bana hiç yakışmıyor, nasıl olmuş da böyle bir şey almışım?” ile devam eder.
Güzel giyinmek ve modayı takip etmek birçok kadın için zevk, bir tür eğlence. Ancak bu basit gibi görünen gündelik zevk, birçokları için karmaşık ve ağır bir yüke hatta zaman zaman işkenceye dönüşebiliyor. Saatler süren alışveriş turlarına, sürekli yenilenen ve dolaplardan taşan giysilere rağmen gardıropların karşısına geçince giyecek bir şey bulamamaktan şikâyet edilebiliyor. Peki, bu durum neye işaret ediyor?
İletişim Yayınları’ndan çıkan klinik psikolog ve psikanalist Elise Ricadat ve Lydia Taieb’in çalışması olan ‘Üzerime Giyecek Hiçbir Şeyim Yok!’, kadınların giysilerle kurdukları sorunlu ilişkinin altında yatan sebepleri irdeliyor. Kitap esasında giysinin insanın inandığı kadar önemsiz ve boş bir şey olmadığı sezgisinden doğuyor. Geniş bir klinik çalışmaya dayanılarak hazırlanan kitap, kadınlık kimliğinin bu boyutuyla hesaplaşmak için yol gösteriyor. Kadınlar için giyinmenin keyif mi, işkence mi olduğunu inceliyor. “Üzerime giyecek hiçbir şeyim yok” cümlesinin ardında ne tür bir eksiklik olduğunu araştırıyor. Sonu gelmez alışverişlerin altında ne gibi nedenlerin olduğunu sorgulayarak takıntı haline gelen satın alma arzusunun bazen ‘bağımlılık’ halini aldığını ortaya koyuyor. Bu bağımlılığın altında, çoğunlukla çocukluktan gelen ciddi problemler olduğunun altını çiziyor. Bu problemler terapi aracılığıyla su üstüne çıkarılabiliyor ve zamanla yüzleşme sağlanarak, bazen tamamen bazen de kısmi iyileşmeyle sonuçlanabiliyor.
Geçici teselli bulunacak bir yer
Alışveriş bağımlısı, seri alışverişçi, giysi delisi… Bu kadınlar için, giysi ölçüsüzce tüketilecek bir ürün yerine geçiyor. O giysinin yerini tespit etmek, gidip onunla buluşmak haliyle büyük önem taşıyor. Böylece butik o satın alma ritüelini hissetmeye izin veren tutku mekânı oluyor. Geçici teselli bulabileceği bir yer olarak düşünüyor. Günümüzde internet sınırsız bir tüketim ağını temsil ediyorsa da, kitaba esin kaynağı olan kadınlar o sistemi hor görüyor. Her hafta sonunda ya da boş zamanında butiklere, alışveriş merkezlerine koşuyor; buralarda gerçek dünyadan kopup eli kolu poşetlerle dolu çıkıyor, ancak çıktığı anda ‘büyünün bozulduğunu’ hissediyorlar. O mağaza karşı konulmaz gibi geliyor. Öyle ki bazı hastalar dosdoğru o akıl çelen yerlere dalmamak için belli mahallelerden kaçındıklarını itiraf ediyor. Bu kadınlar için giysi birincil işlevinden uzaklaşarak, eksikliğini hissettikleri şeyin yerini almaya çalışıyor. Sözü edilen eksiklik çoğunlukla çocuklukta anneyle ve bazen de babayla kurulan ya da kurulamayan ilişkiden kaynaklanıyor. Bu ilişki, kadınlığa, sosyal ilişkilere olan bakışı etkiliyor.
Bugün ne giysem?
İnsanlara dertlerini anlatamayan kadınlar için alışveriş yapmak, sığınılacak liman olabiliyor. Can sıkıntısını kökünden söküp atamayanlar, kendi kendilerini rahatlatmak için çareyi giysi satın almada buluyor. Bu kimi kadınlar için can sıkıntısından kaçma yoluyken kimisi için ise sıkıntının çaresi. Basit bir kumaş parçası olarak görülse de alınan giysi, kadında aklının ucundan geçmeyen sorunları çözdüğü hissini uyandırıyor. Oysa giyinmek oyun olmaktan çıkınca, giysinin bitmek tükenmek bilmeyen arayışı, esasında farklı bir arayışın olduğu gerçeğini ortaya çıkarıyor. Nitekim bu birtakım kimlik sorunları ortaya çıkıyor. “Olduğum kadından nasıl emin olabilirim?” gibi kimliksel arayışı ortaya koyan birtakım soruları gün yüzüne çıkarıyor.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment