PSİKOLOJİ-Yeniden evlenmek sadakatsizlik mi?

Eşini kaybeden insanlar hayatına devam etmek için bir süre sonra yeni bir yol arkadaşı arayışına çıkar. Ancak bu isteklerini dile getirdiklerinde toplum ve çocuklarının ciddi boyutlara varan tepkileriyle karşılaşırlar. Bunun sebebi kimi zaman sahip oldukları mala ortak çıkacağını düşünen evlatlar olur, kimi zaman da ‘hatıraya saygısızlık’ gibi görüp ayıplayan toplum.

Eşi vefat eden insanların en büyük ikilemidir yeniden evlenip evlenmemek. Hem kendine bir yol arkadaşı ve yeni bir hayat kurmak isterken hem de tekrar bir insana alışabilmek ve çocuklarına iyi bir ebeveyn olup olmayacağı düşüncesi tereddütte bırakır insanı. Tüm bunların yanına bir de toplum baskısı eklenir. Elalem ne der, eşimin hatırasına saygısızlık olarak görülür mü vs… ki çoğu zaman da olaylar bu şekilde gelişir. Yeni hayat kurma kararı vermiş bir insan önce çocuklarının, ardından toplumun tepkisiyle karşılaşır. Uzman psikolog Ezgi Aydın, bu tepkinin belirleyicisinin evlenmek isteyen kişinin cinsiyeti olduğuna dikkat çekiyor: “Evlenmek isteyen kişi kadınsa, evlenmemesi yönündeki toplum baskısı daha çok oluyor. Çünkü kadınların hem kendi işlerini kendisinin yapabilmesi hem de hayatına ikinci bir kişiyi hiçbir koşulda sokmaması bekleniyor. Ancak evlenmek isteyen kişi erkekse ev işi, kişisel bakım gibi konularda bir kadın eline ihtiyaç duyduğunun düşünülmesinden dolayı baskının şiddeti biraz daha azalıyor.”

Bu sürecin belki de en hassas konusu vefat eden eşin hatırasına saygısızlık olarak düşünülmesi. Evlenmek isteyen kişi hem çocukları hem de toplum tarafından sık sık bu söyleme maruz kalıyor. Aile danışmanı Fatma Taş, bu düşüncenin yanlış olduğunu ancak yeniden evlenmek için de belli bir sürenin geçmesi gerektiğini düşünüyor: “Hayat devam ediyor. Bu bir gerçek. Fakat yeniden evlenmek için de çok acele etmemek gerekir. Eşinin vefatından iki ay sonra evlenenlere de şahit oluyoruz. Anneanne ya da babaanneler torunları ortada kalmasın diye apar topar çocuklarını yeniden evlendirmeye kalkıyor. Ardından hatalı evlilikler yapılıyor. Psikolojide yas sürecini altı ay olarak kabul ediyoruz. Tabii ki kişiye göre değişir bu durum. Kimisinin bir yıl da sürebilir. Ardından yeniden biriyle tanışmak onu çocuklara kabul ettirmek derken bu süreç iki, üç yılı bulabilir.”

‘Biz sana bakarız’ vaadi zamanla etkisini kaybediyor Anne ya da babasını kaybeden çocuklar dönemin vermiş olduğu duygusallıkla geride kalan aile bireyine yeniden evlenme düşüncesinin gereksizliğine ikna edip, ona en iyi şekilde bakabilme vaadi veriyor. Fatma Taş, çoğu zaman bu vaat gerçekleşse de zamanla herkesin kendi kabuğuna çekildiğini anlatıyor: “Kişi zamanla önceliklerine dönüyor. Kendi hanımı ve çocuklarıyla ilgilenmeye başlayınca anne ya da baba ikinci plana atılıyor, bakımı zayıflıyor. Duygusal olarak da yalnız olduğu için bağışıklık sistemi zayıflıyor ve hastalıklara çabuk yakalanıyor. Bu sefer evlatlar anne ve babaların sadece hastalıklarıyla ilgilenmek zorunda kalıyor.” Taş, eşi vefat eden bir birey çocukları tarafından ne kadar iyi bakılırsa bakılsın duygusal boşluğunun da dolmayacağı kanaatinde: “Evlenmek isteyenlere evlilik yolunun açılması gerekiyor. Çünkü eş dostluktur, arkadaşlıktır, birlikte büyümek ve birlikte yaşlanmaktır. Eşinizle paylaştığınız çoğu şeyi çocuklarınızla paylaşamazsınız.”

