Draft’ın adaleti

Geçen yazımızda draft sisteminin nasıl olup da adaleti tesis ettiğine değineceğimizi söylemiştik. Draft’ın en yaygın ve verimli kullanıldığı Amerikan futbolu ve basketboldan vereceğimiz örneklerle sistemi inceleyebiliriz.

Bir önceki yazıda da ifade edildiği üzere, draft’ın en önemli kaynağı üniversitelerdir. Basketbolda oyuncuların yaklaşık yüzde 90’ı, Amerikan futbolunda ise hemen hemen tamamı (aklıma istisna gelmiyor; ama yine de ihtiyat payı olsun) üniversitelerden seçilir. Basketbolda bilhassa Avrupa ülkeleri (Sırbistan, Litvanya, İspanya, Yunanistan ve Türkiye) en çok oyuncuyu gönderir NBA’e. Böylesine geniş bir oyuncu havuzu içerisinden seçim yapabilmek için gelişmiş bir “scout” yani bir nevi oyuncu takip sisteminiz olması gerekir. Seçim sıralamasındaki genel mantık ise şudur: Ligi en kötü dereceyle bitiren takım Amerikan futbolunda birinci sırada seçer. Amaç takımlar arasındaki güç dengesini korumaktır. Ligin en kötüsüne en iyi veya en çok potansiyel vaat eden yeteneği seçtirerek denge korunmaya çalışılır. Elbette hiçbir şeyin garantisi yok. Nice gelecek vaat edip üst sıralardan seçilen ama sıradan bir oyuncunun ötesine geçemeyenler geldi geçti bu liglerden. Basketbolda ise durum biraz daha farklı. Ligi en kötü dereceyle bitiren takım otomatikman birinci sırada seçim yapmaz. Bunun yerine, 30 takım arasında playofflara giremeyen 14 takıma ait toplar bir yerde toplanarak “lottery” denen bir sistem uygulanır. Toplam 1000 tane top vardır büyük bir kutuda. En kötü takımın ismi bu topların 250 tanesinin üstünde yazılır. İkinci kötü takım 199, üçüncü takım ise 156 top alır. Sonra sırasıyla 119, 88, 63, 43, 28, 17, 11, 8, 7, 6 ve 5 top verilir geri kalan takımlara. Bütün toplar karıştırılıp rastgele biri seçilir. İlk üç sıra bu şekilde rastgele seçildikten sonra geri kalan 11 takım kötüden iyiye doğru sıralanarak kendine yer bulur. Yani, ligin en kötü takımı 250 topa sahip olduğu halde hala kurada çıkmadıysa, dördüncü sıradaki seçim hakkı otomatikman o takımın olur. Keza, ikinci kötü takım da en kötü ihtimalle beşinci sıradan seçim yapar. Peki en az topa sahip olduğu halde birinci sıradan seçim yapan takım oldu mu hiç şu ana kadar? Hayır olmadı; ama 1993’te Orlando Magic 8 topa sahipken yani en kötü 11. takımken birinci sıradan seçme şansını kazandı. Keza 2008’de Chicago Bulls ve 2014’te Cleveland Cavaliers sadece 17 topa sahipken (9. Kötü takım) birinci sıradan seçim yaptılar.

Sistemin bu şekilde oluşturulmasının amacı, iyi oyuncu seçebilmek için bilerek maç kaybetmeyi (Amerikalılar buna “tanking” diyorlar) önlemek. Yoksa şampiyonluk iddiası olmayan çoğu takım maçlarını kaybedip birinci sıradan seçim yapmaya çalışır. Basketbolda zaten lige gelen yetenekli oyuncu sayısı çok kısıtlı. Draftta 60 oyuncu seçiliyor 30 takım tarafından (iki tur yapılıyor); ama bu oyuncuların ortalama sadece 10-15 tanesi ligde tutunuyor, ki bunların da 3-5 tanesi uzun vadede yıldız oyuncu oluyor. Dolayısıyla ilk sıralardan seçim yapmak basketbolda önemli. Amerikan futbolunda ise, beş pozisyon bulunan basketbolun aksine 20-25 kadar pozisyon ve toplamda da kadroda 50 kadar oyuncu bulunduğu için draft ile seçilecek oyuncu ve pozisyon sayısı epey zengin oluyor. Bu yüzden birinci ve ikinci sırada seçim yapmak çok da önemli olmayabiliyor.

Bazen takımlar draft haklarını takas edebiliyorlar. Mesela A takımı B takımına bir oyuncu veriyor ve karşılığında B takımının 2015 yılındaki draft hakkını alıyor. B takımı ligde kötü bir takımsa yüksek bir sıradan seçim yapacağı için bu draft hakkı kıymetli olabiliyor. Ama tabi yüksek sıradan seçim yapacak bir takım kolay kolay draft hakkını başka takımlara vermiyor karşılığında çok iyi bir oyuncu almayacaksa.

Haftaya bir aksilik olmazsa 1 Şubat’taki Super Bowl maçı hakkında konuşmak ümidiyle esen kalın.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.