Cumhurbaşkanı’na kapalı mektup

Bu tarz mektupların açık olanlarına sıkça şahit oluyorsunuz gazete köşelerinde. Muhatabının, ve dahi, kamuoyunun dikkatini dertlendiği bir konuya çekmeye çalışan bir yazarın, genellikle hissi, çokça da sitemkar mektupları oluyor bunlar…

Bu öyle değil.

Ne benim sayın cumhurbaşkanıyla paylaşabileceğim bir hissim var çünkü, ne de kamuoyunun artık çekilebilecek bir dikkati.

Dedesinin en mühim tavsiyesini Türk siyaseti üzerinden hayata geçiren bir küçük Reza’nın ‘fiks depozit’ katrilyonları, müstefi bir bakanın Bakara’yı makaralaması, bir diğerinin tam 700 milyar Türk lirasını ufaltıp bir minik kol saatine sığdırması, kutular, kasalar, kuytularda fısıltılı sıfırlamalar, yalılar, villalar çekemediyse bir halkın dikkatini, kendini ifadeden aciz bir gazetecinin küçük köşesinde karaladığı bir garip mektup hiç çekmez, çekemez.

Çekmesin de zaten…

Acı böyle düşünmek belki ama ne yazık ki akıl durağı, vicdan sapağı, merhamet sokağı çoktan geçildi. Taraflar belirlendi. Formalar giyildi. Güçlü takımın yanında konumlanıveren milyonlar için ölçme, biçme, değerlendirme hep Eski Türkiye’de kaldı. ‘Yeni’sinde tek ölçü var: Kazanmak… ve yaveri: Dize getirmek. Milyonlarca insan için farklı bir tür kapışma bu artık. Her türlü değer yargısının taca atıldığı tuhaf bir karşılaşma. Tuttukları takımın kaptanına ‘her kusurlu’ hareket serbest, rakibin topa dokunması haram. Hakemin gözü bağlı, düdüğü kaptanın elinde.

Bir garip halüsinasyonla ezhan enelere döndü çünkü çoktan. Adalet rafa kalktı. Zulüm alkışlanır, küfür bağışlanır, ihanet hoş karşılanır oldu.

Bütün bunlardan dolayı ‘kapalı’ bu mektup. ‘Akrediteli’ bir nevi. Muhteremin kahvaltı menüsünü sormayacağından zaten bu metin, açılıp okunma ihtimali de yok.. ve ‘muhterem’ tarafından okunmayacak olması da bu satırların yazarı için şu kısa dünya hayatındaki en büyük onur. Kaldırımın bu tarafında, azman korumaların yumruğunun tam ucunda, amca kontenjanından makam sahibi yeğenin sinkaflı küfürlerinin hemen karşısında olmak büyük memnuniyet. Yarım katrilyonluk uçağın yemek masasında, kutulu banka müdürünün kilitli kasasında, bir sakallı yazarın boğazdaki yalısında olmak da vardı. Bugün bal börek sanıp dibini sıyırdığın bu zehirli nimetlerin acı kusmuğunu torun torbaya miras bırakmak, belki bir kaç yıl sonra – vicdan tümden tefessüh etmemişse – bir pişmanlık denizine kendini salmak da vardı. O yüzden bir cebr-i lütfi ile gözümüzü açana şükür. Zalimle tekme atanla değil, zalimin tekmesine kafa uzatanla aynı tarafa alıp bizi atana şükür.

Girizgahı kendinden uzun mektup olmaz aslında. Bu fasıl, asıldan mühim de ondan. Zarfların mazrufları boğduğu bir asırdayız. Yaldızlı kapakların altında salyalı dudakların iftiralar kustuğu kağıt parçalarına ‘gazete’ deniyor bu günlerde. Yalanı doğru, dini-imanı tapu bellemiş adamların yönettiği algılar ‘hain’ diye biliyor bu satırların okuyucularını. ‘Memleket’ için memleketini terk etmiş aslanlar, bir kesif karanlıktan çıkıp gelenlerin çamura buladığı ‘Yeni’ bir tankın paletleri altında ezdirilmeye çalışılırken eskinin de yeninin de ezelin de ebedin de Sahibi, zarfı da mazrufu da yolluyu da yolsuzu da zalimi de mazlumu da biliyor, görüyor.

O yüzden kapalı bu mektup. Kapalı kapının arkasını gören, kalbimizin atışını da biliyor nasılsa.

O yüzden, ey sayın cumhurbaşkanı, keşke Allah’tan korkan-korkmayan yüzlerce liderin, yakın tarihin en psikopat terör örgütüne karşı birlikte mücadele etmek için toplandığı bir koca hafta sizin tek gündeminiz, yakın tarihin en barışçıl, en hoşgörülü, en diyalog taraftarı insanlarını bitirmeye çalışmak olmasaydı.

Keşke dünyanın dört bir yanına sevgi tomurcukları saçan, Afrika’dan, Orta Asya’ya, Güney Amerika’dan Avustralya’ya nerede bir mahzun gönül görse el uzatmaya çalışan insanınıza düşmanlık edip, bu coğrafyaların liderlerine kendinizi güldürmese ve koca Türkiye Cumhuriyeti’ni burada komik duruma düşürmeseydiniz.