Çocukların ve toplumun tepkisiyle karşılaşmamak için de yeniden evlilik sürecinin iyi yönetilmesi gerekiyor. Aile danışmanı Fatma Taş bu süreçte evlenmek isteyen anne ya da babaların çocuklarını karşılarına alıp yumuşak bir dille içinde bulundukları ruh halini anlatmaları gerektiğini söylüyor: “Çocuklara doğru kelimelerle yeniden evlenmek istediklerini, yalnızlığın zor olduğunu anlatmaları gerekiyor. Bu süreci en güzel sizin desteğinizle atlatırım, yanımda olmanızı bana yardımcı olmanızı istiyorum demeleri güzel olur.” Çocukların da empati kurmaları gerektiğini düşünen Taş, verilen büyük tepkilerin daha kötü sonuçlar doğuracağı görüşünde: “Evlenme konusunda çocuklarından tepki gören bireyler bu sefer yalnızlıklarını gidermek, paylaşımda bulunmak adına onlardan gizli arkadaşlıklar kuruyor. Daha sonra bu bir şekilde ortaya çıktığında bu sefer ebeveynler ve çocuklar arasında çok daha aşılmaz problemlere yol açabiliyor. Çocukların buna sebebiyet vermemesi gerekir.”

‘Eniştemi evlendirmek istedim, çocukları izin vermedi’

Vefat eden eşin ardından yeniden evlenmek isteyenlere belki de en büyük tepkiyi ölen bireyin ailesi verir. Kızımıza ya da oğlumuza hiç mi saygısı yoktu da evleniyor, eleştirilerini yöneltirler. Ancak Ali Seymen bu algıyı kırar ve ablası vefat ettikten sonra eniştesini evlendirmek ister. Bu sefer de yeğenlerinin tepkisiyle karşılaşır: “Ablam vefat ettiğinde eniştem 60’lı yaşlardaydı, iki oğlu da evliydi. Yalnız kalmasına üzülüyordum. Bir hanımla tanıştım ve konuyu enişteme açtım. İlk başlarda tereddüt etse de kabul etti; ancak bütün çocukları ve gelinleri karşı çıktı. Ne kadar dillendirmeseler de karşı çıkmalarının sebebi mal varlıklarına ortak gelecek diye düşünmeleriydi. Biz bakarız babamıza, kimseye ihtiyacı olmaz, dediler. Yıllar geçtikçe gördüm ki ‘biz bakarız’ vaatleri boş çıktı. Eniştem yalnız yaşıyordu ve çamaşır, temizlik, yemek işlerini kendisi yapardı. Hadi bunlar normal ancak zamanla bayramlarını bile yalnız geçirmeye başladı. Yakın zamanda vefat etti, üstelik öldüğü iki-üç gün anlaşılmadı.”

