“Amerika’nın küresel itibarı düşüşte”
İşler kötüye gidiyor. Bir zamanlar üzerinde kabaca uzlaşma olan Amerikan dış politikası şimdi bir mikrobun yayılmasına benzer şekilde dağılıyor. Gerçekliğin birbirine ters iki ayrı görüntüsü var. İkisi de ürkütücü. Güçten düştüğüne, etkisizleştiği ve tutarsızlaştığına dair yürek sızlatan duygu var.
Kararsızız, şüphelerle doluyuz, müttefiklere sırt çeviriyoruz, kenara çekiliyoruz, işlerin hallini başkalarına bırakıyoruz, şeytanla iş tutuyoruz, ahlaki sorumluluklarımızdan kaçıyoruz, küresel demokrasi vizyonumuzu terk ediyoruz, küresel güvenliği sağlayamıyoruz, ordumuzu iğdiş ediyoruz, herkesin görebileceği temkinli, kararsız, ürkek ve tutarsız bir portre çiziyoruz.
Irak’tan işimizi bitirmeden erken ayrıldık, Afganistan’da da öyle. Suriye’de kimyasal silahlar kırmızı hattımızdır dedik, sonra geri adım attık, Ortadoğu’daki menfur rejimlere karşı duruşumuzu kundaklayan aç Ruslar tarafından kandırıldık. Suriye’deki tutarsız tavrımızla Esed rejimine karşı mücadelelerinde onları yalnız bırakarak İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri gibi sağlam müttefiklerimizi zor duruma soktuk.
Tahran’da güler yüzlü din adamına tuzağına düşerek göz kırptık, ilkeye dayalı yaptırımları azaltmaya, nükleer programlarını durdurma kararlılığımızı müzakereyle değiştirmeye ve tehlikeli rejimlerini dünyaya tekrar kabul ettirmeye giriştik. Suudileri ortada bıraktık ve güvenilmez ve saf olarak algılanır olduk. Ortadoğu’nun karşı karşıya olduğu Şii tehlikesine karşı Riyad’la birlikte kurulacak büyük koalisyona katılmak konusunda yalpalıyoruz.
Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar teröristleri tasfiye etmek için tasarlanmış insansız hava araçları politikasında yalpalıyoruz. Ulusal Güvenlik Ajansı’ndan kaçan bir elemanın bizi bütün dünyaya utandırmasına ve dünyanın her yerindeki bizi tehdit edebilecek iletişimi denetim altına alma yeteneğimizin zayıflamasına izin verdik. Kimse artık Washington’ı ciddiye almıyor.
Şimdi de aynanın öbür yüzüne bakalım. Aslında, küresel çapta güç ilişkilerinde kontrol edemediğimiz büyük bir değişimin ortasında kaldık. Kazanamayacağımız iki savaşı terk ediyoruz. Bu savaşlar bize devasa can kaybına, mahvolan hayatlara, kaynaklara ve kaçırılan fırsatlara mal oldu. Yabancı ülkelerde yüz binlerce Müslüman öldürdük, böylelikle nefret uyandırdık ve sürekli bir terörist üretimi kaynağına, kalıcı bir El-Kaide’ye yol açtık. Suriye krizini çözemedik, fakat vicdanımızı tatmin etmek için füzeleri gönderseydik muhtemelen kargaşa büyüyecek, radikal cihatçılar sahneye hâkim olacaktı. Kötü tasarlanmış Suriye politikalarında Türkiye ve Suudi Arabistan’a destek vermemeliydik. Dostlar birbirlerinin sarhoş araba sürmesine izin vermez.
ABD’nin durumu kötüye gidiyor. Bunun sebebi zayıf politikalarımız değil, çağın değişmesi, yetenek ve enerjilerimizin kısıtlı olması. Ve biz henüz bunun farkında değiliz. İslamcı politikalarla uğraşıyoruz çünkü bunlar Ortadoğu’daki gerçekliğin önemli bir kısmını yansıtıyor. Müslüman Kardeşler’le ilişkiye girmek onu bastırmaya çalışmaktan daha akıllıca. Askerî bütçeyi kısıyoruz, çünkü dünyanın sorunlarına çok az askerî çözüm var. Eğer askerî harcamalarımızın dörtte birini yurtdışındaki sağlık, eğitim ve altyapı projelerine yatırsaydık dünya ne kadar farklı bir yer olurdu?
Evet, her şey elimizden kayıyor. Sovyetler Birliği artık yok ve eğer Çin’i kendini doğrulayan bir kehanetle o role itmezsek, yerine geçecek bir aday da yok. Dünya daha karmaşıklaşıyor, seçenekler zorlaşıyor. Herkes dost değil. Amerikan sağının ABD’nin zaafı olarak gördüğü şey gerçekten de zayıflık.
Her köşede kötüler arayacağımıza Amerika’nın gerçek ve yapıcı yeteneklerini hem kendimize, hem de insanlığa faydalı olacak şekilde kullanamaz mıyız?
Evet dünya değişiyor ve biz de eski modelimize bağlı kalarak giderek geride kalıyoruz. Sağ siyasetçiler haklı: Bu durum korkutucu. Tarihsel geçiş dönemleri hiçbir zaman kolay olmaz. Fakat ileriye gitmenin yolu geriye bakmak değildir. İşleri eski görme biçimimizi çok seven müttefiklerimiz ise sorunun bir parçası olabilirler.
Graham E. Fuller – Christian Science Monitor
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment