Eseri gibi hayatı da büyüleyiciydi

Eseri gibi hayatı da büyüleyiciydi

Marquez’in hayatının, eserinden kalası yanı yoktu. Bu, insanda, büyük eserlerin ancak büyük hayatların ürünü olabileceği inancını doğurur.

Serüvenli ve bereketli bir hayat sürdü Marquez. Ne de olsa büyük yazarlar, efsanesi olan insanlardı. Gabo’nun dünya çapında bir efsanesi oluşmuştu. Onun 87 yıllık hayatından bazı renkli durakları derledik…

     21 Ekim 1982 sabahı Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığı açıklandığında halk adeta bir bayram gibi bu haberi kutluyordu. Sokaklarda kutlamalar yapılırken bir Kolombiya gazetesi, “Gabo Nobel De Literatura” manşetiyle çıkmıştı. 1975’ten beri evi bulunan Mexico City’de bir ilkokulun bütün öğrencileri El Pedregal’deki evin önünde toplanıp koro halinde onu selamladı. İlerleyen saatlerde, sürekli çalan telefondan biraz uzaklaşmak isteyen yazar, arabayla dolaşmaya çıktı. Yolda yabancılar korna çalarak onu saygıyla selamladı, BMW’si bir trafik lambasında durunca arabasını çalıştırmakta zorlandığını gören biri, arabasından, “Hey Gabo!” diye bağırdı, “Senin elinden Nobel ödülü kazanmaktan başka bir şey gelmiyor!” Onun Latin Amerika halkıyla kurduğu bu dolaysız ilişkiyi ve halkın bilincini nasıl bir güçle ele geçirdiğini Gene H. Bell-Villada, Bir Söz Büyücüsü: Garcia Marquez adlı kitabında Gabo’nun başından geçen şu ilginç olayla aktarır, “Garcia Marquez, 1970’li yılların balında Küba’nın taşrasına yaptığı ziyarette köylülerle sohbete tutuşur ve köylüler Gabo’ya hayatını nasıl kazandığını sorar, o da, ‘Yazı yazarım.’ der. Ne yazarsınız, diye sorduklarında ise Gabo, ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ı diye cevap verir. Hemen ardından köylüler hep bir ağızdan, ‘Macando!’ diye bağırırlar.”

     Marquez ile Mario Vargas Llosa’nın bir kitaba da konu olan ilişkileri, dünya edebiyat tarihine geçmiş bir ‘yumruk’ vakası ile hatırlanacaktır. Bu ilişkinin perdesini aralamak için Gabo’nun Nobel aldığı 1982 yılına gitmek gerekecektir. Çünkü Llosa, bırakın Marquez’i tebrik etmeyi, “İtiraf edeyim jüride olsaydım oyumu Borges için kullanırdım.” demişti. Bu iki dostun ilişkisi Gabo’nun Nobel almasından altı yıl önce, film sahnelerini aratmayan bir olayla bir daha onarılmayacak biçimde bozulmuştur. Yer, Mexico Güzel Sanatlar Sarayı. And Dağları Macerası filminin özel gösterimi var. Salona önce eşi ile birlikte Llosa geldi, sonra yanında eşi ile Marquez. Marquez, yerinden kalkıp Llosa’yı selamlamak için ona doğru yürüdü. Kollarını büyük bir sevgi ile açmıştı ki hiç ummadığı bir şeyle karşılaştı. Llosa, Marquez’in yüzünün sol tarafına öyle sert bir yumruk indirdi ki Marquez’in gözüyle çenesi arasında kan aktı. Kolombiyalı, yarı baygın bir halde iken Llosa, sesine sinen öfkeyle eşine: “Hadi gidiyoruz, Patricia!” dedi. Bu olay, bir dostluk hikâyesini artık onarılmayacak bir biçimde sona erdirdi.

    Marquez, Nobel’den sonra da hayatını eski arkadaşları ve çevresiyle sürdürdü. Sabahlarını yazmaya ayıran yazar, öğleden sonralarını ailesi ve eski dostlarıyla birlikte geçiriyordu. Gabo, Yüzyıllık Yalnızlık’ı yazdığı zorlu yoksulluk günlerinde arkadaşlarının kendisini rencide etmemek için kitabın yeni bölümlerini dinleme bahanesiyle kendisini ziyaret ettiklerini ve kap kap yemek getirdiklerini söylemişti. Luis Alcoriza ve Avusturyalı eşi Janet Riesenfeld Dunning bu arkadaşlardandır. Ama Gabo, sağlam batıl inançlara sahiptir ve kitabı anlatmanın büyüyü kaçıracağına inanır. Onlara başka türlü hikâyeler anlatır. Gabo, Yüzyıllık Yalnızlık’ın prova baskılarını Luis ve Janet için imzalamıştır. On sekiz yıl sonra Yüzyıllık Yalnızlık kariyerindeki başarıya ulaşınca bu imzalı ilk provalar bir servet edecek kadar değerli nesnelere dönüşür. Birileri bu provaları satıp zengin olacaklarını söylediklerinde Luis, yumruklarıyla göğsünü dövüp; “Bir arkadaşımın bana ithaf ettiği bu hazineyi satacağıma ölürüm daha iyi.” demiştir. Luis ve ardından eşi Janet öldüğünde Héctor Delgado’yu resmî vârisi olarak bırakır. Gabo, 24 Kasım 2001’de The Guardian’da yayımlanan makalesinde bir Amerikan üniversitesinin kitabın prova kopyası için 521.300 dolar teklif ettiğini yazmıştı. Gabo’nun sözleriyle devam edelim: “Bu hikâyede adil olmayan tek şey Luis ve Janet’nin son yıllarını bir sandığın dibinde zamandan ve güvelerden gizlenmiş yüz binlerce dolarla geçirmiş olmaları, çünkü onlar yenilmez İberli asaletleriyle arkadaşlarının, onları dünyada her şeyden çok seven arkadaşlarının armağanını satmayı düşünmezlerdi bile.”

      Tomris Uyar, Gabo için “Marquez, (….) yazardan çok hergele bir ayakkabı boyacısını andırıyor. (…) Anaç, doğurgan bir yazar Marquez. Doğuramamalarına yandığınız erkekler vardır, onlardan.” demişti. Tomris Uyar, içini döktüğü o günlerde onun doğurmamasına yanarken bugün, bütün dünyada Luis ve Janet kadar sadık okurlar, onun ölümüne yanıyor. 17 Nisan belki de en çok Gabriel Garcia Marquez’le anılacak ve büyüleyici bir yazarın ölüm günü olarak kayda geçecektir.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.