‘Ev, ev üstüne olmaz deyip yeniden evlendim’

Nilgün Yılmaz, eşi vefat ettikten sonra yeniden evlenir. Ancak acele karar vermenin zorluklarını yaşar: “Eşim vefat ettiğinde 20 yaşlarındaydım ve yeni doğum yapmıştım. Bebeğim daha 25 günlüktü. Annem ve babam abimin evinde yaşıyorlardı ben de mecburen onların yanına gittim. Oğlum baba eksikliğini çok hissediyordu. Hem çocuğuma baba hem de bana yol arkadaşı olması için evlenmek istiyordum. Abim ve yengem hiçbir zaman fazlalıkmışım gibi davranmasa da ev ev üstüne olmaz ya, az çok sorunlar yaşıyordum. Eşimin vefatından altı yıl sonra ablam böyle bir konudan bahsetti. Annem babam onayladı ancak abim karşı çıktı. Oğluna babalık yaparım, sana da eşinin eksikliğini hissettirmem, dedi. Öyle olmayacağını biliyordum. Abimin karşı çıkmalarına rağmen evlendim. Kendime ait bir düzenim oldu, oğlum evde bir baba figürünün varlığını hissetmeye başladı ancak pişman olmadım değil. Çünkü o baba figürü yavaş yavaş ‘üvey baba’ figürüne dönmeye başladı. Kaç kez evden kovuldu. Çocuk varsa ikinci ya da üçüncü evlilik çok daha hassas düşünülmeli.”

‘Eşim öldüğünde kendimi oğluma adadım’

Bu süreçte aile büyüklerinden çekinip, evlenme isteğini dile getiremeyenler de var. Halime Yurttaş onlardan biri: “Eşimi bir iş kazasında kaybettim. Vefat ettiğinde oğlum iki yaşındaydı. Ailemin yanına yerleştim. Yaşım küçük ve oğlum da olduğu için yeniden hayat kurmak istiyordum. Tabii bunları dile getirmek çok zordu. Büyüklerin önayak olması gerekiyordu. Onlar böyle bir teklifte bulunmadı. Ben de etraf ne der diye dillendiremedim. Bu sebeple tamamen kendimi oğluma adadım. O da zamanla büyüdü, okumak için şehir dışına gitti. Sanki hayatımda ondan başka dayanağım yoktu. Oğlum mezun oldu, onunla ayrı bir eve çıkma planları yapmaya başlamıştım. Ama onun kafasındaki yeni hayat daha farklıydı. Bir gün evlenmek istediğini söyledi. Beraber yaşarız diye düşünmüştüm. Gelinim istemedi. Ben yine mecburen anne ve babamın evine döndüm. Birkaç sene sonra kendileri teklif etti ve onlarla yaşamaya başladım. Oradan oraya sürüklendim. Oysa zamanında evlenmiş olsaydım böyle sıkıntılar yaşamaz, hayat arkadaşımla, kendi düzenimde hayat sürerdim.”

‘Bir oğul olarak babamı kendim evlendirdim’

Hasan Kurt annesi vefat ettikten sonra babasını evlendirme sürecini şöyle anlatıyor: “Dört kardeşiz. Hepimiz evli, düzenimiz kurulu. Annem vefat ettiğinde babam altmış yaşlarındaydı. Vefatın ardından babam bizim yanımıza yerleşir, ona bakarız diye düşündük. Ama öyle olmadı. Babam yaşadığı yeri bırakmak istemedi. Memlekette köyde yaşıyordu ve köy hayatını tek başına devam ettirmesi mümkün değildi. Bu sebeple annem vefat edeli iki-üç ay olmuştu ki evlenmek istediğini söyledi. Başta kardeşlerim olmak üzere herkes çok tepki gösterdi. Babama bu konuda iletişim olarak en yakın bendim ve babamı evlendirmek için uygun bir eş aramaya başladım. Garip bir duyguydu. Bir hanımı bulduk ve babama bu süreçte adeta babalık yaptım. Kız kardeşlerim hâlâ durumu kabullenemiyorlardı. Özellikle ablam sürekli annemi anıp ağlıyordu. Babam evlendiğinde de hem eşine hem de babama olan tepkileri bir süre devam etti. Aramadı, sormadılar. Ancak zaman geçtikçe babamın oradaki hayatını devam ettirmesi için bir yol arkadaşı olduğu gerçeğini kabullendiler.”

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.