Keşke, kendi halkına karşı bir dolu nefret saçan, Ortaçağ’ın cadı avını gururla alıp ülkesine taşıyan bir lider olmasaydınız da Uganda cumhurbaşkanını dolu dolu dinleyen Birleşmiş Milletler, size boş koltuklarını fırçalatmasaydı.

Benzerlerinin ormanda yaptığı üzre sürüler halinde gezen ‘adamlarınız’ basın özgürlüğünü anayasayla güvence altına almış bir ülkede keşke gazetecilere saldırmasa, göstericilere sataşmasa, polisle dalaşmasaydı. Onlarca farklı medeniyetin temsilcisinin bir araya geldiği bir ortamda, adamlarınız keşke medeniyetin ‘mim’ini kaldırıp çöpe atmasaydı. Keşke isminiz burada bir bulvar gazetesinin manşetine şunca hissime ragmen beni bile utandıracak şekilde ‘Türkiye’nin en büyük haydutu’ diye düşmeseydi.

Keşke uzman, akademisyen ve gazetecilere yaptığınız konuşmadaki her üç lafınızdan biri salonda müstehzi gülümsemelerle karşılanmasa, iki sözünüzden biri yalanlanmasaydı.

Heyetiniz genişti, iyi ki de öyleydi ama keşke yalanı dolanı, çalanı soyanı, vuranı kıranı Türkiye’de bırakıp öyle gelseydiniz. Burada bile yanıbaşınızdan ayırmadığınız telekinezik danışmanlarınızla Amerikalı işadamlarını, Bakaralı makaralı eski bakanlarınızla Amerikalı Müslümanları kendinize güldürmeseydiniz.

Mektup kapalı dedim doğru… Ama aralamayı bilene satır aralarında dolu dolu sayfalar var.

Araklamayı bilene ise dünya var, mal var, mülk var, makam var. Fakat ne olursa olsun en sonunda ölüm var, hesap var, kitap var. Allah’ın merhameti sonsuz evet… Ama bir de adaleti var.

Hikmetinden sual olunmaz ama dilerim ki Allah (c.c.), mazlumlara merhametiyle, zalimlere adaletiyle muamele etsin.

 

Write a comment

13 Comments

  1. Emine September 29, 16:11

    Hislerimi ifade edebilecek hiç bir cümle kuramadım.Acı…Gerçekten…Yüreğinizesağlık diyebilirim ancak…

  2. Gazi September 29, 16:32

    Tebrikler.Doğru söze ne hacet

  3. fatfer September 29, 17:34

    Edebi dili su zamanda yasadiklarimizi ve insanları anlatırken çok güzel kullanmissiniz

  4. Kerim Gün September 29, 17:37

    Sevgili https://twitter.com/sitkiozcan #muhteşem yazmış.
    Oku oku, bitir, çevir başa, tekrar bi daha oku.
    #RuhunSoğusun
    Kalemine sağlık.

  5. fatih portakal September 29, 22:18

    Mecazlarin asıllarıni yerle yeksan ettiği herbir kelimesinin anlayana nurdan açık anlamayana zifirden kapalı bu mektubun yazarına, hislerimizi bu denli güzel anlatmasına mukabil, en azından bir teşekkür boynumuzun borcudur…

    • akıncı March 17, 16:39

      İçinizde ne taşıyoɾsanız, dışınızda onu buluɾsunuz. / Zübeyir Gündüzalp ağabey’den alıntıdır.

      Şimdi hey hat neden hep sözüm ona hizmet,dava ama gerçekte nefsim diyorsunuz. Nedir Bu kadar Zorunuza Giden Neden kaçıyorsunuz, diyelim ki haklısınız neden toprağınızda değil de esiri olabileceğiniz bir topraktan ağlayıp sızlıyorsunuz. Allah Islah Etsin…

      gelelim şimdi portakala, Şimdi ey gafil ey aciz Portakal Her yerde her renge bürünmek yakışıyor mu ? bence basının özgürlüğünü engelleyen sizlersiniz vessalam…

  6. 1111 September 30, 05:34

    Tebrikler. Milyonların hislterine çok güzel bir uslupla tercüman olmuşsunuz..

  7. Abuzeddin kabzo September 30, 05:40

    Düşünce ve dışavurum arasındaki oranın %100’lere yaklaştığı güzel bir yazı olmuş,örneğini Turan Alakn’da gördüğümüz hoş yazılardan biri
    Thanks

  8. Emrullah Gümüş September 30, 09:38

    Kardeş, yüreğine, kalemine sağlık… Dua ile

  9. Muhsin Ozcan September 30, 11:26

    Eline diline yüreğine sağlık
    Güzel insan

  10. serhan September 30, 14:10

    Kalemine sağlık canım kardeşim. Cb Allah’a dua etsin de az buçuk da olsa hesabını bu dünyada görsün yoksa öbür tarafta………!

  11. Ismail Bitirim September 30, 14:56

    Kardeş yüreğine, eline sağlık. Yazılarının devamını hasretle bekliyor olacağız .

  12. Selman September 30, 17:41

    İçim acıyarak okudum.. ne kötü bir durum, ne çetin bir zaman..
    Kaleminize sağlık…

Only registered users can comment.