Benden öte biz olmak
Evlilikte ‘biz’ olmak demek kendini hiçe saymak değil, ben ve seni içeren yeni bir dünya kurmaya adım atmaktır.
Yeni Bahar Dergisi haberine göre; insan hayatının en önemli dönüm noktalarından biridir evlilik. Ben ve sen olarak adım attığımız evlilik müessesesinin kapısından içeri girerken bir anda ‘biz’ oluveririz. Başlarda bu düşünce korkutur herkesi. Zamanla farklılıkların, yaşanabilecek uyuşmazlıkların biz olma bilinciyle aşıldığını görmek, çiftleri bu korkudan uzaklaştırıyor. Ortak aklın getirdiği nimetlerle evlilik daha da tatlanır. Fakat her meselede olduğu gibi bu konuda da aşırıya kaçmak yıpratıcı, hatta yıkıcı bir sürecin yaşanmasına neden olabiliyor. Kişinin kendi haklarını unuturcasına karşı tarafın düşüncelerine, hayatına odaklanması evlilikleri zedeliyor. Sadece biz olgusunun hâkim olduğu ya da tam tersine ben ve senin ağır bastığı bir evliliğin sağlıklı yürümeyeceği bir gerçek. Psikolog Özge Soner bu noktada, biz olmaya geçmeden önce ‘ben’ olmayı bilmenin önemine değiniyor. Kişi, kendisinin kim olduğunu, isteklerini, isteklerinin altında yatan sebepleri, korkularını, endişelerini bilmeden karşısındakine kendini anlatamıyor. “İnsanlar ‘ben’ iken bir sandalda yalnız gibidir.” diyor Özge Soner. İki kürekde elindedir. Kürekleri eşit şekilde çektiğinde sandal düz gider. Ne zaman ki biz olunur, o sandal artık iki kişiliktir ve kürekler paylaşılır. Bir kişi küreği tek başına çekmeye çalışırken diğer kişi hiç çekmezse sandal kendi etrafında dönmeye başlar. İşte, evlilikte mühim olan ‘Ben bu sandalı götüremeyeceğim’ deyip küreği atmak değil, ‘Birlikte kürek çevirmeyi nasıl öğrenirim ?’sorusunun cevabını aramaktır.
Çoğu zaman beraberlik ruhunu evlendikten sonra ortaya çıktığı düşünülse de aslında evlenmeden önce de her insanda bu duygu var. Psikolog Soner’e göre kişiler yalnız geçirdikleri zamanlarda da biz kavramını beslemeye yönelik hareket eder. Şöyle ki sevgi, ilgi, övgü vb. ihtiyaçlarını gidermek üzere birlikte hareket etme vardır. Sadece sorumluluklar, maddi sıkıntılar yoktur. Bu da evlilikle beraber olur. Dolayısıyla evlilik, biz olma kavramının sınırlarını ve uygulama alanını genişletir. Yalnız Psikolog Soner bu noktada önemli bir hususa dikkat çekiyor. Evlilik problemi ile gelen danışanların da aslında iyi oluşturdukları biz kavramının, değişime karşı direnç sebebiyle zedelendiğini söylüyor.
Evlenmeden önce ‘biz’ olmak..
Evlilik için gerekli duygusal ihtiyaçlar doğru davranıldığında karşılanabiliyor. Fakat evlilik doğuştan gelen bir öğreti değil, öğrenilmesi gereken bir kavram. Eşler aynı eve girdiklerinde ya anne-babalarında sevdikleri davranışları yansıtıyor ya da sevmedikleri davranışların tam tersini uygulamaya çalışıyor. Asıl sorunun buradan çıktığını belirtiyor psikolog Soner. Evlenmeden önce oluşturulan biz kavramı, gelecekle ilgili hayaller ve yaşanılanlar farklı olunca kişiler kaygı yaşıyor ve olayları yanlış anlamlandırıyor. Dolayısıyla çiftler evlenmeden önceki biz kavramını beslemek adına çabalarına devam etmeli. Yeni olanı değişim değil, gelişim olarak algılamalı. Bilmediğin, çalışmadığın bir sınavdan 100 almayı beklemek ne kadar hayâl ürünüyse, biz olmayı öğrenmek adına çalışmamış kişilerin de evlilikten 100 almalarını beklemek hayâl. Fakat bu durumun başarı ya da başarısızlık değil, sadece farkında olup gerekli çalışmayı yapmamak olduğu unutulmamalı.Çiftlerin ilişkilerde ‘ben’ diye baktığında bizi anlayamadığını söylüyor psikolog Özge Soner. Bu şekilde kişi beklentilerini eşinde gideremiyor ve egosu zedelenip, duyguları inciniyor. Böylece hem kendini yalnızlaştırıyor hem de karşısındakini ötekileştiriyor. Ben olarak bakılan ilişkilerin olumlu yanı çok yok. Ben ve seni oluşturan bizden bahsediliyorsa ilişkilerin olumlu yanları saymakla bitmiyor. Aidiyet duygusu, kişinin yaşam amacı, hayatının anlamı oluyor. “Sevilme, değer görme, önemsenme, yüceltilme” ihtiyaçları gideriliyor, çiftler huzurlu mutlu bir yaşam sürüyor.
Biz, benden vazgeçmek değil
Psikolog Özge Soner, ‘biz’ kelimesine ben ve senden ayrı bir kavram olarak bakıldığında kişilerin kendinden bir şeyler feda etmesi gerektiğini belirtiyor. Oysa biz, benden vazgeçmek demek değil, iki tarafı da kapsayan bir bütün olmalı. Ama kişiler ‘Hep birlikte mi hareket edeceğiz, kendi ihtiyaçlarım yok mu sayılmalı?’ olarak duruma baktığından sınırlandığını hissediyor. Evlenmeden önce çiftler ilişkiyi beslemek adına birlikte baş başa vakit geçiriyor, birbirlerine yardımcı oluyor, hobilerini paylaşıyorlar. Evlendikten sonra ise yeni düzene alışmaya çalışırken daha önce ilişkiyi besleyen pozitif davranışları bırakıp ödemelere, haklı haksıza, çocuklara, işlere odaklanıyorlar. Ve zamanla birbirlerini yıpratıyorlar. Kendi ihtiyaçlarını kendileri bile yok saymaya başlıyorlar. Fakat doğru hareket edilip duygusal ihtiyaçlar giderilirse bir sınır beklentisi olmuyor.
Hasılı, evlilikte biz olmak demek kendini hiçe saymak değildir. Ben, seni içeren yeni bir dünyadır. Fakat bu yeni dünyada bilmediklerimiz sebebiyle uygulama hatası yapıyor olabiliriz. Evlilik doğuştan gelen içgüdüsel bir yetenek değil öğrenilmesi gereken bir şey. Psikolog Özge Soner’in şu tavsiyesine kulak vermekte fayda var: “Öncelikli olarak hem kendi geçtiğiniz yolları fark edip doğru aktarmalı, sonra da birbirinizin yollarını öğrenmelisiniz ki biz olabilesiniz.”
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment