Şeytan ve Siyaset

Bediüzzaman Said Nursi yazılarında siyaseti kendisinden korunulması gereken bir olgu olarak tanımlıyor ve onu İslam inancında insanoğlunu saptırmak, tahakkümü altına almak ve kendi emellerine alet etmek isteyen şeytanla bir tutuyor.

Ve yine Said Nursi kendi ifadeleri içinde, “Şeytanın vücudunda cüz’î şerlerle beraber birçok makasıd-ı hayriye-i külliye ve kemâlât-ı insaniye”nin varlığını kabul edip şeytanla mücadeleyi terakki zembereğinin hareket noktası olarak tespit ediyor.

Tüm bu hikmetlerle beraber şeytana ve onun muhtemel işbirlikçisi nefs-i emmareye karşı muamelenin temel düsturlarını: Ona karşı teyakkuz halinde olma, sürekli tarassut altında bulundurma, kapalı kapılar ardında yalnız kalmama, hiç güvenmeme, söylediği vesveseleri kulak ardı edip sözlerini bir çok süzgeçten geçirme, onunla iş tutmama, eline fazla güç vermeme, gerekirse aç bırakma, araya net çizgiler çekme, horlama, Hz. Süleyman gibi hizmetçi haline getirme ve kat’iyetle maddi ilişkiler içine girip yakayı kaptırarak tahakkümü altına girmeme… şeklinde ifade edebileceğimiz prensiplerle özetliyor.

Enteresan bir şekilde Amerika anayasasına göz attığımızda ortaya konulan kuralların bir çoğunun siyaset kurumunu sıkı bir kontrol altına almaya ve halkı tiranlaşma eğilim ve potansiyelinde olan mutlak idarecilerin muhtemel şerlerinden korumaya yönelik olduğunu görürüz. Adeta, yukarıdaki ifadeler içinde, şerrinden muhafaza olunması gereken ama mevcudiyetini de bazı hikmetler açısından sürdürmesi gereken ve elden geldiğince kendisi için konulan sınırlar içinde muhafaza edilmesi gereken bir yapı gibi muamele edildiğini müşahede ederiz.

Avrupa’da ‘dediğim dedik, astığım astık’ diyen mutlak monarşilerin ve dini-siyasi otoritesini kötüye kullanan kilisenin şerrinden kaçarak Amerika’ya gelen insanlar tekrar bu şer kaynağıyla imtihan olmamak için onu sağlam kementlerle bağlamış ve insanların özgürlük alanını genişletmişlerdir. İnsanoğlunun duru akıl, doğru bilgi, sağlam bir vicdan ve korkulardan arındırılmış özgür bir ortamla hakikati bulabileceğine, hatalarından zamanla sıyrılacağına inanmışlar ve elden geldiğince bu imkanları sağlamaya çalışmışlardır.

Amerikan toplumu, kamu imkanlarını idare edenlerin tepesinde sürekli gözetleyen bir medya, eğriyi doğruyu birbirinden ayırt edebilmelerini sağlayan kaliteli bir eğitim ve gördükleri yanlışları dile getirmelerini teşvik eden özgür bir ortamla vatandaşlarını tiranlaşma potansiyeli olan siyaset kurumunun başına gözetmen olarak koymuş ve sürekli tarassut altında tutmasına imkan sağlamış, hatta sorumlu tutmuştur.

Bu noktada siyasetçiler el üstünde tutularak pohpohlanan değil yaptıkları halk tarafından sürekli gözetlenmesi, güvenilmemesi ve kontrol altında tutulması gereken kişiler olarak resmedilmişlerdir.

Hususiyle devletin ve siyasetçinin adeta kutsandığı kültürlerden gelen kişilerin siyasetçilere yönelik yüceltici tavırları Amerika kamuoyunda tehlikeli sularda gezinme olarak algılanmış ve kayıtlar altında tutularak şerrinden muhafaza olunması gereken siyasetçiyi kayıtlarından azad etmek gibi görülmüş ve tedirginlik oluşturmuştur.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.